Paul Blackledge

Marks'ın sosyalist teoriye muhtemelen en önemli katkısı, işçi sınıfının dünyayı değiştirme gücünde olduğunu göstermiş olmasıdır. Marks, o güne kadar hâkim konumda olan ve işçileri sadece sistemin kurbanı, ya da medeniyeti tehdit eden bir güruh olarak gören anlayışa karşı, işçilerin kolektif özgürlük mücadelesinin, kapitalizme karşı sosyalist bir alternatif potansiyeli taşıdığını ortaya koymuştur.

Marks'ın sınıf anlayışını reddedenler, temel bir noktayı gözden kaçırıyor. Bu durum özellikle de gelir, statü, meslek, tüketim alışkanlıkları gibi farklı sosyal katmanları sınıfla eş tutan sosyolojik yaklaşımlar için geçerli. Bu bakışa göre eğitimli bir öğretmenle düşük ücret alan bir fabrika işçisinin ortak neyi olabilir?   
Emekçiler arasındaki ayrımlara dikkat çeken bu analizler, eğer çalışanların sömürü karşısındaki konumları görmezden gelinirse anlamlı olabilirdi. Oysaki Marks, tam aksine, kapitalizmin karmaşık sömürü sürecinin emek gücü içerisinde çok sayıda farklılık yarattığını, fakat aynı zamanda bu farklılıkları yatay olarak kesen birçok ortak ilişkiyi de ortaya çıkardığını göstermiştir. Marks'ın analiz ettiği sömürü modeli, Marksistleri, işçi sınıfı arasındaki farklılıkları görmezden gelmeye götürmez. Tersine bu bölünmeler arasındaki karşılıklı dayanışmanın maddi temeline işaret eder.

Marks'ın yöntemi

Marks'ın sınıf yaklaşımını daha iyi anlayabilmek için, onu tarihsel boyutu içerisinde kavramak gerekir. İnsanı diğer canlılardan ayıran temel kriter, onun sadece doğanın bir parçası olmayıp, aynı zamanda doğayı kendi ihtiyaçları çerçevesinde dönüştürebilmesidir. İnsanlık, milattan önce 8 ila 10 bin yılları arasında ortaya çıkan Neolitik Devrim'in sonucunda, toplayıcılıktan tarım yapan bir seviyeye geldi. Tarlalarda yapılan hasat sayesinde, insanlık tarihinde ilk kez, sistematik olarak artı ürün ortaya çıktı. Bu artı ürünün nasıl kontrol edileceği yeni bir sosyal sorun yarattı ve küçük bir azınlığın bu ürünü kontrol etme gücünü ele geçirmesiyle sınıflar doğdu.

Bu çerçeveden bakıldığında, sınıfların insanlık tarihinin kopmaz bir parçası değil, sadece belli bir tarihsel sürecin sonunda, bir grubun, diğer grup tarafından üretilen sosyal artı değere el koymasıyla ortaya çıktığı görülür.

Bu sınıf yaklaşımın üç güçlü yanı vardır. Birincisi, egemen sınıfın artı değere nasıl el koyduğuna bakarak, tarihi dönemler halinde incelemek mümkün hale gelir. Örneğin feodal beylerin köylüleri sömürmesiyle, kapitalistlerin ücretli emeği sömürmesi arasındaki farklı yönleri inceleyerek, feodal ve kapitalist toplumların farklı sosyal çelişki formları hakkında sonuçlara varılabilir.

İkincisi, sınıfların nasıl ortaya çıktığı doğru analiz edilebilirse, sınıfların ortadan kalkması için gerekli koşulların neler olduğuna da ışık tutulabilir. Sınıfları ortaya çıkaran şey, henüz tüm toplumun refah içinde yaşamasına elvermeyecek kadar az olan artı değerin bir elit tarafından alıkonulması olduğuna göre, sınıf ayrımlarının ortadan kalkması da, bu artı değerin tüm toplumu refaha ulaştırmaya yetecek seviyeye ulaşmasıyla mümkün olabilir. Marks, kapitalizmde, üretimin bu seviyeye ulaştığını söyler.

Üçüncü olarak ise, Marks, artı değer üretimini sınıf analizinin merkezine koyarak, kapitalist ekonomideki farklı aktörlerin birbiri arasındaki kendine özgü ilişki biçimlerini gösterir. Kapitalist sınıfın ilişkileri, sadece dinamik bir sermaye birikim süreci içerisinde anlamlı olabilir.

