Mohamed Bani
Geçmişe bakınca, Zeynel Abidin Bin Ali'yi deviren hareketin 2008'de başladığını görüyorum. Ülkenin güneyindeki maden havzasında büyük bir intifada, ayaklanma baş göstermişti.
Bağımsızlık kazanılana dek, Fransa işgali boyunca zengin kaynaklara sa-hip olan bu havza sömürüldü. Servet-le çevrili olmalarına rağmen fakirlikten gün yüzü göremedi insanlar.
Bağımsız Tunus hükümetinin tavrı da Fransızlardan farksızdı. Madeni çıkarmak için gerekli altyapı hariç hiçbir gelişme yaşanmadı. Haliyle isyan patladı ve grev gerçekleşti. İnsanlar öldürüldü, binlercesi hapse yollandı. İsyan hareketi zalimce bas-tırıldı. Şimdilerde kavrayabiliyoruz ki, aslında bu isyan 17 Aralık 2010'da başlayan devrimin provasıydı.
Zorluklar
Salt Muhammed Buazizi'nin kendini ateşe vermesiyle değil aslen ekonomik zorlukların dayatmasıyla patlak veren devrim, Sidi Bu Zeyd kentinde ilk kıvılcımlarını gösterdi.
Tunus genelinde bir kriz vardı. Küresel ekonomik krizin etkisi olduğunu söylemek güç olsa da, bölgeye has bir ayrıntı dikkat çekiyordu. Bölgeyi özel kılan Libya'ya yapılan yarı-resmi ticaretti.
Aynı bölgede, iki ülke arasında bir sorun yaşandı. Bin Ali'nin eniştesi, ticaret yaptığı Kaddafi'nin akrabasını dolandırmıştı. Sonucunda sınır beş ay boyunca kapanmış, bölgenin ekonomisi gerilemiş, geçimini ticaretle sağlayan halk için zorlu bir hayat başlamıştı. Bu durum halkı öfkelendirmiş, isyan için hazır hale getirmişti.
Muhammed Buazizi'nin eylemi insanların bamteline dokundu. Eylemler yayıldıkça yayıldı. Diktatörlüğün cevabı acımasızcaydı, keskin nişancılar tarafından 30 insan katledildi bir günde. Tunusluların daha önce hiç görmediği bir şeydi bu.
Uzunca bir süre bu eylemler başkente sıçramadı. Ülkedeki çoğu yerleşim yeri 20 bin ilâ 50 bin nüfuslu, şehirden ziyade büyük köyleri andırıyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 40'ı başkent ve onun banliyölerinde yaşıyor.
İsyan hareketinin, hükümet karşıtı olduğu bilinen, ülkenin ikinci büyük kenti Sfaks'ı kapsaması önemliydi. Bu düşüncenin sebebi, bağımsızlıktan beri neredeyse tüm politikacıların bu bölgeden çıkmış olması. Zira Sfaks, marjinal politik çeşitliliğe sahip en büyük sanayi kentiydi. Diğer sebep ise bölgede sendikaların kuvvetli olmasıydı. En meşhur ve takdir edilen sendika lideri, Farhat Hached Sfakslı'ydı. Tıpkı Che gibi, Hached'in resminin basılı olduğu tişörtleri giyen insanları görebilirsiniz.
Sfaks'taki orta sınıf ve işçi sınıfı değişim istiyordu. Orta sınıf bunu istiyordu çünkü diğer bölgelerle yarış halindeydi, güç kazanmak amacındaydı. İşçi sınıfı zaten geçmişten beri esaslı, militan bir sendika geleneğine sahipti.
Halk başkanın devrilmesini, yani rejimin devrilmesini talep ediyordu. "Diktatörü asın" şarkısı dillere pelesenk olmuştu. İnsanlar, korkmaktan vazgeçtikleri takdirde, Bin Ali'nin devrilebileceğini biliyorlardı.
Baskılar
Sendika önderliği baskıların üstesinden gelemiyordu. Her ne kadar Bin Ali'ye bağımlı olsalar da, devrimci bir tutum sergileyerek genel grev çağrısı yaptılar
Genel grev ve devasa eylemlerin üçüncü gününde, Bin Ali kaçtı.
Bin Ali'nin devrilmesinden dokuz ay sonraki seçimlerde Tunus'a geri döndüm. Seçimden ziyade bir karnaval gibiydi, bireyler çocuklarını da alarak sandık başına gitmişlerdi. Birçoğu oy vermek için çok gençti fakat hepsi geleceğin tartışıldığı forumun parçasıydı.
Tunuslular, kriz zamanlarında mükemmel bir mizah anlayışı geliştirdiler. Seçim günü, sırada bekleyen farklı partilere oy veren insanlar birbirilerine şakalar yaptılar.
Şimdi insanlar harıl harıl politika tartışıyor. Yeni sanatsal hareketler oluştu. Bunlardan bir tanesi, sokak işgalleri yapan yeraltı sanat topluluğu olan Mağara İnsanları (Cave People). 20 sanatçı sokağı işgal ederek açık sinema gösterimi yapıyor, şiir okuyor ve oyun sahneliyor.
Seçimlerden sonra çoğu insan karamsar bir hale büründü fakat hareket hâlen devam ediyor. Tunus banliyölerinde kurucu meclisi protesto eden yüksek katılımlı oturma eylemleri yapılıyor.
Eylemler sürüyor çünkü insanlar yeni iktidar partisi Nahda'nın başbakana ait yetkileri artırma çabasından korkuyorlar. Neticesinde insanlar sokaklara döküldüler, yeni bir diktatörlük istemediklerini haykırdılar. Talepleri, parlamenter demokrasinin gerektirdiği şekilde, kuvvetlerin ayrılmasıydı.
Şimdilerde, işsizler ve maden havzasındaki direnişi temsil edenler de onlara katıldı. Çeşitli siyasi ve toplumsal talepler sürekli büyüyen bir birleşime kavuştu.
Henüz, muhalefetin liderliğini üstlenebilecek bir yapı yok. Sol, yeterince güçlü değil fakat Tunus'ta güçlü bir sivil toplum hareketi var. İnsanlar partilere üye olmasalar bile temsil edilebilmek için oy veriyorlar, her fırsatı kullanıyorlar. Yine de, insanlar kontrol altına alınabilmiş değil.
Ülkenin neredeyse her yerinde, her gün eylemler devam ediyor. Güneydeki maden ve petrol havzalarındaki eylemler hayatı durduruyor, limanları kapatıyor. İnsanlar rejimi alaşağı ettiler, haliyle otoriteye ve güce eskiden olduğu gibi saygı duyulmuyor.Özgürlük daha yeni kazanılıyor ve insanlar bunu dile getirmenin yollarını arıyor.