Hükümet, nükleer, HES ve termik santral gibi enerji kaynaklarıyla iklim değişikliğinin hızlanmasına ve doğanın yok edilmesine; üçüncü köprü, yeni havalimanı, TOKİ’ler ve AVM’ler ile kentteki yeşil alanların talan edilip her yerin kâr hırsıyla dönüştürülmesine bayılıyor. Bütün bunlara “çılgın proje” deniyor. AKP bunlara o kadar düşkün ki, projelerinin hukuki engellere takılmaması için Çevre Etki Değerlendirme raporu muafiyeti getirmeye kalkmış, Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmişti.

Çılgınlıklar kentin tarihi ve kültürel mirasını yok edip çevre dokusunu zedelerken, ihaleler genelde AKP’ye yakın şirketlere peşkeş çekiliyor.

 

Erdoğan ve arkadaşlarının bu hamlelerinin faturasını ise yoksullar ve tüm canlı yaşamı ödüyor. Köprü ve havalimanı projeleriyle İstanbul’un kuzeyindeki ormanlar, buna bağlı olarak doğal hayat ve içme suyu kaynakları yok edildi. Kanal İstanbul gibi İstanbul’a “yeni” şehirler ekleyen planlar, sermaye için muazzam yeni yatırım ve kâr alanları vadediyor. Şehri “modernleştiren” kentsel dönüşümle yoksullar merkezi bölgelerden sökülüp banliyölere gönderilmek isteniyor. HES’ler dere yataklarını kurutuyor ve bitki örtüsünü öldürüyor.

AKP’nin taşıdığı kalkınma hırsı ve buna bağlı kibrin sembolleri olarak gökdelenler ve iş kuleleri insanların “gökyüzünü görme hakkı”nı dahi engellerken, kapitalist kentleşmeyle büyük şehirler boydan boya betona dönmüş durumda.

Ormanlar ve yeşil yok, yeraltı suları ya kirleniyor ya da kuruyor, denizler kullanılmaz hâlde.

Bütün bunlar olurken halkın lehine olacak düzenlemelerde ise hiçbir adım atılmıyor. Olası bir depreme karşı alınan önlemler yok denecek kadar az. 2014 yazında yağan yağmurlar sellere sebep oldu, kentin altyapısı hiçbir şekilde bunu kaldıramadı.

Gezi başlangıçtı

Bütün bunlar çevre katliamını, zenginler daha da zenginleşirken yoksulların ekonomik büyümeden pay alamayarak yoksul kalmaya devam etmesini, kâr hırsıyla denetimsizliğin yol açtığı iş cinayetlerini, yani binlerce işçinin ölümünü beraberinde getiriyor.

Gezi direnişi tam da kentin merkezindeki nefes alınacak yeşil alanın yağmalanmasına karşı başlamış ve AKP’yi sarsmıştı. Fakat hükümet, “gelişme” adı altında kentle ilgili rant projelerinden vazgeçmek istemiyor.

Erdoğan’ı bu çılgınlıkları karşısında mücadele etmeye hazır genç bir aktivist kuşağı bekliyor.

 

Enerjiye Kimin İhtiyacı Var?

Kirli enerjiyle ilgili tüm politikalar, “ülkemizin enerji ihtiyacı” ile gerekçelendiriliyor. Buna göre, büyüyen bir ülke olarak daha fazla enerjiye ihtiyacımız var, elde etmek için kömürden nükleere her yol mübah görülmeli. AKP aynı argümanı iklim değişikliği tartışmalarında gelişmiş kapitalist ülkelere karşı kullanıyor: “Siz bu zamana kadar karbon salımı ile geliştiniz, şimdi de biz yapacağız”. İçeride ise kirli enerjiye ve iklim değişikliğini artıran yöntemlere karşı her itirazı, milliyetçi bir retorikle, “dış güçlerin oyununa gelmek” olarak adlandırıyor.

Birincisi, hükümet enerji ihtiyacını bir türlü doğru saptayamıyor. Türkiye 2013 yılında 240 milyar kWs elektrik tüketti. 2012’ye göre elektrik tüketimi yüzde 1,3 oranında arttı. AKP’nin beklentisi bu artışın en az yüzde 5,3 olmasıydı. Yüksek talep tahmini ise yüzde 7,4’tü. 2011’de yüzde 9 artan elektrik talebi, 2012’de yüzde 5,1 ve 2013’te de yüzde 1,3 oranında artarak düşüş eğiliminde olduğunu gösterdi. Enerji yatırımları için gerekçe olarak gösterilen “ihtiyaç” pek geçerli değil.

