İşçi sınıfı barıştan yana
SENDİKALARDAN ORTAK SES
Bir yandan hükümetin Demokratik Kürt Açılımı, bir yandan Öcalan'ın barış için açıklayacağı yol haritasının gündemde olması, uzun yıllar süren savaşın sona ereceğine dair umut dolu bir hava yarattı. 40 binin üzerinde Türk ve Kürt insanının ölmesine, çok daha fazlasının işkence görmesine, sakatlanmasına, yaralanmasına, travmalara, 400 milyar doların üzerinde paranın harcanmasına sebep olan bu savaşın sona ermesi ihtimali uzun yıllardır yapılan milliyetçi propagandaları işlevsiz hale getirdi. Artık sokaklarda barışın sesi duyulur oldu. Düşmanlık dolu sözleri bağıra çağıra söyleyerek oy toplayabileceğini ve statükoyu sürdürebileceğini sananlar dışındaki herkes barıştan yana tavır alıyor.
Savaşlarda bedeli daima işçi sınıfı öder; ülkede savaş olduğunda işçilerin örgütlenme hakları kısıtlanır, maddi külfet sınıfın üzerine yıkılır ve savaşmak zorunda kalanlar iki ulusun işçileri olur. Tabii aynı zamanda savaşa karşı en güçlü muhalefeti sergileyenler de işçiler olur. KESK uzun yıllardır yaptıkları her eylemde "Yaşasın halkların kardeşliği" sloganıyla Türk ve Kürt halkları arasında bir düşmanlık olmadığını, taleplerinin barıştan yana olduğunu haykırdılar. Sendikalar Kürt halkının demokratik taleplerini destekledikleri için defalarca kapatma davalarıyla karşı karşıya geldiler. Bunlardan birisi anadilde eğitim hakkını savunan Eğitim-Sen'di, bu sebeple açılan kapatma davasıyla beraber yüzlerce üyesini kaybetmişti.
Bugün diğer konfederasyonlarda KESK’in yanında. Bu durum aslında işçi kitlelerinin uzun zaman önce milliyetçi fikirlerden sıyrılmış olduğunu gösteriyor. Bu yüzden sendikalar ikirciksiz darvaranabildi.
KESK
KESK başkanı Sami Evren, yaptığı basın açıklamasında "Sorunun çözümü için basit bir formül öneriyoruz: Bugüne kadar bu konuda ne yapıldıysa şimdi tersi yapılmalıdır. Savaşa karşı barış, şiddet yerine hoşgörü, ötekileştirmeye karşı yerine koyma, yaralama yerine tedavi etme, inkar yerine tanıma" dedi. Basın açıklamasında, barış sürecinin Cumhuriyet tarihi boyunca bu ülkenin halklarına, azınlıklara, farklı olanlara, muhalif kesimlere yönelik baskıcı, ayrımcı, şiddet yanlısı politikaların sorgulandığı bir "geçmişle yüzleşme ve gerçekleri ortaya çıkarma" süreci olması gerektiği belirtildi. Kürt sorununun çözüme ulaştırılmasının şart olduğu belirtilirken, İrlanda ve Bask örneği gösterilerek "sorunun tarafları ve siyasal temsilcileri muhatap alınmalıdır; bu, benzer sorunlar yaşamış tüm ülkelerde böyle olmuştur." denildi.
DİSK
Milliyet gazetesine röportaj veren DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, sorunun her türlü yasak, korku, yıldırma ve kısıtlamadan uzak biçimde tartışılmasını zorunlu gördüklerini, barıştan yana olan tüm girişimleri destekleyeceklerini açıkladı. DİSK'in 1994'ten beri bu politikayı sürdürdüğünü söyleyen Çelebi, sorunu çözmek için gerekli olan siyasi irade ve toplumsal mutabakatın mevcut olduğunu, ancak mutabakatın yasak ve korkulara hitap eden "geri" noktalarda değil, süreci geliştirecek daha cesaretli, ileri noktalarda olması gerektiğini vurguladı. "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı" temelindeki bir yurttaşlık anlayışının ve bölgesel yönetimlerin güçlendirilmesinin gerektiğini belirten Çelebi, bu süreçte olabilecek en tehlikeli şeyin sürecin sonunda "Denedik ama olmadı" denilecek bir noktaya gelinmesi olacağını ve bunun tüm çözüm umutlarının ortadan kalkmasına sebebiyet verebileceğini söyledi.
