Yıldız Önen
Çözüm süreci, en başından itibaren düşmanlıkla karşılandı bazı çevrelerce. Bu düşmanlık, kendisini farklı biçimlerde ifade etti. Düşmanlığın Kürtleri de etkilemesi en kolay olan yolu, AKP düşmanlığının arkasına gizlemekti.
Böyle yapıldı. Sık sık, “Bu AKP’yle mi Kürt sorunu çözülecek?” diye soruldu. AKP’nin antidemokratik her tutumu, bu soruyu soranların elini güçlendirdi.
Yolsuzluk dosyaları, arazilerin peşkeş çekilmesi, yargıya müdahale, 2010 referandumunda elde edilen kazanımları gasp etmeye çalışması, Erdoğan’ın vicdan sahibi her insanda kızgınlık uyandıran açıklamaları.
Sanki, Kürt halkının, çözüm sürecinde karşısına çıkacak muhatabı seçme, belirleme şansı varmış gibi, sanki, ortada, çözüm için adım atılmasını savunan başka siyasi partiler varmış gibi, sürecin tüm gerginliğini yaşayan Kürtler, bir de batıda elini hiçbir taşın altına koymayanların eleştiri bombardımanına maruz kalıyor.
“AKP’yle çözüm mü olurmuş?” diye soranlar, çözümün kiminle görüşülmesi gerektiğini savunuyorlar? CHP’yle mi? Lideri Öcalan’la neden görüşüldüğünü soran partiyle mi? MHP’yle mi? Faşist, Kürtler hakkında en iyi ihtimalle kitlesel katliam planı yapanlarla mı? Orduyla mı? Kiminle?
Çözüm süreci masasının bir ucunda oturan Abdullah Öcalan’ın, AKP liderliğinin nasıl bir liderlik olduğunu göremediğini düşünen ve düşündürten, esasında, giderek Kürt halkının çeşitli düzeylerdeki liderlikleriyle Öcalan arasında mesafenin açılmasını isteyen bu çevreler, ne demokrasiden ne de Kürt halkının özgürlüğünden yana.
Öcalan AKP’lileri görüyor, tanıyor ve muhtemelen “eldeki malzeme bu, ne yapalım” diyerek, demokrasi, barış, eşitlik için çabalıyor.
Bu çaba boşuna değil.
Sorun, bu çabanın çok yalnız kalması zaman zaman.
Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan batıda yaşayanlara uzattığı eli güçlendirmek, tutmak ve desteklemek lazım. Hem AKP liderliğine hem de Kürt sorununun çözümsüzlüğe mahkum olması isteklerini AKP karşıtlıklarının arkasına gizlemek isteyenlere karşı.