Kar ve şiddetli soğuk, tekel işçilerinin direnişini kıramıyor. Tam tersine, tekel direnişi giderek daha da güçlenen bir kamuoyu desteği kazandı. Bu destek her geçen gün artıyor. Direnişçi işçilerinin onurlu tutumu, direnişten haberi olanların kalbini kazanıyor.
Direniş kararlılığı, nihayet konfederasyonların da harekete geçmesine neden oldu. Türk-İş, genel grev kararı aldı. Tekel işçilerinin kararlılığının ve kamuoyu desteğini yarattığı basınç Türk-İş'i kırk küsur gün sonra harekete geçirdi. Genel grevin kitleselliğini de belirleyecek olan Türk-İş'in genel grev konusundaki ısrarı değil, tekel işçilerinin Türk-İş üyesi diğer işçilerde yaratacağı duygudaşlık olacak. Türk-İş'in genel grev kararını alırken yarı gönüllü olduğu, grev tarihinin bir gün ileriye atılmasından da anlaşılıyor. Hükümetle pazarlık masasında bir koz olarak kullanılan grev kararı, hükümetin vurdumduymaz tavrı nedeniyle bir gerçek haline geldi Türk-İş yönetimi açısından.
AKP, tekel işçilerinin taleplerini görmezden geliyor. Başbakan ise işçileri azarlıyor, hükümetin sunduğu öneri paketinin ne kadar değerli olduğunu anlatıyor. Hükümet bu tutumuyla, kapitalist sınıfın hizmetçisi bir hükümet olduğunu bir kez daha kanıtladı. İşçilerin kazanılmış haklarını bir bütün olarak gasp eden ve sendikal örgütlülüğüne kast eden 4-C uygulaması, paragrafları değiştirilerek işçilere yeni paketmiş gibi, 4-C'de değişiklik yapılmış gibi sunuluyor. Ama direnişteki işçiler laf olsun diye değil, 4-C uygulamasının ne olduğunu bilerek, madde madde bu uygulamanın hangi kazanımlarını ellerinden kopartıp aldığını net bir biçimde yaşayarak direndikleri için hükümetin önerilerine de Türk-İş yönetiminin tavizkar pazarlık yapmasına da geçit vermiyor.
Tekel direnişi, işçi sınıfının direnme yeteneğini tüm topluma bir kez daha gösterdiği için de, işçi sınıfının tek gücünün kolektif eylem ve kolektif direniş olduğunu tüm işçi örgütlerine bir kez daha hatırlattığı için de çok önemli.
Tekel direnişi, bir kez daha, dayanışma duygusunun önemini, işçi sınıfının en önemli silahının dayanışma olduğunu gösterdi. Milyonlarca oy alan bir parti tarafından kurulan hükümetin kapitalist sınıf adına bu ilk uygulaması değil. İlk olan, AKP döneminde 2009'un sonlarında kamu çalışanları tarafından geniş katılımlı bir grev hareketinin yaşanması aynı dönemlerde tekel işçilerinin haklarını almak için gündemi belirleme yeteneği taşıyan kararlı bir direniş örgütlemeleri. KESK ve Kamu-Sen tarafından örgütlenen grev hareketine Türk-İş katılmamıştı. Türk-İş yıllardır, hükümetin saldırılarını geçiştiriyor. Hava-İş Sendikası iki yıldır hükümet tarafından baskı altında. Petrol-İş Sendikası özelleştirmelere karşı yıllardır direniyor. Türk-İş yönetimi bu direnişleri kelimenin tam anlamıyla geçiştirdi. Tekel işçilerinin yaratıcı ama zorlu eylemi, artık gündemde. Geçiştirilmesi imkansız bir etki yarattı. Türkiye'de en örgütlü ve en kitlesel konfederasyon bu yüzden harekete geçmek zorunda kaldı.
Hükümetin greve yanıtının ne olacağını bilmiyoruz. Ama grevin başarısız olması ve tekel direnişinin kırılması için elinden geleni yaptığını biliyoruz. Grevin ardından hükümetin tekel direnişine müdahalesi de tekel işçilerinin yanıtı da sertleşecektir. Tüm bu direnişte sosyalistler işçi sınıfının, tekel direnişin yanında olmaya devam edecek.
Sosyalistlerin tekel direnişinin yanında, bu direnişin aktif bir parçası olmaya devam etmelerinin başka bir önemi daha var. MHP gibi ahir ömrünü işçi direnişlerini kırmaya adamış faşist partilerin tekel işçilerinin direnişinden def edilmeleri, direnişi kendi seçim kampanyalarının bir parçası haline getirmeleri engellenmelidir.
Sayfalarını işçilerin direnişine asla açmayan merkez medyanın sahtekarlığı teşhir edilmelidir. Hürriyet ve Milliyet gibi gazetelerin adeta işçi basınına dönüşmüş olmasının arkasında yatan gerçekler teşhir edilmelidir.
Tekel işçilerinin yanında olmaya devam edeceğiz. Direnişin kazanması için grev hareketinin devamının gelmesi ve hareketin birliğinin her düzeyde inşa edilmesi gerektiğini bilerek işçilerin yanında olacağız.