Meltem Oral
İşçi hareketinde yıllardır devam eden durgunluğun aksine son dönemde irili ufaklı grevlerin, direnişlerin olduğu hepimizin malumu. Taşeronlaştırma, iş cinayetleri, sendikasızlık gibi birçok konu yoğun bir şekilde tartışılıyor.
Sosyalistlerin işçi sınıfı mücadelesinde oynayabileceği en önemli rol sınıfın birliği için çabalamak. Ancak ne yazık ki mevcut örgütlü yapıların veya sokakta neoliberalizme karşı hareketin parçası olanların işçi sınıfı mücadelesine bakışında bir gariplik var.
Genellikle işçi sınıfının mücadelesi, ekoloji, kentsel dönüşüm, polis şiddeti gibi neoliberalizme karşı mücadele başlıklarından ‘biri’ olarak ele alınıyor. Sırayla her bir başlıkta yaşanan gelişmelere dair eylem çağrısı yapmak veya dayanışmak yeterli gibi görünüyor. ‘Ne de olsa hepsi AKP’nin otoriter politikalarının sonucu’ denilerek Kolin İnşaat’ı protesto etmek de Soma işçileriyle ‘dayanışma çalışması’ yapmak da bir ve aynı şeymiş gibi davranılıyor. Ancak öyle değil. İşçi sınıfının mücadelesi geri kalan bütün başlıkların da kaderini belirleyebilecek güce sahip olan ve gerek AKP hükümetine gerekse kapitalizme karşı ezilenlerin lehine dönüştürücü gücü taşıyan yegane dinamik. Neoliberal politikaların tahribatına maruz kalan bütün başlıklardan farklı olarak işçi sınıfı, yani kapitalist üretim sürecinde zenginliği üreten iş gücü, bu sistemin fişini çekme potansiyelini de kendi içinde barındırıyor. Dolayısıyla önüne ‘başka bir dünyayı’ hedef koymuş yapıların işçi sınıfı mücadelesine dair ayrı bir stratejiye sahip olmaması bir problem. Konuyu herhangi bir kampanya, örgütlenme çalışması olarak görmenin de yönetiminde hakim olunan sendika şubelerinin çağrı gücünü araç olarak kullanmanın da işçi sınıfının mücadelesine bir katkısı yok.
Farklı iş kollarındaki işçilerin mücadelesini birbirine bağlamaya çalışmadan, sarı-kızıl sendika ayrımı yapmadan, tüm örgütlü işçilerin birlikte mücadele etmesi için çabalamadan, mevcut sendika liderliklerine birlik için basınç yapmadan, sınıfı bölen fikirlere karşı çıkmadan atılan adımlar ne yazık ki günlük anlamlar taşıyabilir ama mücadeleye katkı sunmaz. Akla gelen tek şeyin bir direnişi diğeriyle birleştirmek ve büyütmek değil de ‘direnişe hakim olmak’ veya lokal ‘işçi çalışmaları’ yapıp belli bir takım işkollarında hegemonya kurmanın marifet sayılması maalesef işçi sınıfı mücadelesini daraltıyor.