Selim Işık

12 Eylül günü saat 12.00'de Cumartesi Anneleri'nin eylemindeydik. Evlatları, kardeşleri, sevdikleri devlet tarafından kaybedilen, haytının geri kalanında bu acıyla ve adalet isteğiyle yaşayan insanlar oradaydı.

Sonra Darbeye Karşı 70 Milyon Adım'ın açtığı Kenan Evren Resim Sergisi'ndeydik. 3 saat içinde içeriye giren 600'e yakın insan, yaşamının ortak noktalarından biri olan 12 Eylül hakkında baktı, okudu, düşündü, dinledi ve konuştu.

Uzun bir gündü. Saat 16.00'da DSİP üyeleri ellerinde Sosyalist İşçi gazeteleriyle Bienal'in kapısındaydı. 2 saat boyunca Bienal'in önünde gazete satışı yaparak ve hem Bienal katılımcıları ile hem de sokaktakilerle konuşarak bir performans gerçekleştirildi.  

Bienal nedir?

Bienal, bir toplu/kolektif sanat üretimi/ortamı olarak tarif edilebilir. Bir tema, bir slogan etrafında dünyanın farklı alanlarında, farklı teknik ve disiplinlerden sanatçılar, küratörlerin yönlendiriciliğinde üretimde bulunur. Ürünler toplu olarak izlenebilecek salonlarda birlikte sergilenir, toplam ise her bir parçasından farklı bir kolektif sanat ürününe dönüşür.

Dünyada hayli uzun zamandır düzenlenen Bienaller, Türkiye'de 11 yıl önce başladı. Dünyanın her yerinden sanatçıların katıldığı, eserlerinin sergilendiği bu organizasyonu İKSV (İstanbul Kültür Sanat Vakfı yaptı) yapıyor. İKSV, sponsorları aracılığıyla Bienal'i finanse ediyor. 2007-2016 yılları arasında Bienal'in sponsoru ise neredeyse Türkiye'nin sahibi olan Koç Holding.

Büyük şirketler ve sanat

Bunda bir gariplik var mı? Feodal çağda sanatçılar sarayın himayesindeydi. Maaşları aristokasi ödüyor, böylece sanatçılara üretimde bulunmaları için koşullar sağlanıyordu. Kapitalizmde sanatçı hızla proleterleşti. Üretimde bulunması için hayat koşllarını kimse ona sağlamıyordu, eğer ürünü pazarda alıcı bulursa o zaman sanatından kazanmaya başıyordu. Bunu yapabilenler bir azınlıktır, toplumsal işbölümünde tuttukları yer gereği sanatçılar olarak adlandırılanların çoğunun hayatı sefalet ve açlıkla geçti.

Yeni-liberalizmle birlikte işler değişti. Kültür ve sanat da her alanı işgal eden, metalaştıran ve kâr kapısı haline gelen sermayenin ilgisini çekti. Son otuz yılda büyük şirketler, eğitim ve sağlık alanına girdikleri gibi sanat ve kültür piyasasında da boy gösterdiler.

Sanatla uğraşanlar sanatlarını rahatça üretebilmek, üretimlerini esas alan bir yaşam isterler. Reklam ve tanıtım kadar Yapı Kredi örneğinde de görüldüğü gibi kitabın da para kazandırdığını gören Koç Holding gibi büyük şirketler sanatçıların küresel ölçekte işvereni oldular. Yüksek kültür ürünlerine sahip olmak arzusuyla tanınan burjuvazi tüm bir kültür endüstrisini finans etmeye başladı. Tabii her zaman olduğu gibi güç ve sermaye odaklarından bağımsız kalmayı tercih edenler ya da bu şansa hiç sahip olamayanlar çoğunluk.

Brecht ve Koç Holding

Sorun burada değil. Bu yılki Bienal'in teması komünist bir sanatçı olan Bertolt Brecht'in Üç Kuruşluk Operası'ndan alınmış. "İnsan neyle yaşar" diyen Brecht kapitalizmn amansız bir eleştirmeniydi ve devrim yanlısıydı. Brecht, sanatı sınıf çelişkilerinin üzerindeki örtüyü kaldıracak bir propaganda aracı olarak görüyordu.

Hırvatistanlı dört kadın sanatçının ürettiği Bienal manifestosu Brecht'in önerdiği kadar yıkıcı, antikapitalist, Rosa Luksemburg'un "ya sosyalizm ya barbarlık" önermesiyle bitecek kadar devrimci bir metin. Koç Holding sosyalizm mi istiyor?

Bienal açılışında manifestoyu dinleyen Koç Holding veliahtı Mustafa Koç, kendi parasıyla kendisine karşı bir etkinliği fnans etmiş olmaktan pek de memnun değildi. Belki danışmanları onu yeterince bilgilendirmemişti! Büyük olasılıkla kızdıktan sonra kendisine ne kazandırdığını ne kaybettirdiğini düşünmüştür. Yoksa Bienal'in siyasal eylem iddiası Koç için bir tehdit mi?

Gittik gördük, olmadığını kolayca söyleyebiliriz. Giriş 70 lira, öğrencilere bedava, sadece sıradan ücretlilerin değil Bienal'in kendilerine "kültürü siyasallaştırma" görevi verdiği meteliksiz sanatçıların çoğu da buradan içeri giremez.

Daha da önemlisi pek devrimci, pek avangard olarak görülen Bienal'in konspetindeki kapitalizm sadece bir dekor. Küratörlerin seçtiği konsept, küresel finans krizinin düşündüklerine dayanıyor. Gelecek sene başka bir konsept.

İtirazımız ve eylem gerekçemiz tam da burada beliriyor. Kavramların içi boşaltılıyor. Kapitalizm, sömürü ve devrimci alternatif estetize ediliyor. Kendi sınıf düşmanının idelojisinin, kendi ödediği bir sanat etkinliğine konu olması ne Koç'a, ne de sömürü ilişkilerine en küçük bir zarar veriyor.

Sosyalizm, kötülüğün simgesi olan Koç Holding'in geçici bir ürününe dönüştürülemez. Dönüştürülmek istense de inandırıcı olmaz. Bienal hiç inandırıcı değil, kötü bir şaka gibi.

Kültürün, sanatın siyasallaşması ise sosyal mücadele dinamikleri tarafından belirleniyor. Sanatçılara "kültürün siyasallaştrılması" görevini veren Bienal, tüm iddialarının aksine elitizm temelinde yükseliyor.


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası