Suriye’de halk ayaklanmasına karşı Esad diktatörlüğünü destekleyenlerin bir diğer ortak noktası 1961’den bu yana Castro kardeşler tarafından yönetilen Küba’yı sosyalist bir rejim olarak görmeleri.
“Sosyalist” olduğu söylenen Küba, devrimden 53 yıl sonra dolaşım özgürlüğünü tanıdı. Bundan böyle yurtdışına çıkarken hükümetten izin belgesi almak gerekmeyecek. Pasaportu ve vizesi olan herkes yurtdışına çıkabilecek. Devlet Başkanı Raul Castro’nun liderliğindeki hükümet Küba vatandaşlarının yurtdışında kalma süresini 9 aydan 2 yıla da çıkardı. 53 yıl sonra tanınan bu sınırlı dolaşım hakkı Kübalılar tarafından sevinç yarattı.
Raul Castro liderliğindeki tek parti diktasının derdi Küba’daki rejimi devlet kapitalizminden hızla piyasa ekonomisine geçirmek. Tıpkı 20 yıl önce Çin’in yaptığı gibi. Bu sırada Ortadoğu’daki dostları Albay Muammer Kaddafi’nin başına gelen gibi bir kazaya uğramadan sınırlı reformları vererek iktidarlarını korumak istiyorlar.
Karşı-devrim mi?
Küba’daki rejimin sosyalizm olduğunu öne sürenler buna iki kanıt gösteriyor: Küba’nın yanıbaşındaki ABD emperyalizmine karşı olması ve ekonomideki devlet mülkiyeti.
1959’dan bu yana ABD, Küba’yı abluka altında tutuyor ve düşman olarak görüyor. Küba’ya konulan ambargalor Küba halkının yoksullaşmasına ve Castro rejiminin güçlenmesine yol açmıştı.
Geçen Temmuz Raul Castro, Küba’yı devrimden bu yana abluka altında tutan ABD ile masaya oturmakta istekli olduklarını açıklamıştı.
Gayrimenkul alım satımını serbest bırakan Raul Castro hükümeti, krize karşı 500 bin kamu çalışanının işten çıkartılacağını ve bunların pansiyon işletmek gibi kendi işlerini kuracağını da söylüyor. Küba'da başta Fransa olmak üzere pek çok ülkenin turizm sektörüne yatırımı halihazırda mevcut.
Gelişmeler Küba’da sosyalizm yaşandığını ileri sürenleri zor durumda bırakıyor. Sosyalist ve devrimin liderlerinden biri olan Raul Castro tek parti iktidarını korumak için Küba’yı küresel ekonominin bir parçası haline getiriyor.
Devlet kapitalizmi ya da piyasa ekonomisi. Her iki durumda da iktidar Castro ve bürokratik egemen sınıfın elinde kalırken Küba işçi sınıfının konumu da değişmiyor. On yıllardır süren baskı rejimini sosyalizm olarak niteleyenlerin teorisi bizzat Castro ailesi tarafından çöpe atılıyor.
Devlet eliyle neo-liberal ekonomik “reformlar” yapılırken, rejim gerçek siyasi reformlar, yani düşünce, ifade, örgütlenme, bağımsız sendikalaşma ve eylem özgürlüğünün tanınması yolunda ise hiçbir adım yok. Raul Castro, tek parti diktasının mutlaka süreceğinin altını çiziyor.
Nasıl bir devrim?
1959’da gerçekleşen Küba Devrimi, kimsenin istemediği ABD destekli Diktatör Batista’nın adadan kaçması ve Castro ile 1000 gerillanın Havana’ya çıkması ile gerçekleşmişti. Küba’da yaşanan, çoğunluğun çoğunluğun çıkarları için ayaklandığı, grev yaptığı kitlesel bir toplumsal devrim değil iktidarın el değiştirmesine yol açan bir politik devrimdi.
Küba Komünist Partisi 1. Sekreteri sıfatıyla 48 yıl boyunca iktidarı elinde tuttu ve 2008’de kansere yakalandığı için devlet başkanlığı koltuğunu kardeşi Raul Castro’ya devretti.
İki yıl sonra devlet başkanı seçilen Fidel Castro, birden bire komünist oldu. Devrim sırasında ise sadece ateşli bir Amerikan karşıtıydı.
Castro’nun Küba’sı, tıpkı Hafız Esad’ın Suriye’si gibi 1991’de yıkılana kadar Doğu Bloku’nun bir parçasıydı. İlkine sosyalist, diğerine ilerici rejim diyenler bürokratik devlet kapitalist Rusya’yı da sosyalizmin başlıca kalesi olarak görüyor.
Küba’daki rejimin sosyalist olmadığını düşünen devrimci sosyalist akım, ABD ablukasına karşı çıkıp Küba’yı savundu. Ancak bu rejimi hiçbir zaman sosyalizm ya da kapitalizmden daha ileri bir rejim olarak nitelemedik.
Castro’nun son siyasi çıkışı Libya diktatörü Albay Kaddafi’ye siyasi destek vermek olmuş ve Arap Baharı’nı “ABD emperyalizminin oyunu” nitelemişti.