Atilla Dirim
Sosyalizm fikri, çok uzun zamandan bu yana insanların ulaşmaya çalıştığı bir umut olarak var oldu. Tarihin çok eski dönemlerinde bile, insanlar toplumun içindeki eşitsizliklerin ortadan kalkması için mücadele etme çabası içinde oldu. Köleler efendilerine karşı, plebler particilere karşı, köylüler derebeylerine karşı ezen ve ezilenin olmadığı, daha özgür, daha güzel bir dünyada yaşamak için savaşlar verdiler. Spartaküs'ten Şeyh Bedrettin'e kadar uzanan bir dizi önder, daha güzel bir dünya kurmak için mücadele ettiler.
Kapitalizmin bir dünya sistemi olarak ortaya çıkmasından ve bağrından işçi sınıfını doğurmasından sonra, aynı mücadele var olmaya devam etti. O güne kadar daha güzel bir dünya için mücadele edenler, bunun aydınlanmış bir grup seçkin tarafından ya da ezilen kitleler adına hareket eden bir grup kahraman devrimci tarafından gerçekleştirileceğini öngördüler. İşçi sınıfının iki büyük öğretmeni, Karl Marx ile Friedrich Engels ise işçi sınıfının bir grup aydın ya da kahraman devrimci tarafından kurtarılamayacağını, sosyalizmin "yukarıdan" inşa edilemeyeceğini, işçi sınıfının kurtuluşunun kendi eseri olacağını söylüyordu. İşçi sınıfı mülkiyet prangalarıyla kapitalist düzene bağlı değildi, kolektif hareket etme ve üretimde oynadığı rolden ötürü kapitalizmin zincirlerini kırabilme yeteneğine sahipti.
Sosyalist İşçi, Karl Marx'ın "işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır" önermesinde en billurlaşmış şekliyle ortaya çıkan aşağıdan sosyalizm düşüncesinin en kararlı savunucusu oldu. Gazetenin Nisan 1984'te çıkan ilk sayısının başlığında, bu ifade yer alıyordu. Zaman içerisinde bu düşüncenin ne kadar doğru olduğu, işçilerin ancak yanılması mümkün olmayan bir partide örgütlenen devrimciler tarafından kurtarılabileceğini söyleyen, aşağıdan değil, yukarıdan sosyalizmin savunuculuğunu yapan stalinizm felaketiyle çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Sosyalist İşçi, azınlığın çoğunluğu demir yumruğuyla yönettiği sözde sosyalist, özde devlet kapitalisti SSCB ve diğer Doğu Bloku ülkelerinin egemenlerinin, 1989-91 devrimleriyle bizzat işçi sınıfının kitlesel eylemiyle tarihin çöplüğüne atılmasını selamladı.
Sosyalist İşçi,1999 yılında ABD'de ortaya çıkan antikapitalist hareketi, aşağıdan yükselen yeni bir mücadele dalgası olarak selamladı. Kendisini sosyalizm olarak ortaya koyan stalinist devletlerin art arda yıkılmasıyla birlikte, kapitalizmin teorisyenleri tarihin sonuna gelindiği ve kapitalizmin evrensel zaferini ilan ediyordu. Bütün dünyada işçi sınıfının mücadelesinde genel bir geri çekilme yaşandı, neoliberalizm yükseldi. Ancak kapitalizmin bu sözde evrensel zaferi sadece 10 yıl sürdü. 1999'da ABD'nin Seattle şehrinde on binlerce kişi kapitalizme karşı gösteriler düzenledi. Gösteriler kısa sürede bütün dünyaya yayıldı, işçi sınıfının aşağıdan mücadelesine yeni bir esin ve umut kaynağı oldu. Sosyalist İşçi, bütün bu aşağıdan mücadeleleri Türkiye'deki mücadeleyle birleştirmeye çalıştı.
