Yıldız Önen
HDP, HDK, DTK ve DBP’nin Sur’da devlet güçleri tarafından çeşitli evlerin bodrumlarında sıkıştırılan insanlarla dayanışmak için yaptığı yürüyüş çağrısına, yürüyüş öncesi ve sonrası iki farklı tepki gösterildi devlet yetkilileri ve devlet gazetecileri tarafından.Önce, çağrının “teröre teşvik” olduğu söylendi. Oysa çağrı teröre değil, demokrasiye teşvik etmek için yapılmıştı. Çağrıda ne “yakın” deniyordu ne de “yıkın”. Ne silahlanma çağrısı yapılmıştı ne de demokrasi dışı yöntemlerin kullanılması çağrısı. Çağrı çok basitti, Sur’da öldürülmek üzere olan insanlarla dayanışmak, kimsenin burnu kanamadan, çatışma olmadan sorunun çözümü. HDP yetkililerinin Sur’da bir katliam gerçekleşmezse, hendeklerin kapatılacağına inandıkları yönündeki açıklamaları da Sur yürüyüş çağrısının ortamı terörize etmekle hiçbir ilgisi olmadığını gösteriyor.
İlginç olan, Sur için yürümek üzere bir araya gelen kitlelere devlet güçleri şiddetle saldırdıktan, gösteriye katılacaklar ağır yaptırımlarla tehdit edildikten sonra yine devlet yetkililerinin ve devlet gazetecilerinin katılım beklendiği gibi gerçekleşmedi diyerek Demirtaş ve arkadaşlarına yüklenmesiydi.
Arkasına devletin gücünü alan gazeteciler, arkasına devletin gücünü alan akademisyenler, arkasına devletin gücünü alan milletvekilleri, ne kadar da cesurlar! Ölümü göze alarak belki de o anda öldürülen arkadaşları, akrabaları için dayanışma eylemine katılanların sayısını beğenmiyorlar. Kim bilir aylardır kaç on bin adet gaz bombası atıldı, kaç kez plastik mermi kullanıldı… kaç insanın öldürüldüğü resmen açıklanmış değil ama yüzlerce insanın öldürüldüğünü biliyoruz.
Bu koşullarda, sokakları tanklarla dövülen yerlerde yaşayan insanların bir mitinge, bir gösteri çağrısına tüm gücüyle katılmamış olmasından keyif duyanlara devletin sırça köşkünün demokratları denebilir dense dense.
Sur eylemine katılım değildi önemli olan, önemli olan Sur’da yaşananlara Diyarbakır’ın tepkisiz olmadığının gösterilmesiydi. Bu başarıldı. Tankların arkasında üzerimize yumruk sallayan devlet gazetecilerinin kızmasının nedeni bu.
Ama, önemli olan Diyarbakır’ın Sur’da yaşanan devlet yıkımına ses çıkartmış olması değil. Devlet gazetecilerinin gözünü gerçekten korkutacak olan da bu değil. Aslolan, batıda, savaşa karşı güçlü bir ses çıkartmak. Bu ses, tek tek de olsa, parçalı da olsa, cılız da olsa çıkıyor zaten. Şimdi, bu sesleri birleştirme zamanı. Bu sesleri birleştirecek bir hareketi İstanbul’da da örgütleme zamanı. Sabırla ama ara vermeden Diyarbakır’ın kardeşlik eline ellerimizi uzatacağımız bir büyük kampanyayı adım adım inşa edeceğiz. Yola çıktık.