Üstelik, hepimiz aynı gemide değiliz! Enerji ihtiyacı diye anlatılıp durdukları şey, biz sıradan insanların tükettiği enerji değil. 2009 yılından 2010 yılına enerji artışı yaklaşık 15 milyon 150 bin MWh. Bunun %15’i konutların tüketiminden kaynaklanırken, sanayi ve ticaretin oranı yaklaşık %76. Benzer oranlar 2010 ile 2011 yılları arasında da geçerli. Artışa konutlarda tüketilen enerjinin katkısı, sanayi ve ticaret için tüketilenin dörtte biri kadar. Dolayısıyla nüfus artıyor veya biz “tasarruf” etmiyoruz diye değil; bu kadar enerji tam da büyüyen Türk egemen sınıfının, patronların ihtiyaçları yüzünden üretiliyor.

 

Nükleer Dayatması

Tayyip Erdoğan, Fukuşima faciasından sonra “Riski var patlayabilir diye tüp gaz kullanmayacak mıyız?” diyecek kadar gözü dönmüş bir nükleer fanatiği. Dünyada birçok ülke başka enerji yollarına yönelirken, AKP, Sinop ve Mersin’de iki nükleer santral inşa ediyor. Erdoğan’a göre bunlar çok önemli yatırımlar. Olası bir nükleer felaketin sonuçları ise milyonlarca insanı on yıllar boyunca etkileyebiliyor. “Risksiz” olan bir nükleer enerji üretimi yok. AKP devamlı “milli irade”nin temsilcisi olmakla övünse de, halkın en az üçte ikisi nükleer santral istemiyor. Bölgede alt-emperyalist bir güç olmak isteyen hükümetin bu ısrarının arkasında aynı zamanda nükleer silaha sahip olma isteği var.

 

Kazanan Zenginler

Forbes’in 2014 yılına ilişkin hazırladığı “En zengin 100 Türk” sıralamasında sektörler listesinin ilk iki sırasında inşaat ve enerji bulunuyor. En zengin 100 kişiden 83’ünün sahip olduğu şirketler inşaatla, 82’sinin sahip oldukları ise enerji sektöründe faaliyet gösteriyor.

Ayrıca, Türkiye’nin en büyük 500 şirketinin belirlendiği “Fortune 500”de ilk 10’da yer alanların 6’sı petrol ve enerji sektöründen. AKP’nin “kalkınma” adı altında yürüttüğü rant ve talan çılgınlığı, işçilere yoksulluk ve ölüm getirirken patronları daha da zenginleştiriyor.

 

İşçilerin Payına Ölüm Düşüyor

AKP iktidarıyla geçen 12 yıl boyunca iş cinayetlerinde en az 14 bin 555 kişi yaşamını yitirdi. Bakanlığı döneminde 5 bin işçinin hayatını kaybettiği Faruk Çelik’e göre ise “hayat devam ediyor”.

İşçi ölümleri en çok, dizginlenemeyen bir kâr hırsıyla gelişen inşaat ve enerji sektörlerinde yaşanıyor. 2014’ün ilk 6 ayında hayatını kaybeden 978 işçiden 187’si inşaat-yol işkolunda, 343’ü ise madencilik ve enerji sektörlerinde çalışıyordu. Bu dönem Soma katliamı yaşanmıştı. Ancak örneğin 2013 yılında ölen toplam 1235 işçinin de 294’ü inşaattan, 137’si enerji ve maden sektörlerindendi.

Hızla büyüyen şirketlerle en çok işçi ölümünün yaşandığı sektörlerin aynı olması tesadüf değil.

 

Ne İstiyoruz?

• Sermayenin çıkarları uğruna doğa tahrip edilmemeli, canlı yaşamına zarar verilmemeli.

• Yeşilin talan edildiği ve tüm şehrin betonlaştırıldığı kentleşme planları durdurulmalı.

• Kirli enerji politikalarından vazgeçilmeli, nükleer santral yapma planları ve HES’ler iptal edilmeli, yenilenebilir enerjiye yatırım yapılmalı.

• AVM değil park istiyoruz! Kamusal alanlar korunmalı ve arttırılmalı.

• Su kaynakları tehdit altında olmamalı, göllerin etrafında gökdelenler değil ağaçlar yükselmeli, su ücretsiz olmalı.

• Yağmur ve kar yağdığında yaşamın felç olmasının önüne geçilmeli.

• Rant ve yağma düzenine son verilmeli, kentlerle ilgili planlar konunun uzmanlarına ve sivil topluma danışılmalı, kentler şirketlerin kâr mantığına kurban edilmemeli.

• Yoksulları yaşadıkları yerlerden kovan kentsel dönüşüm planları durdurulmalı.

• Herkesin barınma, ısınma, ulaşım gibi temel haklarını garanti altına alacak adımlar atılmalı.


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası