Sally CAMPBELL
Rosa Lüksemburg, kitle grevleri hak-kındaki yazılarıyla marksizme önemli katkılarda bulunmuş bir devrimci sosyalistti.
Lüksemburg, kitle grevlerini ekonomik ve politik talepleri birleştiren, işçi mücadelesini dünyanın dönüşümünün merkezine koyan çok önemli eylemler olarak görüyordu.
Rosa, kitle grevleri hakkındaki fikirlerini oluştururken, özellikle Rus İmparatorluğu'nu 1905'de silip süpüren mücadeleler gibi gerçek mücadelelerden ilham almıştı. Bu fikirler, aynı zamanda, Alman işçi sınıfı hareketinin reform ve devrimin doğası hakkındaki tartışmalarının bir parçasıydı. Bu tartışma bugün de kulaklarımızda yankılanmaya devam ediyor.
1905 olayları, Avrupa işçi sınıfı hareketi için bir dönüm noktasıydı. 1905'de, Rus İmparatorluğu Çar II. Nicholas tarafından yönetilen korkunç bir diktatörlüktü. Demokrasi yoktu. Polonya gibi ülkelerdeki insanlar Rusça konuşmak zorundaydı. Hızla gelişen endüstriyel merkezlerde işçiler çok acımasız koşullarda çalışıyordu.
Ocak ayında, bir papaz olan Gapon'un önderlik ettiği yurttaşlık hakları gösterisinde eylemciler başkent St Petersburg'da çarın sarayına yürüdüler.
Göstericiler parlamento, oy hakkı, özgür eğitim ve sekiz saatlik iş günü talep ediyorlardı.
"Kanlı Pazar" olarak adlandırılan bu olayda Çar'ın askerleri göstericilere ateş açtı ve yüzlerce kişi öldü.
Bu olay, Rus İmparatorluğu'nun her yerinde yoğun bir mücadele döneminin başlamasına neden oldu. Büyük şehirlerde grevler ve kırsal kesimlerde köylü ayaklanmaları gerçekleşti.
Kanlı Pazar'dan on beş gün sonra Rus Devrimi St Petersburg'dan Polonya'ya, Ukrayna'dan Baltık Devletleri'ne kadar çok geniş bir alana yayılmıştı.
Lüksemburg o zamanlar Almanya'da yaşıyordu. Kendisi, Rusya'daki, özellikle memleketi Polonya'daki olayları büyük bir heyecanla izledi.
Ayaklanma
Lüksemburg, St Petersburg ayaklanmasının etkisini, 1906'da yayınladığı Kitle Grevleri, Politik Parti ve Sendikalar broşüründe şöyle anlatıyor:
"Sınıf duygusu ve sınıf bilinci sanki ilk kez bir elektrik şokuyla uyanmış gibiydi… Milyonlardan oluşan işçi sınıfı kitleleri, aniden ve çok net bir şekilde, on yıllardır kapitalizmin zincirleri içinde sabırla katlanmak zorunda kaldıkları toplumsal ve ekonomik varoluşun aslında ne kadar dayanılmaz olduğunu anlamışlardı.
"Böylece bu zincirler kendiliğinden sarsılmaya başladı."
Ayaklanma çok sayıda küçük mücadelenin üzerine geldi. 1896 ve 1897'de on binlerce St Petersburg tekstil işçisi greve gitti.
1902'de Kafkasya'daki petrol işçileri bir kitle grevi düzenlediler ve 1903'de Rusya'nın bütün büyük şehirlerinde genel grevler oldu. Japonya ile savaşın sona erdiği 1905 Eylül ayında grevler ve mücadelenin düzeyi daha da arttı.
Lüksemburg, 1905 Rus Devrimini'ni tanımlayan en önemli özelliklerden biri olan kitle grevlerinin nasıl eski mücadelelerin hayaletlerini içinde barındırdığını şöyle anlatıyor:
"Modern proletaryanın sayısız bütün acıları onlara eski kanayan yaraları hatırlattı. Uğruna mücadele edilen sekiz saatlik iş günü, karşı çıkılan parça başı iş modeli, bir el arabasının içine konup kapı dışarı edilen acımasız ustabaşı, elde etmek için çaba harcanan daha iyi ücretler ve ev işinin lağvedilmesi."
İşçiler kendilerini Çar'ın devleti - polis ve ordu - ile karşı karşıya buldular ve protesto etme hakkı için verdikleri politik mücadeleye devam ettiler.
Onların verdiği mücadele, diğer işçileri de ücretlerini ve çalışma koşullarını iyileştirmek için mücadele etmeye teşvik etti. Bu mücadeleler, politik mücadelelerin kendine olan güveninin artmasını sağladı.
Çar'ın, sınırlı oy hakkı ile bir parlamento (Duma) oluşturmasıyla devrim, 1905 sonbaharında bazı reformlar kazandı.
Devrim, Aralık ayında Moskova'daki işçilerin sekiz gün sürecek bir ayaklanma başlatmasıyla doruk noktasına ulaştı. Fakat bu ayaklanma yalnız kaldı ve Çar'ın birlikleri tarafından bastırıldı. Devrimci dalga geri çekildi.
Fakat 1905 ayaklanması sırasında edinilen deneyimler, devrimcilerin modern işçi sınıfı devriminin nasıl gerçekleşeceği konusundaki fikirlerinde dönüşümlere yol açtı.
Lüksemburg'un yazdığı gibi, "Kitle grevi, proletaryanın bütün büyük devrimci mücadelelerinin doğal ve teşvik edici ilk biçimidir."
