Ozan Tekin
Ortadoğu'da Tunus ve Mısır'la başlayan devrimler hızla birçok ülkeye yayılmış, yıllardır Batı'nın da desteğini alarak halklarını ezen diktatörlükler birer birer devrilmeye başlamıştı. Bu iki ülkeden sonra gerçekleşen en ciddi ayaklanma Libya'daydı. Milyonlarca sıradan insan, Kaddafi'nin baskıcı rejimine karşı ayaklanarak ülkenin büyük bölümünü ele geçirmişti.
Ancak bir süre sonra, isyancılar güç kaybetmeye başladığı sıralarda, Fransa, İngiltere ve ABD önderliğindeki uluslararası koalisyon, Kaddafi'nin ayaklananları vahşice ezeceğini öne sürerek "insani müdahale" adı altında Libya'ya hava saldırısını başlattı. Saldırı önce BM Güvenlik Konseyi'nden onay almıştı, askeri operasyonun komutası daha sonra NATO'ya geçti. Ortadoğu'daki devrimleri, değişim ve özgürlük taleplerini destekleyen insanlar tüm dünyada ikiye bölündü: bir kesimi, devrimlere yardımcı olacağı gerekçesiyle müdahaleyi destekledi; Sosyalist İşçi yazarlarının ve okurlarının da dahil olduğu bir kesim ise, Batılı emperyalistlerin müdahalesinin hiçbir yerde insanlığın faydasına olmadığını, sadece daha fazla ölüm ve savaş getirdiğini, bu müdahalenin asıl amacının devrimi bastırmak veya kontrol altına almak olduğunu söyleyerek karşı çıktı.
Emperyalizmin hazırlığı
Emperyalistler, Tunus ve Mısır'da olayların gidişatına yeterince müdahil olamamışlardı. Örneğin, Sarkozy, Tunus'un diktatörü Bin Ali'yi son ana kadar desteklemiş; ancak Tunus halkının onu devirmesinin önün geçememişti.
Libya'da ise durum farklı oldu. İlk andan itibaren muhtemel bir Batı müdahalesine zemin oluşturacak şekilde davranıldı. Örneğin, Kaddafi'nin ayaklananları ezmek için yabancı paralı askerler getirdiği haberi, çatışmaların ilk günlerinden itibaren yoğun olarak medyada yer buldu. Ancak bu iddia doğru çıkmadı. Yine çatışmaların ilk günlerinden itibaren, olayların bir iç savaşa döneceği anlatıldı. Oysa Kaddafi'nin ordusuna ve çetelerine karşı yüzbinlerce, milyonlarca kişi ayaklanıyordu. Dünya basını kitle hareketini anlatmayı tercih etmedi.
Müdahale insani gerekçelerle mi yapıldı?
Geçtiğimiz hafta Ecdebiye yakınlarında NATO'nun düzenlediği füze saldırısı sonucu 13 isyancı ve 4 sağlık çalışanı hayatını kaybetti. Atılan füzelerin nedeninin, konvoyun havaya ateş açması ve bu yüzden hedef zannedilmesi olduğu söylendi. İsyancıların askeri komutanı Abdülfettah Yunus konvoyun hareket edeceği rotayı NATO'ya bildirdiklerini söyledi, NATO'nun kendilerinden özür dilediğini belirtti. Ancak bu iki bilgi de yalanlandı. "İnsani" müdahalede bulunan güçler, sivilleri ve isyancıları korumak için düzenledikleri askeri operasyonda, sivilleri ve isyancıları öldürdüklerinde özür dahi dilemiyorlardı.
Üstelik, medya hâlâ "uçuşa kapalı hava sahası"ndan bahsetse de, işgal güçleri ısrarlı bir şekilde karadaki hedefleri vurmaya devam ediyor. CIA ajanlarının ve Batılı güçlerin muhtelif özel birliklerinin ülkede kara hedeflerini vurduğu biliniyor. ABD Savunma Bakanı Robert Gates, operasyonun ne kadar süreceğini kimsenin bilmediğini düşündüğünü açıkladı. İngiltere Hava Kuvvetleri Komutanı ise, askeri operasyonların haftalar değil aylar sürebileceğini ifade etti.
İşgal petrolle açıklanabilir mi?
