Uçurumun kenarında parmak uçlarında gerisin geriye düşmemek için kollarını pervane gibi çeviren insanlara benziyor AKP’nin durumu. Dengeye ulaşmaya, düşüşü yavaşlatmaya ya da engellemeye çalışıyor ama ayakları yerden kesilmek üzere. Denge kaybedilmiş durumda bir kere.
Türkiye siyaseti tam böyle bir durumda. Dengesini kaybeden Türkiye’deki en büyük siyasal parti olduğu, aynı zamanda devleti kontrol ettiği ve yeni bir hükümet rejimini merkezileştirmeye çalıştığı için, tüm toplum yer çekimine yenilmek üzereymiş gibi hissediyor. Baş dönmesi, korku, zaman zaman panik duygusu, gerçeklik algısının değişmesi, hurafelerin gerçekmiş gibi anlatılması, düpedüz paranoyak tiplerin gazetelerde karar verici hale gelmesi, hukuksal alanda akıl almaz gelişmelerin yaşanması…
Osman Kavala hakkında tahliye isteyen mahkeme başkanı değiştikten sonra, yerine gelen mahkeme başkanı Gezi davasından yargılanan tüm arkadaşlarımız hakkında beraat kararı verdi. Şimdi bu kararı veren mahkeme başkanı HSK soruşturması tehdidi altında.
Her alanda, her devlet kurumunda, her politik önermede benzer bir gelişme yaşanıyor. 2015 yılında dış politikada keskin bir makas değişikliği gerçekleşti. Önce Suriye’nin Kuzeyi’nde Kürtlerin özerk alanlar elde etmesi beka sorunu olarak tayin edildi. Sonra, daha fazla göçmenin Türkiye’ye gelmesi beka sorunu olarak görüldü. Son birkaç aydır, İdlib’de mücadele edilmezse Hatay’da mücadele edilmek zorunda kalırız diyerek Rusya ve Esad rejimi bir beka sorunu olarak kodlandı. 16 Nisan referandumunda sonra, bu dış politikanın içeride otoriter uygulamalar için el kolaylaştırıcı olduğu “keşfedildi” ve en sonunda Libya-Akdeniz alanına aktif müdahele arzusu, bölgesel bir alt hegemonik güç olma yönünde bir devlet politikasının da alttan alta işlediğini gösterdi.
Fakat bu durum 30’dan fazla TSK askerinin Rus ve Esad bombardımanıyla öldürülmesinden sonra “Şam’a gidelim, yakıp yıkalım!” diyenlerin, bir hafta sonra Erdoğan- Putin görüşmesini zafer gibi anlatmasına engel olmadı.
Deprem, hukuk, ekonomi, Koronavirüs ve giderek cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yönetim tarzının kendisi, bu denge kaybına işaret ediyor. 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinden sonra AKP kollarını tüm gücüyle sallamaya başladı.
Bir dizi alandaki bunca akıl almaz tahribatın nedeni bu.
Bu durumun hızlı bir yoksullaşma yaratması ise biriken bir başka etkeni, toplumsal öfkeyi hızla besliyor. Sorunumuz, işçi sınıfının derinlerinde biriken ama örgütsel ifadesini bulamamış olan bu öfkeyle buluşacak kitlesel bir antikapitalist odağı örgütlemeyi başarıp başaramayacağımızda.
Şimdi kollarını çılgınca savuranlara karşı, soğukkanlı ama seri bir şekilde kolları sıvama zamanı. 8 Mart gece yürüyüşü potansiyellerimizi gösteriyor. Tuhaf ittifaklar değil bakılması gereken yer, 8 Mart gece yürüyüşü gibi alanlar.