Ozan Tekin
Anayasa Mahkemesi, bir kez daha hukukun dışına çıkarak, anayasa değişiklik paketini şeklen değil "esastan" incelemek istiyor. Bu mahkemenin raportörü Osman Can ise, "Yüksek Mahkeme Anayasa Değişikliği paketini delerse, iptal kararı yok hükmünde sayılmalıdır" diyerek, yargı darbesinin nasıl engellenebileceğine dair yol haritası önerdi.
Osman Can'ın bu önerisi, hem anaakım medyada hem de solda yeni tartışmalar başlattı. Herkes, Anayasa Mahkemesi'nin hükmünün yok sayılmasının siyasal bir krize yol açacağını söyleyerek, bu öneriyi korkunç buluyor. Osman Can, kriz papağanlarına karşı "İşin doğrusu, Anayasa Mahkemesi bu doğrultuda adım attığı andan itibaren, evet, bir kriz potansiyeli vardır. Ama bunu bu krizi çıkaranlar da düşünmeli. Böyle bir kararla parlamento ortadan kaldırılıyor. Bu kararla birlikte toplumun temel sorunlarını çözebilme imkânı olan anayasa değişikliği olanağı ortadan kaldırılıyor" diyordu.
Yargı bağımsız olabilir mi?
"Sosyalist" olma iddiasındaki yayın organları hukuk tanımazlığın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmaya başladı. Bazı "solcu" gazetelerin 'sosyal demokrat' yazarları Osman Can'ın müebbetle yargılanması gerektiğini anlatıyor. Hepsinin derdi ortak: Yargının bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü.
Sosyalistler, anayasaların toplumu şekillendirmeye yarayan araçlar olduklarını değil; tam aksine, toplumdaki gelişmelerin yansıması olduğunu düşünürler. Örneğin, 1982 anayasası, 12 Eylül darbesinin bir ürünüydü. Dolayısıyla, ağır baskı koşulları altında yazılan bir askeri anayasaydı. Şimdi ilk defa bu cunta anayasasının delinmesi, hem de askeri vesayeti radikal bir biçimde zayıflatacak şekilde delinmesi gündemde. Yeni anayasa değişiklik paketi, geçici 15. maddenin kaldırılmasını, askeri yargının ve Yüksek Askeri Şura kararlarının sivil denetime açılmasını öngörüyor.
Yeni anayasa değişikliği ayrıca, Anayasa Mahkemesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısını da değiştiriyor. "Hukukun üstünlüğünden" dem vuranların, "yargının bağımsızlığı"nı dilinden düşürmeyenlerin asıl dertleri de bu değişiklik. Bu iki kurumun üyelerini kendi kendine seçen kapalı devre yapılarının kırılıp, cumhurbaşkanının ve parlamentonun iki yüksek yargı kurumu üzerinde denetim sahibi olması.
Anayasa Mahkemesi'nin yargı darbeleri
Bugünkü toplumun hukukunu ezeli ve ebedi doğrulardan oluşan bir bütün olarak gören, yargının siyasal mücadelelerden bağımsız olabileceğini düşünenlerin savundukları yargı kurumları, son birkaç yıldır belli bir görev üstleniyor. Anayasa Mahkemesi, 2007'deki Cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde 367 gerekçesiyle kaosa neden olmuş, hükümetin cumhurbaşkanı seçme hakkını engellemişti. Cumhuriyet mitinglerinin havasına, orduyu "göreve" davet etme girişimlerinde bir destek sunmuştu. Aynı Anayasa Mahkemesi, parlamento tarihinden rekor oyla çıkan başörtüsü yasağına ilişkin değişiklik kararını, yine "şeklen" değil "esastan" inceleyerek hukuku çiğnedi. Değişiklik iptal edildi. Bu, milyonlarca insanın oylarıyla belirlenen parlamentonun aldığı bir kararı, "bağımsız" ve "üstün" yargı kurumlarının bozması anlamına geliyordu. Meclis bir anlamda feshediliyor, yargı darbesi tıkır tıkır işliyordu. Aynı Anayasa Mahkemesi, daha sonraki süreçte AKP'yi neredeyse kapatıyordu, DTP'yi ise kapattı. Hem bu kurum, hem de Ergenekon savcılarının görev yerlerini değiştirme planları yapan HSYK, son 3 yılda darbecilerin toplumdaki değişim isteğine karşı en önemli direnç odakları hâline geldiler.
"AKP'nin anayasası" tezi
Anayasa değişikliğine ilişkin soldaki kafa karışıklığının en büyük nedeni ise, değişiklik paketini mevcut hükümetin, AKP'nin hazırlıyor olması. Sosyalistlerin anayasa yazma ihtimallerini gündeme getirecek tek durum bir işçi iktidarı olduğuna göre, burjuvazinin sınıf iktidarını sürdürdüğü bir toplumda, burjuvazinin parlamentosunda, anayasa değişikliğini egemen sınıfın iktidar partisinin yapmasında şaşılacak bir şey yok. Kaldı ki, bu değişiklikleri "AKP yapıyor" diye reddedenler, yanına düştükleri 12 Eylül anayasasını kimlerin yazdığını hatırlasalar iyi olur. Bugün tartışılan, bir askeri diktatörlük anayasasını, sivil bir hükümetin değiştirip değiştiremeyeceği.
Yetmez ama evet!
