Gerçekçi ve devrimci bir sınıf mücadelesinde, reform taleplerine sahip çıkanlar, taleplerini bir yere yöneltirler. Bir yerden talepte bulunurlar.
Türkiye’de 2002 yılından beri siyasal ve ekonomik taleplerin iletileceği yer AKP hükümetidir. İşçiler, hükümete seslenir, Kürtler hükümete seslenir, kadınlar, özgürlük isteyenler, kimliklerinden dolayı ezilenler, dışlananlar, LGBT bireyler, başörtüsü yasağına direnenler, haklarının çiğnendiğini düşünenler, kentsel dönüşüme, ekolojik dengeyi bozan vahşi enerji politikalarına karşı olanlar, eşitlik ve adalet talep edenler… Ezilen tüm kesimler ve hak talebinde bulunanlar, hükümete, son 10 yıldır AKP iktidarda olduğu için ondan talepte bulunur.
Bunun çok basit bir nedeni var. Türkiye’nin iç ve dış politikasından, ekonomik eğilimlerinden, demokrasinin sınırlarının daralmasından, sendikal hakların düzeyinden, ezilen halkların statüsüzlüğünden, ücretlerin düşüklüğünden, soykırım mağdurlarının tarihsel ve güncel haklarından, cinsiyetçilikten, başörtüsü yasağının sürmesinden, işsizlikten sorumlu olan temel siyasi odak AKP hükümetidir.
Yöneten AKP hükümeti olduğu için, talepler, hem de bu talepleri karşılayamayacağı, karşılamayacağı ve karşılamayı aklından geçirmeyeceği biline biline hükümete yöneltilmek zorundadır.
Ekonomik ya da siyasi reform taleplerinin sihirli bir yanı vardır, bu özelliği nedeniyle sosyalistler, reformlar için, reformistlerden daha önde, çok daha kararlı bir mücadele vermek zorundadır. Hükümete yönelik, gerçekleşmesi mümkün ve gerekli olan her reform talebi, bu talep meşruluğunu kitlelerin yakıcı ihtiyaçlarına denk düşmesinden aldığı ölçüde, hükümeti iki ucu pis bir değnekle baş başa bırakır. Reformlara sırtını döndüğünde, taleplerinin haklılığı çok açık olan kitleler nezdinde teşhir olmaya başlar. Kitlelerden oy alarak iktidar olan hiçbir siyasi parti, tabanını yitirmeyi göze almaksızın kitlelerin taleplerini sonsuza kadar görmezden gelemez. Görmezden geldiği, taleplere arkasını döndüğü her saniye, yaygın bir siyasal sorgulamaya maruz kalır.
Talepleri karşılarsa, zaten sorun yoktur! Sorun, artık yeni talepleri öne çıkartmak, siyasal demokrasinin sınırlarını her düzeyde geliştirmek için haklılığını tarihten değil, kitaplardan değil, kitlelerin can alıcı sorunlarına denk düşmekten alan politik sloganları öne çıkartmaktadır.
Her burjuva partisi gibi AKP’nin de kitlelerin reform taleplerine bakışını belirleyen sınırları var: Birisi, partinin kadrolarının siyasal ufukları, diğeri ise egemen sınıfın çıkarlarının sürekliliğinin sağlanması. Bu sınırlar, her hükümeti, asla tutamayacakları vaatler vermeye zorlar. Gerçek insanlara, yoksullara, demokrasi isteyen toplumsal gruplara seslenmek, onların bir parçası olmak isteyen her sosyalist, bu vaatleri teker teker anlatmalı, yerine getirilmeyen her vaadi açığa çıkartmalı, teşhir etmelidir. Bu yüzden, dünün en etkili sloganı olan “Yetmez ama evet!” sloganı, dün de bugün de aynı zaman da “Yetti artık AKP!” anlamına gelmektedir.