Sosyalist İşçi, ‘ırkçılığa ve milliyetçiliğe dur de’ diyenlerin sesi olarak, işçilerin aşağıdan mücadelesini bölmeyi amaçlayan bu fikirlerle yaygın olarak mücadele etti. Irkçılık ve milliyetçilik, kapitalizmin uluslararası işçi sınıfının mücadelesini parçalamakta kullandığı en güçlü silahlardan biri. Milliyetçilik, bir yandan işçileri vatan adı verilen bir toprak parçası üzerinde, kendilerini sömüren kapitalistlerle bir ve aynı çıkarlara sahip olduğunu ikna etmeye çalışırken, öte yandan da işçileri milletlere bölerek, birlikte harekete geçmelerini önlemeye çalışıyor. Sosyalist İşçi, ırkçılığın ve milliyetçiliğin işçilerin aşağıdan mücadelesi üzerindeki bu yıkıcı etkisinin bilinciyle, işçi sınıfının birliğinin tavizsiz savunucusu oldu.
Sosyalist İşçi, Ermeni soykırımıyla yüzleşme faaliyetlerine sayfalarında daima yer verdi. 1915 yılında başta Ermeniler, Süryaniler ve Rumlar olmak üzere Anadolu'nun kadim halkları, tarihte eşi görülmemiş bir soykırımla ortadan kaldırıldı. Türkiye Cumhuriyeti bu kanlı temeller üzerine kuruldu, yeni ülkenin burjuvazisi, sermayesini soykırımdan elde ettiği servetlerden oluşturdu. Sosyalist İşçi, soykırımla hesaplaşmanın aynı zamanda işçilerin aşağıdan mücadelesinin önünü açacağı, soykırımla hesaplaşmamış bir işçi sınıfının devrim ve sosyalizm için harekete geçmesinin mümkün olmadığı bilinciyle, sayfalarında geniş bir soykırım teşhiri ve soykırımla mücadelenin öncülüğünü yaptı.
Sosyalist İşçi, işçi sınıfının örgütlü mücadelesinin içinde yer aldı. 12 Eylül darbesinden sonra yeni kurulmaya başlanan işçi örgütlerinin faaliyetlerini destekledi, 1990 bahar eylemlerinde, kamu çalışanlarının 1995 yılında Kızılay'da gerçekleştirdiği 150.000 kişilik eylemde, bütün bunların ötesinde, işçi sınıfının günlük en önemsiz görülen mücadelelerin içinde yer almaya, mücadeleleri ileri çekmeye çalıştı, işçilerin taleplerinin sesi oldu.
Sosyalist İşçi, Kürt halkının mücadelesini koşulsuz olarak destekledi. Ulusal sorunun çözümünü sosyalizme yabancı ve onun dışında değil, aşağıdan verilecek sosyalizm mücadelesinin ilerlemesi bakımından merkezi bir mesele olarak ele alan Sosyalist İşçi, Kürt halkının sesini batıda da yükseltmeye çalıştı. Kürt halkının mücadelesini ve taleplerini amasız ve fakatsız olarak destekledi.
Sosyalist İşçi, işçilerin ve ezilenlerin aşağıdan mücadelesine sayfalarında yer verdi. Devrimin hâlâ güncel ve mümkün olduğunu anlattı. Bir yandan Tunus devrimiyle başlayan Arap Baharı'nı, öte yandan kapitalizmin giderek derinleşen krizine bir cevap olarak Avrupa'da yükselen işçi hareketini, genel grevleri, bunlarla birlikte özellikle ABD ve İspanya'da kapitalist sistemin sarsılmasının an meselesi olduğunu ortaya koyan "İşgal et!" ve "Öfkeliler" hareketlerini, devrimleri ve kitle mücadelelerini sayfalarına taşıdı.
Dünya işçi sınıfının devrimci önderlerinden Rosa Luxemburg insanlığın önünde iki seçeneğin bulunduğunu görmüş, bu durumu "ya barbarlık ya sosyalizm" olarak dile getirmişti. İşçilerin ve ezilenlerin aşağıdan verdiği bütün mücadelelere destek oluyor, bu mücadeleleri birleştirmeye, ileri çekmeye çalışıyor, işçilerin, ezilenlerin, yoksulların, ötekilerin sesini yükseltiyor. Sosyalist İşçi'nin ne kadar fazla sayıda insanla buluşması, aşağıdan sosyalizm fikrinin de aynı ölçüde yaygınlaşması anlamına geliyor.