Şenol KARAKAŞ
Hükümet ne kadar faşistlerle ittifak kurarsa kursun, "Hepimiz Ermeniyiz" diyen yüz binlerce insan devletin siyasi cinayet geleneğiyle Ermeni düşmanlığı geleneğini beş yıldır her fırsatta açığa çıkartıyor.
26 Şubat'ta düzenlenen Hocalı katliamını protesto mitingi faşist ve ırkçı sloganlarla tüm demokratik güçlere tehdit mesajlarıyla belirlendi. Mitingin hedefinde ise Ermeni halkı vardı.
Miting başından sonuna kadar, örgütlenmesinden duvarlara asılan afişlere kadar Ermenileri hedef alan, Ermenilere yönelik nefrete güçlendirmeyi amaçlayan bir içeriğe sahipti. Azerbaycanlı sosyalistler Azerbaycan Devleti’nin gösteri için devlet kasasını açtığını söylüyor.
Sadece Azerbaycan değil, Türkiye Cumhuriyeti devleti de gösterinin örgütlenmesi için elinden geleni ardına koymadı. Belediyenin olanakları, devletin memurları olan valilerin miting de yer almaları, İdris Naim Şahin adlı AKP'li bakanın mitingde konuşma yapması, TRT’nin naklen yayında katılım çağrısı yapması, faşistlerin kitlesel katılım gösterdiği eylemin devlet ve hükümet tarafından desteklendiğini gösteriyor.
19 Ocak'tan rahatsızlar!
Fransa'da Ermeni soykırımını inkar yasası gündeme geldiğinde, mecliste AKP, CHP ve MHP arasında devletin çıkarlarını savunmak için Ermeni düşmanlığını körükleyen bir manifesto yayınlanmıştı. Bu üç parti nefret söylemi etrafında bir araya gelmişti.
Ancak aynı günlerde bir başka ittifak daha kendisini göstermişti. Hrant Dink'in öldürüldüğü gün, on binlerce insan "Hepimiz Hrant'ız, hepimiz Ermeniyiz" diyerek yürümüştü. Hrant Dink cinayetinin davasının apaçık bir haksızlıkla sona ermesinden rahatsızlık duyan on binlerce insan Taksim'den Agos'a yürüdü.
Hocalı katliamını bahane olarak kullanan devlet, hem Fransa'dan hem de tüm dünyanın gözü önünde öldürülen Hrant Dink'in anısını canlı tutmak için yürüyen on binlerce insandan intikamını almak için bu ırkçı yürüyüşü düzenledi.
2015'e hazırlık ve mikrobik ortam
Türkiye Cumhuriyeti devleti, 2015 yılına hazırlanıyor! Soykırımı inkar etmenin suç olarak yasal düzeyde ele alınması Avrupa'da genel bir uygulama haline gelmeye başladı. 1915 yılında gerçekleşen Ermeni soykırımının 100. yılına yaklaşırken, tüm dünyanın gündemi daha fazla "Ermeni sorunuyla" çalkalanacak. Hükümet, kendince 1915'in pazarlığını yapıyor. Tayyip Erdoğan, "100 bin Ermeni'yi atarız" derken de, diasporayı aşağılarken de, Fransa'yı tehdit ederken de soykırım pazarlığı yapıyor ve hem devletin hem de kamuoyunun bu pazarlığa hazırlanmasını sağlıyor. Kamuoyunu Ermeni soykırımına hazırlama süreci, ırkçılığın olağan bir fikir haline geldiği mikrobik ortamı daha da güçlendiriyor.
Cumhuriyet mitingleri gibi
2007 yılında devlet kontrolünde düzenlenen Cumhuriyet Mitingleri, o mitinglere katılan on binlerce insan darbeci olmasa da darbeye zemin hazırlamak için örgütlenmişti. Cuntacı bir mikrobik ortamın gelişmesine katkıda bulunmuştu. Hocalı mitingi de benzer bir özelliğe sahip. Mitinge katılanların tamamının faşist olmadığı açık olsa da miting faşist bir nefret söyleminin yaygınlaşmasına ve içinde her türden "karanlık" tiplerin rahatça at koşturacağı bir iklimin yaratılmasına neden oldu. Bu iklimin yaratılmasının ilk sorumlusu hükümettir. Bakan düzeyinde bu mitinge katılan, valilerin mitingde yer almasına izin veren, azınlıklara ve Ermenilere yönelik ırkçı ve aşağılayıcı bir dil kullanan hükümet, bu yeni türden Ermeni düşmanlığının siyasi sorumlusudur. Bu mitingden sonra, tüm Ermenilere ve “Hepimiz Ermeniyiz” piç diyerek hakaret ettiğini sananların açtığı pankartların, beyaz berelilerinin Hrant Dink'i öldüren Ogün Samast'ı, faşist katil Çatlı’yı kahraman ilan ettiği sloganların ardından, Ermenileri öldürmekle tehdit edenlerin bu eylemlerini gerçekleştirmek için attığı her adımın siyasi sorumluluğu, bu mikrobik ortamın yaratılmasının da ilk sorumlusu olan hükümetindir. Siyasi iklim ne kadar kirlenirse, Ergenekon ve Alperenler gibi farklı türden örgütlerin içinde hareket edeceği karanlık koşullar o kadar uygun hale gelir.
Bu yüzden İstanbul Valisi derhal görevden alınmalı, İdris Naim Şahin derhal istifa etmelidir.
Biz daha güçlüyüz!
Hrant Dink'in arkasından yürüyen yüz binlerce insan, 26 Şubat'ta yürüyen ırkçılardan, faşistlerden çok daha güçlü. En son 19 Ocak'ta, "Bu dava böyle bitmez" diyerek Agos'a yürüyen kitleler, çok daha güçlü. Irkçılığa karşı olanlar çok daha güçlü. 26 Şubat'ın "kan dökmek" isteyen faşist güçlerle kıyaslandığında, 19 Ocak'ta, "Adalet" için yürüyen on binler, bu toplumun daha geniş kesimlerinde var olan duyguya, eşitlik, adalet ve barış duygusuna hitap etme şansına sahip. Başarılması gereken, on binlerce insanın, ırkçılığa karşı demokrasiyi savunarak, bir arada durması. Başarılması gereken, Agos'un, Ermeni halkının yalnız olmadığının sokakta gösterilmesi. Başarılması gereken, bir daha tek bir Ermeni'nin kılına bile kimsenin dokunamayacağının güvencesi veren hareketin sürekliliğinin sağlanması.
Başını kuma gömmek isteyenler gerçekleri gizlemeye, çarpıtmaya ne kadar çalışırsa çalışsınlar, Ermeni soykırımıyla yüzleşmeleri kaçınılmaz. Hükümet ne kadar faşistlerle ittifak kurarsa kursun, "Hepimiz Ermeniyiz" diyen yüz binlerce insan devletin siyasi cinayet geleneğiyle Ermeni düşmanlığı geleneğini beş yıldır her fırsatta açığa çıkartıyor.