Peki, emperyalistler, özellikle de askeri operasyonun her aşamasında Fransa ve İngiltere'ye göre geri planda duran ABD asıl olarak neyi hedefliyordu?
Dünyanın en büyük petrol şirketleri zaten Libya'da iş yaptığına göre, emperyalistlerin Libya'ya müdahale etmesinin bununla açıklanması mümkün değil. Üstelik, bir Beyaz Saray danışmanı 23 Mart'ta Financial Times'a verdiği demeçte, "Ortadoğu'da en az çıkarımızın olduğu yer Libya" diyordu. Üstelik ABD Başkanı Barack Obama, örneğin Suudi Arabistan'ın Bahreyn'e müdahalesini ve Yemen'de ayaklananlara uygulanan şiddeti sert bir dille eleştirerek, bölgedeki tüm ülkelerde değişimden yana olan isyancıların taleplerini destekliyor gibi gözüküyordu.
Devrimleri kontrol altına almaya çalışıyorlar
ABD ve diğer emperyalistler, devrimlere müdahale etmek ve bu ayaklanmaları kendi politikaları doğrultusunda kontrol altına almak istiyor. Batı, yıllardır Kaddafi'nin halkına yaptığı baskılara sesini çıkarmıyordu. Şimdi ise, Ortadoğu'da kendi varlığına da bir tehdit olan ayaklanmalar başladığında, diktatörlüklere karşı değişim isteyen kitlelerin yanındaymış gibi gözükmeye çalışıyor.
Obama'nın müdahele başladığı sıralarda yaptığı bir açıklama ise durumun böyle olmadığını ortaya koyuyor: "Güvenliğimiz doğrudan tehdit altında olmasa da, değerlerimizin ve çıkarlarımızın tehdit altında olduğu zamanlar da olacak. Böyle durumlarda harekete geçmekten korkmamalıyız. Ancak bu hareketin bütün sorumluluğu da ABD'nin olmamalı."
Obama'nın "güç kullanımını savunmaktan çekinmeyen" bu açıklamaları, Bush destekçisi neo-conlardan dahi destek aldı. Çünkü ABD'nin çıkarları ve değerleri, özgürlük isteyen ve değişim için ayaklanan kitlelerle uyuşmuyordu. ABD Başkanı, Mübarek devrilirken de, onu deviren kitlelerin enerjisinin yeni sektörlere istihdam olarak patlama yaratabileceğini söyleyerek, ABD'nin bu ayaklanmaları politik olarak kontrolü altına alarak, kendi çıkarları doğrultusunda yeni neo-liberal çizgilere çekmek istediğini ortaya koyuyordu.
Kaddafi'ye sadık olan eski güçler, şimdi bu yeni rejimlerde pozisyon kapabilmek için birbirleriyle yarışıyorlar.
İşgal değil, devrim!
NATO güçlerinin zaman zaman "yanlışlıkla" vurduğu isyancılar, Kaddafi'nin acımasız diktatörlüğünü yıkmak için ölümü göze alarak harekete geçmiş sıradan insanlardı. Böyle milyonlarca kişi sokaklarda özgürlük istiyordu. Bu insanların yarattığı toplumsal güç, militer olarak Kaddafi'ye denk veya ondan üstün olduğu için değil, diğer insanlara da daha iyi bir şey vaat ettiği için Kaddafi'nin şehirlerini ele geçirebiliyordu.
Onlarca yıldır ülkesini diktatörlükle yöneten bir adamın merkez üssünün önünde sivil kalkanlar oluşturulmasını, onun bir anti-emperyalist gibi görünmesini sağlayan ise, NATO güçlerinin asıl olarak devrimi boğmak isteyen askeri işgali oldu.
İsyancılar bu işgali gerçekleştirenlerin piyonları olma tehlikesini taşıdıkça, emperyalistler İngiltere'de toplanarak Libya'nın geleceğini tartışma hakkını kendilerinde görüyor, kendi istedikleri türden rejimleri nasıl yaratabileceklerini konuşuyorlar.
Bu durumu tersine çevirecek olan ise, Libya'da değişim isteyen geniş kitlelerin hem işgal güçlerine hem de diktatör Kaddafi'ye karşı verecekleri aşağıdan mücadelenin başarısından başka bir şey olamayacak.