Şenol Karakaş
İşçi sınıfı sadece küresel ekonominin temel gücü değil. Türkiye'de de nüfusun temel üretken gücünü işçiler oluşturuyor.
Yok olması, etkisiz olması bir yana, üretim ve hizmet üretimi alanında ücretli emekçiler ezici bir çoğunluğa sahip.
Türkiye İstatistik Kurumu'na göre, 2007 rakamlarına göre istihdam edilen insan sayısı 22 milyon 750 bin.
İstihdam edilenler içinde 11 milyon 683 bin kişi, çalışanların yüzde 51.4'ü, ücretli işçi.
Gündelik ücret karşılığında çalışanları ise genel toplam içinde 1 milyon 733 kişi.
İşçilerin yüzde 29.5'i tarım, yüzde 20.2'si sanayi, yüzde 6.2'si inşaat ve yüzde 47.7'si de hizmet sektöründe çalışan ücretliler.
Buna 2008 yılının işsizlik rakamları eklenirse, Alamn devrimci Engels'in tabiriyle yaşamak için emek güçlerinden başka satacak hiçbir şeyi olmayanların sayısı daha da artar. İstatistik Kurumu'na göre 2008 yılı işsiz sayısı ortalaması, nüfusun yüzde 11'i. 2008 yılında başlayan krizde işten çıkartılanlar, hiçbir iş bulma umudu taşımadığı için kayıtlara geçmeyenler ve mevsimlik işçiler eklendiğinde, Türkiye'de yaklaşık 15 milyon işçinin de işsiz olduğu ortaya çıkar.
Kısacası, tıpkı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de parlak gözlü, Hollywood filmlerinden gördüğümüz uçma, zıplama yeteneklerine sahip robotlar değil, karşılığı ödenmeyen emek gücüyle sermaye birikiminin, karın ve zenginliğin temeli olan işçiler toplumsal sınıflar arasında en kitlesel gücü temsil ediyor.
Rakamlar, Türkiye'de, işveren ya da diğer bir deyişle patron sayısının 1 milyon 330 bin kişi olduğunu gösteriyor.
İşsiz, çalışan, mevsimlik çalışan yaklaşık 40 milyon kadın ve erkek işçiler sınıfının karşısında 1 milyon 330 bin kişilik bir "işi olup da verenler" sınıfı. Dünyadaki sınıflar mücadelesine bağlı olarak Türkiye'de değişim, milyonlarca kadın ve erkek işçinin tek tek bireylerin iradesinden bağımsız bir şekilde süren eyleminin, mücadelesinin ürünü olarak yaşanıyor. Burjuva politikasının bütün özü, hangi burjuva partisiyse, milyonlarca işçiyi önce sakinleştirip, ardından kendi politikalarının en akla yatkın politika olduğuna ikna edecek olan, o partiyi bulmak, yaratmak, güçlendirmek, politik destek vermek ve yatırım yapmaktan ibarettir.
Sosyalizm mücadelesinin özü ise bu kırk milyon işçinin kendi hareketini desteklemek, bu hareketin önce var olduğunu görmek, kırk milyon kişiyi bölen temel fikirlere karşı mücadele etmek, kırk milyon işçinin en örgütlü kesimleriyle bağlantı kurmak, onlara güven vermek, onların eyleminin her daim yanında olmaktır. Geçmişte ve bugün mücadele eden milyonlarca işçinin deneylerini, yenilgilerin nedenlerini, zaferlerin hangi yöntemlerle sağlandığını anlatmaktır.
Bunun dışında sosyalizm savunuları laf-ı güzaftır!