Burak Demir
ABD'de patlak verip hızla dünyaya yayılan küresel mali kriz, Güney Amerika ülkelerine dünyadaki diğer ülkelere göre biraz daha geç ulaşsa da etkilerinin diğer ülkelerdekilerinden kalır yanı yok. Krizin ilk dönemlerinde Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, ülkesinin ekonomisinin son yıllarda Amerika'ya bağımlılığının azaldığını ve bu sebeple krizden daha az etkileneceklerini, iddia ettiyse de; Venezuela Cumhurbaşkanı Hugo Chavez, krizin kapitalizmin bir krizi olduğunu ve ülkelerini etkilese bile "sosyalist" çözümlerle üstesinden geleceklerini, belirttiyse de diğer Güney Amerika ülkeleri gibi onların da kapitalist dünyaya tam tamına eklemlenmiş olan ekonomileri krizden derin yaralar aldı.
Kriz öncesi Güney Amerika
2000'li yılların başındaki krizlerin ardından Güney Amerika ülkeleri "boom" dönemini yaşıyorlardı. Dünya çapında petrol fiyatlarının süratle artması başta Meksika ve Venezuela olmak üzere petrol ihracatçısı ülkelere hızlı nakit akışı sağlıyordu ve ekonomilerinin yüksek büyüme oranlarını finanse ediyordu. Başta Brezilya olmak üzere diğer Latin Amerika ülkelerinin çoğunun ekonomileri de çeşitli emtia ihracatına dayalıydı ve mali krize kadar dünyada artan fiyatlar bu ülkelerin de yüksek büyüme oranı tutturmasını sağlıyordu.
Krizin etkileri
Krizle birlikte ABD'nin, Avrupa ülkelerinin ve Çin'in ithalatında talepler düştü. Taleplerdeki düşüşe bağlı olarak petrol fiyatlarında ve emtia fiyatlarında ciddi düşüşler yaşandı. Bu durumun ihracata tâbi Güney Amerika ülkelerini nasıl etkileyeceği çok açıktı.
Petrol fiyatlarının ciddi düşüşü en çok Meksika ve Venezüela'yı etkiledi. Özellikle de Venezüela'yı etkiledi çünkü bu ülkenin başlıca ihracatı, açık bir farkla, petrol. Ayrıca Venezüela'da enflasyon da çok yüksek, yaklaşık %30. Hugo Chavez'in, artan petrol fiyatlarıyla doğru orantılı olarak artan iktidardaki gücü de bu durumdan etkilenecek gibi. "21. yüzyıl tarzı sosyalizm" uygulamaya çalıştığını iddia eden Chavez'in ekonomiyi yönetme biçimine yönelik eleştiriler artıyor.
Kriz öncesi yıllarda ihracat mallarını çeşitlendiren Brezilya ayrıca, ihracat yapılan ülkeleri de çeşitlendirmeye çalışmıştı. Daha önce ekonomisi daha ziyade ABD'ye bağlı olan Brezilya Avrupa'ya ve Çin'e yapılan ihracat oranlarını arttırarak ABD'ye olan bağımlılığını azaltmıştı. Ancak, her ne kadar Brezilya'nın ekonomisinin ABD'ye doğrudan bağımlılığı azalsa da, ihracat yaptığı diğer ülkelerin de ekonomileri bir ölçüde ABD'ye bağlı olduğu için ABD'de ortaya çıkan mali kriz aşamalı olarak önce Avrupa'yı ve Çin'i ardından da Brezilyayı ciddi biçimde etkiledi. İhracat hacminin hızla düşmesiyle ülke, krizin pençesine yakalanmış oldu.
Diğer Latin Amerika ülkelerinde de, şiddetinde ufak farklılıklar olsa da benzeri bir durum yaşandı. Sonuç olarak tüm Latin Amerika ülkelerinde ekonomik durgunluk, buna bağlı olarak işçi ücretlerinin düşmesi (para birimi olarak ücretler düşmemiş olsa da yüksek enflasyonun yanında sabit kalan ücretler reel bir düşüş demektir.) ve işsizlik oranlarının hızla artması görüldü. "Dünyanın patronları"nın sebep olduğu küresel mali krizin faturasını, tüm dünyada olduğu gibi Latin Amerika'da da işçi sınıfı ve yoksul halk ödüyor.
Ayrıca "kriz bitti" diyenlerin aksine, dünyanın geri kalanındakiler gibi Latin Amerika ekonomilerindeki son veriler de aynı şeyi söylüyor: Hayır, kriz devam ediyor!