Ceylan Önkol vahşice öldürüldü. Her buldukları fırsatta ellerinde havan toplarıyla brifing verenler sus pus.
Kürt açılımına şiddetle karşı çıkanlar sus pus.
"Bölünüyoruz" yaygarasını kopartanlar sus pus.
Barıştan korkanlar, her demokratik hamleyi ezilenlerin mücadelesine değil de ABD'nin planlarına bağlayanlar sus pus.
Oysa şimdi konuşmalarının zamanıdır! Şimdi, cesareti olanlar Ceylan'ın ölümüyle ilgili, Kürt sorunuyla ilgili açıklama yapmalılar.
Ama yapamazlar! Yapamayacaklar! Susacaklar!
Ceylan ilk değil. Vahşice öldürülen ilk çocuk değil.
Ceylan'ın ölümüyle ilgili rapor gibi raporlarla da defalarca karşılaştık. Kirli savaş, binlerce Ceylan olayı demek. Kirli savaş, Ceylan'la ilgili hazırlanan rapor gibi binlerce rapor demek. Bu raporlara, bu ölümlere rağmen Kürt halkı barış kararlılığından geri adım atmıyor.
Görülmesi gereken en önemli tutum bu tutumdur. Kürt halkının barış konusundaki kararlılığıdır.
Kürt sorununda atılan adımların hangi gerçek toplumsal dinamiklere bağlı olduğunu göremeyenler, çocukları hapseden, öldüren, olağanüstü hal yasalarıyla bir halkı canından bezdiren sistematik devlet baskısının tüm şiddetine rağmen Kürt halkının yenilmediğini göremiyorlar. Kürt açılımı, aynı zamanda Türk egemen sınıfının savaşı kazanamayacağının da ilanıdır. Savaşı kazanamayacaklarını ilan ettiler. Kitlesel soykırım taktikleri mi uygulayacaklar? On binlerce faili meçhul cinayet daha mı işleyecekler? Kirli savaş ekonomisini sonsuza kadar mı devam ettirebilecekler?
29 Mart yerel seçimlerinde DTP'nin aldığı oylar, Kürt halkının savaş politikalarına boyun eğmeyeceğini bir kez daha gösterdi. Kürt halkı bir milim dahi geri adım atmadı. 2007 yılında milletvekillerini meclise gönderdi. 2009 yılında belediyelerine sahip çıktı. Şimdi aynı kararlılıkla barış sürecine sahip çıkıyor. Çünkü Ceylan'ın ölümünden duydukları öfke, cinayetlerin durmasının, Ceylanların katillerinin yargılanmasının yolunun barış sürecinin Kürt halkı lehine sürmesinden geçtiğini biliyorlar.
Kürt halkı sadece savaşanlara değil, tüm batıya ellerini uzattı. Bekliyor. Somut adımlar atılmasını bekliyor.
Şimdi sıra batıda işçilerde, emekçilerde, sosyalistlerde, demokrasiyi savunanlarda. Bu eli güçlendirip güçlendirmeyeceğimize karar vereceğiz. Açılım sürecinin geleceği hakkında zar atmayı, kehanetlerde bulunmayı bir kenara bırakmak ve Kürt halkıyla dayanışmak için yarını bekleme lüksümüz yok. İşçi sınıfının da yok Kürt halkının da.
Türk egemen sınıfını sıkıştırmak zorundayız. Barış sürecinden Kürt halkının en büyük kazanımla çıkmasını sağlamak için mücadele etmek zorundayız. Kamu çalışanlarının Kasım ayında örgütleyeceği grev hareketi bu yüzden çok önemli. Emek hareketinin her bir direnişi ve bu direnişlerin büyümesi, yaygınlaşması için verilecek mücadele bu yüzden çok önemli. Krizin faturasını patronlara ödetmek için örgütlenen yaygın bir emek hareketi, Kürt halkının en güçlü müttefiki olacaktır.
Ordunun siyaset üzerindeki ağırlığını kaldırmak zorundayız. Ergenekon davasının en derinlere kadar ilerlemesi için verilecek mücadele bu yüzden çok önemli. Suikastları, darbeci mitingleri, yer altı cephaneleri, cinayetleri, kirli paraları ve kontrgerilla faaliyetleriyle derin devleti dağıtmak için verilecek mücadele tek bir gün bile ertelenemez, geri plana atılamaz.
Kürt halkıyla ittifak yapan, Kürt halkının kazanmasının, işçi sınıfının kazanması olduğunu bilen, sokakta örgütlenen, çocuklar öldürüldüğünde yeri göğü inleterek hesap soracak olan, kendi ayakları üzerinde duran, emeğin sesi olmayı da aktivizmin sözcüsü olmayı da aynı anda başarabilen kitlesel bir sol partinin örgütlenmesi bu yüzden çok önemli.
DSİP'te örgütlenen sosyalistler, önümüzdeki dönemde bu yönde ellerinden geleni yapmaya devam edecekler.