Açılımda son durum
11 Aralık'ta DTP'nin kapatılması, Aysel Tuğluk'un ve Ahmet Türk'ün milletvekilliklerinin düşürülmesi ve 37 Kürt siyasetçiye 5'er yıllık siyaset yasağı getirilmesi. "Aydın"ların, partisi kapa- tılan milletvekillerinin sine-i millet kararına karşı çıkıp "meclise dönün" diyerek Kürt siyasi hareketine akıl vermeye çalışması. Milletvekillerinin BDP'ye katılarak meclise dönmeye karar vermeleri, ama bazı Türk aydınların çağrısıyla değil Kürt halkının önderi Abdullah Öcalan'ın çağrısıyla döndüklerini belirtmeleri. Bağımsız milletvekili Ufuk Uras'ın, BDP'nin mecliste grup kurabilmesi için BDP'ye katılması. 24 Aralık'ta KCK operasyonuyla belediye başkanları dahil onlarca Kürt siyasetçinin tutuklanması, yüzlercesinin gözaltına alınması. Tutuklanan siyasetçilerin sıraya dizilmiş elleri kelepçeli fotoğraflarının polis tarafından basına ve-rilmesi. Kürtlerin maruz kaldığı bu saldırılarının AKP ve Cumhurbaşkanı tarafından "hukukun uygulanması" şeklinde yorumlanması.
Güvercin kim, şahin kim?
Uzun zamandır zaman zaman dile getirilen bir söylem son zamanlarda sıkça kullanılmaya başlandı: Bazı Kürt siyasetçiler şahin, bazılarıysa güvercin. Güvercinler iyi, şahinler kötü. Çözüm için Kürtler de şahinlerden kurtulmaya çalışmalılar.
Öncelikle, özgürlük mücadelesinde Kürtlerin ne yapmaları gerektiğini söylemek istediği kadar "demokrat" olsun, istediği kadar "sosyalist" olsun hiçbir Türk'e düşmez. Gerçek bir sosyalistin (ki bu durumda gerçek bir demokratın da) yapabileceği şey ve yapması da gereken şey kararları ne olursa olsun Kürt halkının yanında olmak, güvercin ya da şahin Kürtlerin önderlerini muhatap almak.
Kaldı ki, Kürt siyasetçilerin güvercin ve şahin olmak üzere ikiye ayrılabilecekleri bir durum da yok ortada. Kim güvercin, kim şahin?
Ahmet Türk güvercin de Emine Ayna şahin mi? Neden? Bu insanların Kürt halkı için siyasi talepleri farklı mı? Ya da Kürt halkının taleplerinin karşılanması için verilen mücadelenin şekline dair aralarında bir ihtilaf mı var? Emine Ayna gibi "şahinler" PKK'nin yıllardır verdiği mücadelenin haklı bir mücadele olduğunu, Abdullah Öcalan'ın Kürt halkının gerçek önderi olduğunu, açılımın sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için Abdullah Öcalan'ın ve PKK'nin muhatap alınması gerektiğini vs. söylerlerken Ahmet Türk gibi "güvercinler" başka bir şey mi söylüyorlar?
Kürt siyasetçileri güvercinler ve şahinler diye iki ayrı grupmuş gibi değerlendirmek yanlış olduğu kadar zararlı da bir tutumdur; "Kürtlerin büyük çoğunluğu PKK'yi desteklemiyor. Kürt sorunu yok, PKK sorunu var." diyenlerle aynı tarafta durmaktır; barış isteyenlerin değil, savaş isteyenlerin ekmeğine yağ sürmektir.
Tasfiye değil çözüm!
Açılımda gelinen son nokta gösterdi ki AKP'nin hedefindeki çözüm Kürtlerin kimliklerinin tanınması, bazı haklarının verilmesi ama bu sırada esas olarak PKK'nin tasfiye edilmesi.
Taraf yazarları gibi süreci destekleyen bazı "demokratlar" da PKK'nin Reşadiye saldırısını kınayarak ve PKK'nin Kürtler için de zararlı olduğunu iddia ederek aynı mantıkla hareket ediyorlar ve Kürtlerin PKK'yle aralarına çizgi koyarak hareket etmeleri gerektiğini söylüyorlar. Hedefledikleri "çözüm belli: Kürtler tanınsın, bazı etnik haklarına kavuşsunlar, bu sırada da PKK tasfiye edilsin.
Bir kere; PKK'nin aylardır sürdürdüğü ateşkese rağmen TSK operasyonlara devam ederken, 80'den fazla gerilla bu süreçte öldürülmüşken, Ceylanlar ordu tarafından parça parça edilirken, annesinin kucağındaki bebekler (Mehmet Uytun) polis tarafından gaz bombalarıyla öldürülürken, Diyarbakır'da sokak ortasında polis Kürt gençlerine ateş açarken ve Aydın Erdem'i öldürürken, yani savaş devlet tarafından aralıksız sürdürülürken, PKK'nin ateşkesi bozup yedi askeri öldürmesini kınamak, bunu "şiddete karşı olmak" sıfatı arkasına sığınarak yapmak ya budalaca bir davranış ya da açıkça kötü niyetli bir davranış.
Tokat'ta askerlerin öldürülmesi ya da Küçükçekmece'de Serap'ın molotof kokteyliyle öldürülmesi elbette ki çok vahim ve üzücü olaylar. Ancak bu ölümlerin sorumlusunun devlet olduğunu görmek bu kadar zor mu? Dönüp TSK'yı durdurmaya çalışmak, ırkçıları, faşistleri susturmaya çalışmak ve AKP'ye "adım atsana" demek gerekirken, Kürtlere akıl vermeye kalkmak sadece saflıkla açıklanamaz.
Diğer yandan, Kürtlere akıl vermeye çalışmanın yanlış bir tutum olmasının yanında son derece de anlamsız bir tavır olduğunu bazı insanların göremiyor olması da şaşılacak şey! Kürt halkı bunca yıllık mücadelesinde dışarıdan verilen böylesi akıllara bir kere bile kulak asmamış, her hareketinde Abdullah Öcalan'ı ve PKK'yi önderlik olarak gördüğünü ispatlamış ve bazı Türk aydınlar bin kere aynı şeyi tekrarlasa da onları dinlemeyip Abdullah Öcalan ne derse onu yapacaklarını göstermiş bir halk. Hangi akla hizmet Kürtlere "şöyle değil, böyle yapın" deniyor ki?
Açılım durmuş değil!
Sürecin ağır aksak ilerleyeceği, bunun sebebinin de AKP'nin sürece yaklaşım biçiminin sakatlığı ve süreci engelleyen güçlerin (CHP, MHP, TSK, yargı) etkisi olduğu daha önce Sosyalist İşçi'de defalarca yazıldı. Bu yüzden tekrar etmeye gerek yok. Ama daha önce de belirtilen "açılımın bitemeyeceği" gerçeğini tekrar etmekte fayda var.
Öncelikle şunu görmek gerekiyor ki açılım AKP'nin, devletin ve Türkiye egemen sınıfının kendi kendine aldığı ve uygulamaya soktuğu bir karar değil. Açılım, Kürt halkının yıllardır süren mücadelesinin dayatması sonucu başlayan bir süreç. Ve Kürt halkının bu mücadelesi durmadıkça da durması mümkün olmayan bir süreç.
AKP istediği kadar küçük çaplı bir çözümün peşinde olsun, ırkçılar ve faşistler istedikleri kadar süreci baltalamaya çalışsın, kemalist rejim istediği kadar direnmeye çalışsın, Kürtler özgürlüklerine kavuşana kadar mücadele edecekler.
Bu sırada Türk solcularının yapması gerekenlerin de altını tekrar çizmek gerekiyor. Bize düşen Kürtlere abilik yapmaya kalkmak, onlara yol göstermeye çalışmak değil; Kürtler nasıl mücadele ederlerse etsinler yanlarında olduğumuzu göstermek ve diğer yandan da savaşın esas sorumlusunun başta TSK olmak üzere devlet olduğunu teşhir etmek, CHP gibi ırkçıları ve MHP gibi faşistleri susturmaya çalışmak ve AKP'nin doğru adımları atması için gerekli baskıyı oluşturmak.
Hükümetin atması gereken adımlar Sürecin olabildiğince kısa sürede ve yaşanabilecek en az acıyla atlatılması ve barışın sağlanması için hükümetin atması gereken öncelikli adımlar çok açık. KCK operasyonları ve TSK'nın sürdürdüğü operasyonlar derhal durdurulmalıdır. Gözaltına alınmış ya da tutuklanmış tüm Kürt siyasetçiler serbest bırakılmalıdır. Gerekli yasal değişiklikler yapılmalı ve siyaset yasağı almış olan tüm Kürtlerin yasaklarının kalkması sağlanmalıdır. Ve esas önemlisi Kürt halkının önderinin Abdullah Öcalan olduğu gerçeği kavranmalıdır. Gerçi TSK da AKP de dahil bunu kavrayamayan kalmamıştır artık muhtemelen. Ama kavramak yetmez, buna göre hareket etmek gerekir. Abdullah Öcalan'la masaya oturmalı, Kürtlerin gerçek önderi muhatap alınarak barış müzakereleri başlatılmalıdır. "Eşit koşullarda masaya oturmak gerekir" dedik, bunun için tabii ki Abdullah Öcalan'ın özgürlüğünün yolu açılmalıdır. Bu adımın kısa süre içerisinde atılacağını beklemek, evet, hayalcilik olur. Ama AKP, Abdullah Öcalan tarafından hazırlanmış olan yol haritasını açıklayarak ve o yol haritasını muhatap aldığını göstererek başlayabilir işe. Burak Demir