Canan Şahin
Türkiye’de solun tedavüle soktuğu kimi terimler bir süreliğine moda olur. Yakın zamana kadar AKP’nin iktidarlaşma süreci için Cihan Tuğral’ın tespitinden yola çıkarak ‘pasif devrim’ denilirdi. Olabilir. Yeter ki anlamamıza yardımcı olsun. Bu kavramı AKP’nin düzenle bütünleşmesinin eleştirisi olarak kullananlar Gramsci’den referansla bu devrim biçiminin bir burjuva stratejisi olduğunu ve kitlelerin radikalliğinin, kendisi de radikal olan bir burjuva dönüşüm ve restorasyon sürecinde soğurulduğunu anlatıyorlardı. Bu kavramı sol literatürde sahip olduğu negatif kullanımının aksine AKP’nin eski düzenle hesaplaşmasının radikalliğine övgü olarak kullananlar da vardı.
Ben ilk grupla tartışacağım. AKP iktidarının Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri askeri müdahalelerle devamlılığı sağlanmış kurumsal örgütlenişiyle girdiği kısmi savaş esas olarak arkasına aldığı Anadolu burjuvazisinin devletle yeniden ilişkilenmesi için yapılsa da arkasına geniş yoksul kitlelerin desteğini aldı. Bu yüzden 2010 anayasal düzenlemesi bir yandan AKP ile temsil edilen yürütmenin alanını genişletirken darbecilerin yargılanması gibi düzenlemeleri de yapmak zorunda kaldı -burjuvazinin bu noktadaki içsel-sınıfsal cimriliğini eleştirenler “yetmez ama evet” demişti, hala günah keçisi arayan A-ke-pe karşıtları için hafızalarda canlıdır.
Bunun yanı sıra AKP, Kürt sorununda hem Kürt siyasal hareketinin kazanımının sonucu olarak hem de artık batıda savaşmak istemeyen yoksul kitlelerin baskısıyla barış masasını kurmak zorunda kaldı. Yani radikal İslamcılıktan ılımlı İslamcılığa doğru soğurulduğu iddia edilen kitlelerin taleplerini zımni olarak değişim momentine eklemledi. Şimdi buraya kadar AKP’nin Gramsci’nin tarif ettiği gibi bir burjuva hegemonya bloğu kurduğunu ve kitlelerin aktif mobilizasyonunu da bu süreçte kimi reformlarla soğurarak pasif bir devrim yaptığını düşünelim. Bu noktada da Gramsci’nin bir şey söylüyor olması gerekmez mi?
Gramsci hegemonyayı sadece burjuvazinin ikna süreçlerini tariflemek için kullanmadı. Lenin’den ödünç aldığı işçi sınıfının ittifaklar stratejisini geliştirerek, işçi sınıfının nasıl liderlik edebileceğini teorize etmek için kullandı. Ve pasif devrime karşı anti-pasif devrimi önerdi. Sınıf güçlerinin önderliğinde demokratik güçlerin mücadelesinin sürekli genişletilmesi gerektiğini yazıyordu. Bu noktadan hareketle AKP’nin çözüm sürecinde Kürt hareketini, sol muhalefeti ve hatta kendi tabanını pasifize ettiğini söyleyenlerin yapması gereken şey Kürtlerin masadan kalkması için propaganda yapmak değil barış isteyen milyonların pasif birer izleyici olmaktan aktif birer siyasetçi olmaları için kampanyalar örgütlemek olmalı. Aynen darbeci generaller yargılanırken ‘bu davalar birer intikam davası ve sahte’ demek yerine köy yakan ve boşaltan generallerin yargılanması için büyük gösteriler yapmak gerektiği gibi. Demek ki şunu unutmamak gerekir: burjuvazinin stratejilerini tespit edenler kitleleri bizzat burjuvazi gibi pasif birer nesne olarak görürlerse işçi sınıfı için strateji geliştiremezlermiş. Bir de Hapishane Defterleri’ni bu denli seçici kullanmamak gerekiyormuş.