Burak Demir Federal Almanya Çevre, Doğa Koruma ve Nükleer Güvenlik Bakanlığı'nın kurduğu bir komisyon 27 Ağustos'ta “Dünya Nükleer Endüstri Durum Raporu 2009”u yayınladı. Rapor; dünya çapında çalışmakta olan, inşa edilmekte olan ve inşa edilmesi planlanan nükleer santraller hakkında temel niceliksel ve niteliksel gerçekleri okuma imkanı sağlıyor. Detaylı bir gözden geçirmeyle, geçmiş ve mevcut nükleer projelerin ekonomik performansını değerlendiriyor. Rapor, endüstriyel gerçeklik ile “bir çeşit rönesans anlayışı” arasında büyüyen bir uçurumun olduğunu ortaya koyuyor. Nükleer endüstrinin geleceğinin pek de parlak olmadığını detaylarıyla gösteren 119 sayfalık raporu ana hatlarıyla şöyle özetleyebiliriz: Nükleer Santrallerin Sayısı, Kapasitesi 1 Ağustos 2009 itibariyle, dünyada çalışmakta olan nükleer reaktör sayısı 435, 2002'deki sayıdan 9 daha az. Uluslararası Atomik Enerji Ajansı (IAEA) tarafından “inşa aşamasında” olarak nitelenen 52 birim var. 1979'da ise “inşa aşamasında” olan 233 reaktör vardı. 2008 yılında, nükleer enerjinin ticari amaçlı kullanılmaya başladığı 1950'lerin ortalarından beri ilk defa, hiçbir yeni nükleer santral elektrik şebekesine bağlanmadı. Aslında; Cemavoda-2'nin 24 yıllık inşa süresinin ardından 7 Ağustos 2007'de şebekeye bağlanmasından beri hiçbir 'yeni bağlantı' rapor edilmedi. 1989 yılında, şu anda Avrupa Birliği üyesi olan 27 ülkede işler durumda olan toplam 177 nükleer reaktör vardı. 1 Ağustos 2009 itibariyle ise bu sayı 144. Bugün, nükleerden üretilen toplam güç 370,000 megawatt, geçen yılkinden yaklaşık 1,600 MW daha az. 2007 yılında, nükleer santraller 2,600 Twh enerji üretti ve dünya elektiriğinin %14'ünü sağladı. 2007'deki elektirk üretiminde %2'lik eşi görülmemiş düşüşün ardından nükleer santraller 2008 yılında da %0.5'lik bir kayıp kaydetti. Nükleer enerji, dünya enerjisinin %2'sini sağladı ve birkaç yıldır gösterdiği düşüş eğilimini sürdürdü. Nükleer Santrallerin Ömrü Dünyadaki nükleer santrallerin ortalama ömürleri 25 yıl. Bazı nükleer enerji kuruluşları bu süreyi, 40 yıl ya da daha fazla olarak öngörüyorlarsa da şu ana kadar kapatılmış 123 santralin ortalama ömrünün 22 yıl olduğu gerçeği göz önünde tutulursa, nükleer santrallerin çalışma ömürlerinin iki katı olacağını düşünmek fazla iyimserlik olur. Ancak biz, her yıl kaç santralin kapatılmış olacağını hesaplamak için, çalışmakta olan ve inşa edilmekte olan reaktörlerin ortalama ömürlerini 40 yıl olarak varsaydık. Bu çalışma, işler durumda olan mevcut nükleer santral sayısının aynı kalması için, önümüzdeki on yıllarda en az kaç yeni nükleer santral inşa edilmesi gerektiğini hesaplamayı mümkün kılıyor. Bunun için 2015'e kadar, halen inşa aşamasında olan 52 reaktörle birlikte 42 yeni reaktör -ayda bir buçuk reaktör- planlanmalı, inşa edilmeli ve çalışmaya başlamalı ve sonraki 10 yıl içinde de ilaveten 192 reaktör inşa edilmeli. Finlandiya ve Fransa birer tane veya ikişer tane, Çin fazladan 20 tane ve Japonya, Kore ve Batı Avrupa birkaç tane nükleer santral inşa etse bile, dünya çapındaki genel nükleer eğilimi önümüzdeki 20 yıl içinde yüksek ihtimalle düşecek gibi. 10 yıllık ve daha büyük zaman periyotlarında, işler durumdaki nükleer santrallerin sayısının artması şöyle dursun, mevcut sayıyı korumak bile pratik olarak mümkün