Bu, marksist gelenekte önemli bir gelişmeydi. 1789 Fransız Devrimi gibi önceki devrimler, devlet gücü sorunu üzerine gelişmiş ve bu gücü aristokrasinin elinden almıştı.
Fakat kapitalizm ekonomik ve politik gücü birbirine daha da yakınlaştırdı. Kapitalist sınıf, işçi sınıfına devleti kullanarak politik olarak ve sömürüyü kullanarak da ekonomik olarak hâkim olur.
Lüksemburg, kitle grevinin bu yeni gerçekten doğduğunu söyler.
Bu anlayış önemlidir, çünkü o güne kadar sosyalist hareket içinde yaygın olan varsayım mücadelenin bu iki dayanağının birbirinden ayrı olduğu yönündeydi.
Mücadeleler
İnsanlar, sendikaların önderlik ettiği ücret mücadelesi ile politik partilerin öncülük ettiği politik mücadeleler arasında bir ayırım olduğunu düşünüyordu.
O zaman, dünyanın en büyük ve en örgütlü sosyalist partisi Alman Sosyal Demokrat Partisi'ydi (SPD) ve Lüksemburg bu partinin üyesiydi.
SPD, retorik olarak, kendisini devrime adamış marksist bir partiydi. Fakat pratikte seçim çalışmasına ve sistemin reformlar yoluyla adım adım değiştirilmesine odaklanmıştı. Parti, "ekonomik mücadele"yi sendikalara bırakmıştı.
Rus Devrimi Almanya'da büyük bir etki yarattı. 1905'de, 507,964 işçi greve gitti - bu sayı 1848-1917 arasındaki yılların herhangi birinde greve çıkan işçi sayısından fazlaydı.
Ruhr bölgesindeki kömür madencilerinin grevi, diğer örgütlü işçiler arasında bir kıvılcım gibi yayıldı. Fakat grev, sendika liderlerinin grevin yayılmasını engellemesiyle daha fazla büyüyemedi.
Patronlardan çalışma koşullarının düzeltilmesini isteyen talepler hükümetten işçi haklarını güvence altına almasını isteyen taleplere dönüştü. Politik ve ekonomik unsurlar aynı mücadele içinde var oldular.
Fakat sendika liderleri, bu mücadelenin kendi kontrolleri dışına çıkmasından hoşlanmadı. SPD, bu grevin "ekonomik" olduğunu, dolayısıyla kendi alanı içine girmediğini söyledi.
Lüksemburg, Kitle Grevi'ni bu "iki dayanak"lı yaklaşımı ele almak için yazdı.
SPD liderleri, işçilerin ilk başta sendika bilincine sahip olduklarını, dolayısıyla sendikalara üye olacaklarını, ücretler ve çalışma koşulları ile ilgili mücadele edeceklerini düşünüyordu. Ancak bu mücadeleler sırasında örgüt gücü, işçi sınıfının gücü ve sosyalist fikirler hakkında bir şeyler öğrendikten sonra politik bir bilince sahip olabilirler, sosyalist bir partiye katılabilirler ve dünyayı değiştirmek için mücadele edebilirlerdi.
Lüksemburg, bu mekanik yaklaşımı küçümseyerek şöyle dedi:
"Fakat hareket bir bütün olarak sadece bir yönde, yani ekonomik olandan politik olana doğru ilerlemez, aynı zamanda tersi de geçerlidir…
"Politik mücadeledeki her hamle ve zafer, ekonomik mücadele için güçlü bir güdüye dönüşür."
Dolayısıyla ekonomik ve politik mücadeleler birbirlerini beslerler. Aynı sınıf mücadelesinin iki yüzü vardır. Böylece, kitle grevi, işçi sınıfını bir mücadele gücü haline getirir. İşçi sınıfının kendine olan güveninde ve sınıf bilincinde büyük bir dönüşüme yol açar:
"Devrimci dalgaların med cezirinde en değerli şey proletaryanın manevi gelişimidir, çünkü kalıcıdır.”
Atılımlar
"İşçi sınıfının entelektüel çapındaki atılım ve sıçramalar, gelecekteki kaçınılmaz ekonomik ve politik mücadelelerdeki gelişimini garanti altına alır."
Lüksemburg, Rus işçilerinin canlı deneyini teorize etti. Rosa bu teorisini, Karl Marks'ın 50 yıl önce belirttiği fikir üzerine inşa etti - işçiler pratik olarak kendilerini nasıl yeni toplumu yönetmeye uygun hale getirir.
Marx'ın bu fikirleri SPD liderliği tarafından yok edilmişti. Marksizmin "revizyonu", liderliğin, kontrolsüz grevlerin seçim stratejilerini tehdit etmesinden korkması anlamına geliyordu. SPD içindeki önde gelen revizyonistlerden olan Eduard David, Rus Devrimi'nin yenilmesinin ardından şöyle dedi, "Neyse ki, yeni devrimciliğin kısa Mayıs baharı mutlu sonla bitti.
"Parti, yeniden kendisini, parlamenter gücünün büyümesine ve pozitif sömürüsüne adayabilir."
Fakat Lüksemburg için 1905, devrimci marksizm ihtiyacını ve işçi sınıfının kendisini özgürleştirme potansiyelini çok açık bir hale getirdi. Onun, işçi mücadelesinin med ceziri anlayışı, 20. yüzyıl'da marksizme yapılmış en önemli katkılardan biridir.
(Socialist Worker, Çeviren: Arife Köse)