Kamu çalışanlarının uyarı grevi çok etkili odu. Grev, toplumda ve siyasal alanda politik bir yarılmanın tüm hızıyla sürdüğü bir dönemde gerçekleşti. Kürt açılımı adını alan süreç bir yandan, “Kafes Operasyonu” adıyla bilinen yeni darbe ve provokasyon girişimlerinin açığa çıkması öbür yandan, Danıştay’ın meslek liseleri ile ilgili katsayı kararı diğer yandan milyonlarca insanın kafasını meşgul eden temel politik meseleler olarak öne çıkıyor.
Bir günlük uyarı grevi, yüz binlerce kamu çalışanının katılımıyla gerçekleşirken, katılımın kitleselliğinde düşük maaş zamları, hak kayıpları gibi nedenlerin yanı sıra yüz binlerce insanın politik tartışmalara katılmak istemesi de önemli bir etken oldu.
Hem işyerlerinin önünde atılan sloganlarda hem de yürüyüşlerde “Yaşasın halkların kardeşliği” vurgusunun öne çıkması bir yandan KESK’in yıllardır Türk ve Kürt emekçilerin ortak örgütü olmasından ama aynı zamanda da emekçilerin politik sorunlara duyarlı olmasından kaynaklanıyor.
Doğru! Ne denmesi gerektiği konusunda emekçiler net bir slogana sahip değillerdi.
Doğru! Grev esas olarak yoksulluğa karşı ve grev hakkı için örgütlendi.
Ama yüz binlerce emekçinin greve katılması politik bir huzursuzluğun, politik tartışmalara aktif bir biçimde katılma isteğinin de ürünüdür.
Tam da burada geleneksel solun köhne sloganlarıyla eyleme katılan yüz binlerce insanın ruh hali arasındaki büyük farklılık açığa çıkıyor. Yeni, genç kamu emekçileri grevin dinamik gücünü oluşturdu. Yüzünü yeniye dönen, bir yandan hakları için mücadele ederken bir yandan da özgürlük için sokağa çıkan, esas olarak yeni bir sol hareketin kitlesel aktivizminin zeminlerinden birisini oluşturacak olan emekçiler alanda, bildik ve kırk yıllık sendika liderliklerinin sloganlarıyla yüz yüze geldiler. “Vatanın işgal altında” olduğunu anlatan şarkılar, IMF’ye karşı Türkiye’nin bağımsızlığını savunan milliyetçi sloganlar geleneksel sol örgütlere üye sendikacılar tarafından atıldı.
Ama bu sefer değişik bir şey daha oldu. “IMF defol bu memleket bizim” sloganı her atıldığında emekçilerle birlikte yürüyen devrimci marksistler “IMF defol bu gezegen bizim” sloganını attı ve bu slogan hakim oldu.
“Kürt halkına özgürlük” sloganı hakim oldu.
“Birleşen işçiler yenilmezler” sloganı etkili oldu. Küresel direnişi vurgulayan, halkların kardeşliğini vurgulayan, ırkçılığa karşı çıkan sesler, ekonomik hakları savunan sloganlarla birleştiğinde çok büyük bir etki yaratabilir.
Milliyetçilik, Osmanlı’ya dönüş paranoyası, işgal altında yaşadığımız ve Türkiye’nin bölünmek üzere olduğu histerisi emekçileri bölen, hakim olduğu oranda çarpıtılmış fikirlerle işçilerin mücadelesini kazanmasını engelleyen bir politik hat sunuyor.
Başarılması gereken, milliyetçilere meydanın boş olmadığını göstermektir. İstanbul’daki yürüyüş sırasında ADD yüzlerce kamu çalışanı tarafından ıslıklanmıştır.
Türk bayraklarının arkasına gizlenen Ergenekoncuların cesareti kırılmıştır. Miting alanına gelmeleri engellenmiştir.
Kamu çalışanları hareketi, bu uyarı grevinden aldığı güçle hükümeti köşeye sıkıştırmak için mücadelenin devamlılığını sağlamalıdır. Büyük bir kampanya örgütleyerek yeni eylemler hazırlanmalıdır. Bir yandan da kamu emekçileri hareketinin tabanında genç, yeni, kafası net, kadınların ağırlıkta olduğu dinamik kesimlere güven verilmelidir. Bu kesimler kendine güven kazandığında emekçileri bölen fikirler ve geleneksel sol milliyetçiliğin, hareketin kazanmasını engelleyen illüzyonları da yenilmiş olacaktır.