“Buraya geldiğimizde Afganistan’ı yeterince bilmiyorduk, hâlâ da bilmiyoruz.” Bu sözler Afganistan’daki yabancı birlikleri 2009-10 arasında komuta eden emekli Orgeneral Stanley McChrystal’a ait.
Dünyanın en gelişmiş silah teknolojisine sahip güçler, dünyanın en fakir halklarından birine, her gece yaklaşık 40 hava-kara operasyonu düzenliyor. Yine de, 10. yılını dolduran savaşı kazanamıyor. Savaşın başladığı 8 Ekim 2001’den bu yana, on binlerce Afgan sivil hayatını kaybetti (sayı tam olarak asla bilinemeyecek çünkü işgalciler bu konuda bilgi vermedikleri gibi, “saymaya” çalışanları da engelliyor), 200 bin kişi zorla yerinden edildi, 3 milyona yakın insan mülteci durumuna düştü.
Bütün bu acı dolu rakamlara rağmen, Afganistan savaşı Batı gündemine sadece Rabbani Suikasti, British Counsil Baskını gibi “büyük” olaylar olduğunda gelebiliyor. 2010 Nisan’ında, NATO kuvvetleri Gardez bölgesinde bir evde 3’ü kadın 5 sivili öldürdü. Olayı örtbas etmek üzere eve giren “özel kuvvet” askerleri, cesetlerdeki mermileri çıkarıp, yaraları alkolle temizlediler. Duvarlardaki kurşun deliklerini kapatmak için yanlarında alçı malzemesi getirmişlerdi. İşlerini bitirip evden çıkarlarken NATO “ölü bulundular” açıklaması yapmakla meşguldü. Fakat çok geçmeden gerçek ortaya çıktı ve NATO olayla ilgili “derin üzüntülerini” bildirdi. Sadece bu olay bile, herhangi bir Batı ülkesinde yaşansa yıllarca konuşulacak, hatta üzerine filmler çekilecek bir olaydı. Ama yer Afganistan olunca mesele bir haftada unutuldu gitti.
Kadınlar, sağlık, özgürlük…
Taliban rejimi altındaki kadınların durumu savaşın başından beri Batı’nın en çok sattığı argümanlardan biri oldu. “Kadınların eşitliği, sağlığı ve özgürlüğünden” dem vuran BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın meşhur konuşmasına yanıt Afgan feministerinden geldi: “Savaşınızı haklı çıkarmak için dünyanın gözünü boyuyorsunuz.” 10 yıl süren savaştan sonra; bugün, bir çok araştırma kuruluşu tarafından Afganistan dünyanın “kadınlar için en tehlikeli yeri” seçiliyor. Dünya Gıda Programı’na göre 2012 yılında ülkede 2,6 milyon kişi gıda yardımına ihtiyaç duyacak.
10 yıl önce “Kalıcı Özgürlük Operasyonu” adı altında başlatılan operasyon ile, Taliban yönetimi bir kaç hafta içinde devrilmiş, Amerikalı komutanlar Afganistan’ın geleceğinde “Taliban” diye bir faktörün olmayacağını ilan etmişti. Geçtiğimiz ay ise Taliban, başkent Kabil’in göbeğinde Amerikan elçiliği, NATO karargahı ve polis binalarına eş zamanlı saldırılar düzenleyebilecek hale geldiğini gösterdi.
Aslında NATO güçlerinin içine düştükleri durumu kavramadıkları 2006 yılından itibaren çok açık hale gelmişti. 2005 yılına kadar sadece beş askerini kaybeden İngiliz kuvvetleri, 2006 yılında Helmand bölgesine girmeye karar verdi. Harekatın başladığı günlerde basına konuşan İngiliz yetkililer çatışma ihtimali beklemediklerini söyledi. Yanıldıkları bir kaç hafta içinde ortaya çıktı. Helmand bölgesinde 340 İngiliz askeri öldü. Herhangi bir hava savunma sistemi olmayan Taliban sadece 2011 yılında 17 hava aracı düşürdü.
Dönüş yolu
Bütün bu olup bitene rağmen, Obama iktidar olduğu günden beri Afganistan Savaşı’ndan vazgeçmeye niyetli gözükmüyor. Onun için iki savaş var, Biri “iyi”, diğeri “kötü”. Irak, kötü ve açıklanabilir olmayan savaş, Afganistan savaşı ise “iyi” ve sürdürülebilir.
Cephedeki ruh hali ise Obama’nınki gibi değil. Bu ay başında Pew Araştırma Merkezi’nce yapılan ankete göre, cephede aktif görev yapmış askerlerin yarısı Afganistan’da savaşmanın yanlış olduğunu düşünüyor. Bu anketlerin benzerleri Vietnam savaşının sonuna doğru da yapılıyordu. Gazilerin büyük çoğunluğu Vietnam savaşının “anlamsız” olduğunu söylüyordu. Ankete katılan sivillerin yorumları ise, tahmin edebileceğiniz gibi daha “çekilme” yanlısı.
Obama, yavaş yavaş asker çekerek, bütün yetkileri 2014 yılında Afgan hükümetine bırakmak istediklerini söylese de; bunun nasıl olacağı konusunda kafalar karışık. Zira silah altına alınan Afganların çoğu ilk maaş çekini aldıktan sonra ortadan kayboluyor.