Sömürü

Sınıf kavramını kapitalizmin ve sömürünün karmaşık süreci içerisinde düşündüğümüzde, emeğin üretkenliğinin artmasının, işçi sınıfının yapısı üzerindeki kalıcı etkilerini de görebiliriz. Emeğin üretkenliğinin artması, belirli bir sektördeki işçilerin sadece daha önemli bir konuma gelmeleri anlamına gelmez. Aynı zamanda yeni teknolojilerle üretim yapabilen daha eğitimli bir işçi sınıfının ortaya çıkmasına neden olur. Bu nedenle günümüzün işçi sınıfı, geçmişe göre çok daha ileri bir eğitim seviyesine sahiptir. Kapitalistler üretimi geliştirmek için, işçi sınıfını da geliştirirler.

Bunun iki temel sonucu vardır. İlk olarak işçi sınıfının daha eğitimli olması, işçi sınıfının toplumdaki demokratik kontrolü sağlamaya hazır hale gelmesine yardım eder. İkinci olarak ise, işçileri eğitmek için eğiticiler yetiştirme ihtiyacı ortaya çıkar. Eğitim sektörünün kendisi de kapitalist pazarın kurallarına tabi olduğu için, daha çok kişiyi daha ucuza eğitme baskısı oluşur. Bunun bir benzeri sağlık ve sosyal hizmetler sistemi için söylenebilir.

Ortak çıkar

İşçi sınıfı, sayısız farklı işe ve farklı ücret seviyelerine sahip olmasına rağmen, sömürülmekte olan kolektif emeğin bir parçasıdır. Bu nedenle işçi sınıfının kapitalist sömürüye karşı demokratik bir alternatif için direnmesi ortak çıkarınadır. Tersinden bakarsak, kapitalistler, etraflarındaki yöneticiler, yargıçlar, polis, ordu ve burjuva medya ile sömürü sisteminin tepesinde oturmaktadırlar. Ancak kapitalistler sömürü sürecini yürütürken, aynı işçiler gibi yabancılaşmış durumdadırlar. Çünkü onların da, kapitalistler arasındaki plansız ve kör rekabete dayanan sistem üzerinde bir denetimleri yoktur.
Sınıf mücadelesinin, kapitalizmin merkezinde yer alan sömürü ilişkilerinden kaynaklandığının farkına varırsak, işçi sınıfının kapitalizmde eşsiz bir güce sahip olduğunu da görürüz. Çünkü ücretli emeğin sömürüsüne dayanan sistemde, sadece işçiler bu sistemi alaşağı etme potansiyeline sahiptir.

Neden işçi sınıfı?

Marksistlerin işçi sınıfı hakkında illüzyonları yoktur. Fakat işçilerin, sosyal artı değerin üretimindeki ve dağıtımındaki yabancılaşmış pazar ilişkilerinin yerine demokratik kontrolü, yani sosyalizmi getirme yeteneğine sahip olduğunun da farkındadırlar.

İşçi sınıfının romantikleştirilmesini reddederken, işçilerin kapitalizme karşı direnebilmeleri ve en nihayetinde devirebilmeleri için, kendi saflarındaki bölünmelerin de üstesinden gelmesi gerektiğinin farkında olmak gerekir. Mücadele etmek gereken bölünme sadece farklı statü ve katmanlar şeklinde değil, aynı zamanda ırkçılık, cinsiyetçilik, homofobi gibi çeşitli baskı ilişkileri olarak karşımıza çıkmaktadır.

İşçi sınıfının dayanışması, yalnızca bu baskı çeşitlerine karşı kesintisiz bir mücadele sürdürülürse sağlanabilir. Marks bu nedenle işçi sınıfına "evrensel sınıf" demiştir.

İşçiler kendi özgürlüklerini kazanmak için, kolektif olarak gerçek demokrasi mücadelesi vermek zorundadır. Çünkü işçi sınıfının kurtuluşu kapitalist sınıfa karşı mücadele içinde kazanılmak durumundadır ve bu, sadece insanlığın genel kurtuluşu ile mümkün olabilir.

(Erkin Erdoğan tarafından kısaltılarak çevrilmiştir.)


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası