Şubat ayı sonunda İdlib’de 33 TSK askerinin hava saldırısı sonucu hayatını kaybetmesinin ardından, Türkiye atacağı adımlardan biri olarak “göçmenlerin Avrupa’ya geçişini engellemeyeceğini” duyurdu. Haberin duyulması üzerine, hem Ege Denizi’ndeki geçiş noktalarına hem de İpsala-Pazarkule hattındaki sınır kapılarına binlerce göçmen akın etti.
Göçmenler kimler?
Sınırda bekleyen göçmenlerin çok az bir kısmı, yüzde 5 ila 10’u Suriyeli. Somali, Eritre, Afganistan – başka ülkelerden gelip Avrupa’ya geçmek isteyenler çoğunluğu oluşturuyor. Suriyelilerin önemlice bir kısmı, çok kötü koşullarda da olsa, burada bir hayat kurdular. Çok düşük ücretlerle de olsa çalışıyorlar. Dolayısıyla bu riskli maceraya atılmadılar. AKP’nin sınıra sıkıştırmaya çalıştıkları, göçmenlerin içinde en çaresizler, Türkiye’de bir gelecek umudu olmayanlar. Uzunca bir süre Keşan’daki bir düğün salonunda sağlıksız koşullarda barındılar. Şimdi çoğu soğuk havada, sınır civarında derme çatma çadırlarda kalıyor. Barınma, temizlik, tuvalet gibi konularda büyük sıkıntlar var. Umudunu yitirip dönmek isteyenler ancak 200 TL gibi fiyatlara ulaşım fırsatı bulabiliyor.
Hiçbir devlet göçmenleri istemiyor
İki haftaya yakın süredir sınırda büyük bir insanlık trajedisi yaşanıyor. Türkiye, Yunanistan hükümetleri Avrupa Birliği ile el ele vererek Meriç Nehri’nin etrafını göçmenler için cehenneme çevirdiler. Göçmenlere karşı “Kale Avrupası” politikası oynayan ve onların önüne duvarlar/çitler çeken AB’yi temsilen, Yunanistan devletinin kolluk güçleri göçmenlere saldırıyor. Karşı tarafa ulaşmayı başaranlar telefonlarına ve paralarına el konularak, şiddet uygulanarak geri yollanıyorlar. Göçmenler gaz bombalarıyla püskürtülüyor. Yunanistan tarafından açılan ateş sonucu ölen göçmenler oldu.
Türkiye ise meselenin diğer sorumlusu. AKP’li yorumcular, gazeteler sürekli olarak Yunanistan’ın kabahatlerini göstererek “göçmen dostu” gibi gözükmek istiyorlar. Ancak göçmenlerin sınıra götürülmesi tamamen bir devlet operasyonu. Geri gönderme merkezleri boşaltılıyor, “kurtulmak istenen” insanlar Yunanistan sınırında tehlikeli bir kadere terk ediliyor. Kimi göçmenlerin sınırdaki “geçiş çabalarına” ortak olmak istemedikleri, ancak Türk polisler tarafından zorlandığına dair görüntüler sosyal medyaya yansıdı.
İktidar da muhalefet de göçmenleri savunmuyor
Sınırdaki durum öyle vahim ki, göçmenlere karşı ırkçı tutumlarıyla öne çıkan medya figürleri dahi olup bitenleri savunamıyor. “Biz gönderilsinler derken bunu kastetmiyorduk”
diyorlar. Maraş, Hatay, Antep, Samsun, Kilis gibi yerlerde mültecileri “kovmak” için linç girişimleri örgütleniyor. Bilindiği gibi, bugün “demokrasi bloku” adı altında solun ittifak yapmasının istendiği partiler, İyi Parti ve CHP, en başından beri AKP’yi “göçmenleri getirdiği için” suçluyor. Kılıçdaroğlu sık sık iktidara gelirlerse Suriyelileri geri göndereceklerini söylüyor. İyi Parti bunun nasıl olacağına dair bir çalıştay bile düzenledi.
AKP-MHP koalisyonu ise hem göçmenlerin yasal statülerini ve haklarını tanımayarak, hem onları AB’ye karşı bir pazarlık kozu olarak kullanarak, hem de bu doğrultuda göçmenleri Yunanistan sınırına sıkıştırarak benzer bir politika izliyor. İdlib’deki savaşın mağdurlarına kapılar kapalı. Oradaki askeri politikalar “göçmenler gelecek” diye meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Hem savaş hem de ırkçılık göçmenleri hedef alıyor.
Dayanışma
Neyse ki tablo sadece bundan ibaret değil. Hem Türkiye’de hem de Yunanistan’da göçmenlerle dayanışmak için seferber olan insanlar var. DSİP, Hepimiz Göçmeniz kampanyası aktivistleri, Halkların Köprüsü Derneği, Sınır Tanımayan Doktorlar ve daha pek çok STK, insani yardım kuruluşları, insan hakları örgütleri sınır bölgesine giderek dayanışma gösterdiler. Bu hem politik desteği, göçmenleri iki taraftan sıkıştıran devletleri protestoyu hem de insani yardım çabalarını içeriyordu. Günler içinde binlerce lira bağış toplandı, göçmenlerin yemek ve diğer ihtiyaçları için destek olundu. Ancak asıl mesele, başta metropoller olmak üzere Türkiye’nin her yerinde ırkçılığa karşı göçmenleri savunan bir hareketi inşa etmekten geçiyor. 8 Mart’taki gece yürüyüşünde kadınların göçmenlerle dayanışan pankartlar taşımaları çok çok iyiydi. “Hepimiz Ermeniyiz” diyenler, Kürt sorununda barıştan yana olanlar, cinsiyetçiliğe, homofobiye ve transfobiye karşı mücadele edenler, iklim aktivistleri, emek örgütleri; özgürlük mücadelesinin ve sosyal hareketlerin tüm bileşenleri göçmenlerle dayanışmayı yükseltmek için yan yana gelmeli. Sosyalist İşçi gazetesi ve DSİP üyeleri, böylesi bir kitlesel kampanyayı oluşturmak için var gücüyle çalışmaya devam edecek.