HAK-İŞ
İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile görüşen Hak-İş başkanı Salim Uslu ise, görüşmeden sonra basına yaptığı açıklamada savaşın yıllardır Türkiye insanının sırtına yüklenen; canına, kanına, malına kasteden bir yük olduğunu düşündüğünü söyledi ve "Türkiye için tarihi bir şans" olarak nitelediği barış süreci için "Burada önemli bir şans devletin tüm kurumları ilk kez ortak bir dil kullanmaya, ortak bir söylem geliştirmeye başlamışlardır ve bu da çözüm konusunda umutlarımızı arttırmaktadır. Bir diğer husus ise bilinen ezber tezler terk edilmiştir ve bu ülke için bu ülke insanları için yeni yöntemler yeni çözümler gündeme gelmekte ve umutlarımız güçlenmektedir." dedi. Daha sonra başka bir toplantıda "AB'nin hiçbir yardımı olmadan, hiçbir girişimi olmadan Türkiye kendi iç barışını sağlayacak ciddi bir adım atmıştır. Buna hepimizin destek olması gerekir" diyen Atalay, tüm kurumları barıştan yana tutum almaya davet etti.
TÜRK-İŞ
Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu ise Kayseri Sanayi Odası'nda yaptığı konuşmada hükümetin Kürt açılımına değindi ve ülkede yıllardır akan kanın durmasının gerektiğini, bunun için demokratik bir çözümden yana olduklarını söyledi. "Bireysel hak ve özgürlüklerle, toplumsal hak ve özgürlükler birbirini destekler hale getirilmelidir." diyen Kumlu, kendileri için bir işçinin etnik kimliğinin önemli olmadığını, işsizliği yok edecek, geri kalmışlığı giderecek, sosyo ekonomik politikaların geliştirilmesinin öncelik olması gerektiğini belirtti.
MEMUR-SEN
Memur-Sen Hakkari İl Başkanlığı adına düzenlenen basın açıklamasını okuyan Nurettin Fırat ise, "Evrensel insan haklarının, demokrasinin ve sivil anlayışların geliştiği bu süreçte Türkiye'de bunun tam aksi politikalar yürürlüğe konulmuş, Kürtlerin temel hak ve hürriyetleri noktasındaki talepleri bölücülük sayılmış, problemler bölgeyi bir savaş arenasına çevirmiştir. Bu hukuksuzluklara karşı çıkanların bir kısmı da şiddeti tek seçenek görerek yangına körükle gitmişler ve böylece bu şiddet ortamında Türk ve Kürt ama hepsi Anadolu çocuğu 40 bin civarında insan heder edilmiş, Türk ve Kürt analarının yüreği yakılmış, 17 bin faili meçhul işlenmiş, insanlar asit kuyularında yakılmış, 4 bin civarında köy boşaltılmıştır. Yeni bir Türkiye inşa edecek kadar milli sermaye yok edilmiştir. Kürt'ün sorunu Türk'ün de sorunudur. Kürt sorunu Türkiye sorunudur. Çözümü de içtedir ve bu, Kürt-Türk tüm Anadolu insanının talebidir" dedi.
25 yıldır süren savaşın ardından işçi örgütleri blok olarak barışı destekliyor. Bu işçi sınıfının bu konuda net bir tavra sahip olduğunun ve açıkça tutum aldığının göstergesi.