Değişiklik maddeleri solun, sosyalistlerin tüm taleplerini içermiyor. Emekçiler, yoksullar, ezilenler açısından yeterli olmaktan çok uzak. Ancak siyasal demokrasinin özgürlükler alanını genişletiyor. Askeri vesayetin, darbeci yargı kurumlarının parlamento üzerindeki etkisini kısıtlıyor. Daha fazla özgürlük istemenin, yeni ve sivil bir anayasayı savunmanın tek yolu, bu değişiklikleri -yeterli olmadıklarını belirterek- onaylamaktır. Sosyalistler, darbecileri gerileten değişikliklere "EVET" oyu verecek, ancak anayasanın daha da özgürlükçü, tamamen sivil hâle gelmesi için mücadeleyi sürdürecekler.
Mahkemeye ve hükümete çağrı
Demokrat Yargı Derneği, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Araştırmaları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi adına yapılan çağrıda 12 Eylül’de gerçekleşecek referandumun engellenmemesi istendi.
Anayasa Mahkemesi'ne ve meclise seslenen Türkiye’nin en önemli sivil toplum kuruluşları anayasa değişikliği paketinin yetersiz olsa da darbe anayasasından uzaklaşmak için bir adım olduğunu belirtti.
Kimse yargıya güvenmiyor
Yargının bağımsız ve tarafsız olduğunu iddia edenler, Türkiye'de değil, başka bir ülkede yaşıyor olmalı. Anayasa Mahkemesi, son birkaç yılda verdiği tüm kararlarda, belli bir siyasi görüşün temsilcisi olma özelliğini koruyor. 367 kararıyla cumhurbaşkanlığı seçimini engelleme, başörtüsüne ilişkin düzenlemeyi iptal etme, AKP'ye kapatma davası, Kürt halkının partisi DTP'nin kapatılması; hepsi statükocu, milliyetçi, darbeci bir politik hattın inşasına katkıda bulundu.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Ergenekon savcılarının görev yerlerini değiştirerek davayı durdurmayı planlıyordu. Yargıtay üyeleri arasındaki konuşmaların ses kaydında, Ergenekon tutuklusu İlhan Cihaner'i kurtarana Yargıtay Başkanlığı teklif ediliyor, AKP'ye kapatma davası açmayan yargı üyeleri korkaklıkla suçlanıyordu. İnternete düşen ses kayıtlarında, darbecilerin eşleri bazı mahkemeler için "bizim" ifadesini kullanıyor, davaların orada görülmesi durumunda işlerinin kolay olduğunu belirtiyordu. Birkaç ay önce Balyoz darbecilerini serbest bırakan 12. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Oktay Kuban, Kafes Darbe Planı davasına Agos gazetesinin müdahil olma talebine de, Kafes davasıyla Poyrazköy'ün birleştirilmesine de şerh koyarak, hangi siyasal hattı savunduğunu net bir şekilde ortaya koydu.
Hrant Dink'in öldürülmesiyle ilgili kitap yazanlara Hrant'ın katillerinden daha ağır cezalar veren, 18 yaşın altındaki Kürt çocuklarını uluslararası anlaşmaları hiçe sayarak yargılayan ve cezaevlerine gönderen, Kürt halkıyla ilgili yayın yapan gazetecileri yargılayan hukukun, sosyalistlere göre politik mücadeleye bir "üstünlüğü" yoktur. Bu hukuk egemenlerin hukukudur, bağımsız veya tarafsız olması düşünülemez. Hukuk tamamen politiktir.
Marksistlere göre hukuk ve yargı bağımsızlığı
"Adli görevliler, daha sonra bozmak üzere sırayla bağlılık yemini etmiş oldukları ardı sıra gelen bütün hükümetlere aşağılık bağımlılıklarını gizlemekten başka bir işe yaramayan o sahte bağımsızlıktan arındırıldılar. Diğer kamu görevlileri gibi, yüksek yargı görevlileri ve yargıçlar da seçimle gelen, sorumlu ve geri çağrılabilir olacaklardı." (Karl Marx, 1871 Paris Komünü deneyimine bakarak, burjuva toplumdaki yargının “bağımsızlığını” eleştiriyor.) “Mevcut var olan tüm yargı kurumları lağvedilmiştir. Bunlara eyalet mahkemeleri, üst yargı kurulları ve İktidar Senatosunun [Çar Alexander tarafından kurulan özel yetkili elit mahkeme A.A.] tüm daireleri, her türlü askeri ve denizcilik mahkemeleri ve ticaret mahkemeleri dahildir. Tüm bu mahkemelerin yerine demokratik seçim esasına göre kurulacak mahkemeler getirilecektir. Halen devam etmekte olan davaların ne şekilde seyredeceği çıkarılacak özel bir kararnameyle belirlenecektir…” (Bolşevik hükümeti döneminde Halk Komiserleri Kurulu’nun kararı, 25 Kasım 1917) “Bir yandan yeni İşçi ve Köylü Hükümetinin yaygın olarak tanınmasına ilişkin haberler ulaşırken, bir yandan da İktidar Senatosu tarafından yönetilen yargı kolu, iktidardan uzaklaştırılan Geçici Hükümet adına hareket etmeye devam ediyor. Yargımız böylece siyasetten bağımsız olduğunu göstermiş oluyor. En azından Şıçeglovitovcu yargı mensuplarımız böyle düşünüyor. [y.n.: Şıçeglovitov, devrim öncesi dönemde dikkat çeken bir hukuk kitabı yazan ünlü bir yargı mensubuydu.] (…) Eski siyasi iktidarın bu aygıtını ortadan kaldırmak, mahkemeleri demokratik seçime ve seçilmiş hakimleri de halkın görevden alabilme yetkisine tabi kılmak zorunludur.” (Sovyet İşçi ve Köylü Hükümeti Adalet Komiseri P.I. Stucka, 10 Kasım 1917)