Teorisiz siyaset olmaz, özellikle devrimci siyaset olmaz. Her etkinlik, her toplantı, her basın açıklaması ve her eylem ya belirli bir teorinin dışa vurumudur ya da bir dizi teorik görüşün yan yana yer aldığı bir platformdur.
Siyaset, siyasal ilişkilerin dönüşümünü hedefler. Bu yüzden teori, gerçekle ilişkilidir. Her teorinin iddiası, gerçeği açıklamaktır. Açıklamak için, gerçeğin kavranması gerekir.
Devrimin hem zorunlu hem de gerekli olduğu önermesi, kapitalist üretim ilişkilerinin somut bir analizine bağlı olarak dile getirilmezse, anlamsız bir kuru ajitasyona dönüşür.
Kapitalizm nasıl işler? Sınıflar bir birinden nasıl ayrışır? Kriz, neden kapitalizmin içsel bir özelliğidir? Azalan kar oranları bir yasa olarak sistemin belirleyici bir öğesiyse, kapitalizm neden ve nasıl ömrünü uzatabilmektedir? Neden, tek tek ülke ekonomileri dünya ekonomisinin organik dinamiğince tayin edilir? Kapitalizm neden eşitsiz ama birleşik gelişir?
İşçi sınıfının tarih sahnesine çıkışı kadar eski bir iddia var: işçi sınıfının devrimci gücü yoktur! Bu tez, işçi sınıfın yok olduğu, gücünü yitirdiği versiyonlarıyla güncelleniyor.
İşte teorinin önemi burada. İşçi sınıfı var mı, yok mu? Varsa gücünü nereden alıyor? Bu gücünü neden her saniye kanıtlamıyor?
Hangisi gerçek? Teori, gerçeği gizleyen, gerçeğin üstünü örten, gerçeği görünmez kılan diğer teorilere, kısacası, sağcı ve solcu süzgeçlerden geçerek hâkimiyet kuran egemen sınıf fikirlerine karşı gerçeği açıklama mücadelesinin en önemli alanlarından birisidir. Teorisiz siyaset olmaz.
Olursa karmaşık, birbirine karşıt siyasi sonuçlar üreten siyasal fikirler, siyasetsiz bir siyaset, siyasal mücadele adına savunulmaya başlar.
Esad’ı destekleyenlerle Suriye devrimini destekleyenler, darbelere karşı çıkanlarla darbelere hayırhah tutum alanlar aynı siyasetin parçası gibi görünürler.