olmayacak. Bu öngörünün aksini sağlayacak tek istisnai durum, santrallerin çalışma ömürlerinin ciddi şekilde artarak 40 yılın çok üstünde bir ortalama yakalaması olabilir ki, halihazırda böyle bir varsayımın hiçbir temeli yok. Nükleer Enerji Adayı Ülkelerin Durumları Pratik olarak nükleer enerji kullanmaya aday ülkelerin tümü için, yakın zamanda fisyon güç programlarının; gerekli teknik, politik ve ekonomik çerçevede uygulanması pek mümkün görünmüyor. “Potansiyel yeni nükleer ülkelerin” hiçbirinin, bir nükleer santrali işletmek için uygun nükleer yönetmeliği, bağımsız bir regülatörü, yerel “koruyucu bakım” kapasitesi ve vasıflı iş gücü yok. Sıfırdan başlayan ülkelerin zorunlu olan düzenli bir sistemi inşa etmeleri en az 15 yıl alabilir. Eğitimli İş Gücü Yetersizliği Eğitimli iş gücünün eksikliği ve yeterliliğin etkili bir şekilde azalması muhtemelen, “nükleer genişleme” taraftarlarının aşması gereken en büyük engel. Sivil nükleer yeterliliğin belki de en güçlü ülkesi olan Fransa bile şiddetli bir “vasıflı işçi kıtlığı” tehditi altında. Demografik durum önemli bir neden: “baby-boomers”* emekliliğe yaklaşıyor – dünyanın en büyük nükleer kuruluşu EDF'nin çalışanlarının yaklaşık %40'ı 2015'e kadar emekli olacak. Şu anda, 1200-1500 açık pozisyonu doldurmaya müsait en fazla 300 mezun var. Bir başka sıkıntı, nükleer mezunları sayısının, nükleer endüstride çalışabilecek işçi sayısına tekabül etmemesi. Örneğin ABD'de, 2008 nükleer mezunlarının sadece dörte biri endüstride ya da nükleer kuruluşlarda çalışmayı planladı. Çoğu ya eğitimlerine devam etmeyi ya da askeri, idari ya da ticari sektörlere girmeyi tercih etti. Almanya'da nükleer yeterlilik dramatik bir durumda. 1993 yılında nükleer diplomasını alan öğrenci sayısı 46 iken 1998'de bu sayı sıfırdı. Aslında, 1997'nin sonuyla 2002'nin sonu arasında sadece iki öğrenci bir nükleer programdan başarıyla mezun oldu. Çok açık ki Almanya vahim bir “eğitimli çalışan kıtlığı”yla yüz yüze gelecek. Diğer nükleer ülkelerin çoğu da benzer ya da daha kötü bir durumla karşı karşıya. Nükleer Endüstrinin Ekonomik İncelemesi Bu rapor ayrıca, önceki yayınlarda yer alan konulara ilaveten; geçmiş, mevcut ve gelecekteki muhtemel nükleer projelerin ekonomik analizini de içeriyor. Pekçok sanayi kolu teknolojilerini geliştirerek maliyetleri düşürürken; nükleer sanayi, mevcut inşa maliyetlerinde ve gelecek maliyet hesaplarında sürekli artışla karşı karşıya. Aslında gerçekler çoktan tahminleri aştı. Finlandiya'da, dünyanın en büyük nükleer kurucusu AREVA NP tarafından yürütülen EPR projesi finansal bir fiyaskoya döndü. Proje planlanmış takvimin üç yıldan fazla gerisinde ve projenin maliyeti toplam 7 milyar dolara ulaşarak bütçesini en az %55 aştı. On yıldan kısa bir sürede, yeni nükleer santrallerin tahmin edilen maliyeti kW başına 1000 dolardan ortalama 5000 dolara yükseldi. Bu, nükleer endüstri standartlarına göre bile çok yüksek bir artış. Mevcut uluslararası ekonomik kriz, nükleer enerji taraftarlarının karşılaştıkları problemleri daha da beter bir hâle getiriyor. Şu durumda, uluslararası nükleer endüstrinin aşikâr düşüşünü tersine çevirerek onu gelecek vaadeder bir hâle getirecek hiçbir işaret yok.
*Baby-boomers: 2. Dünya Savaşı'nın ardından dünya nüfusunun patlama yaptığı süreçte doğanlar.