Yaygın iki inanç var. İşçi sınıfının sadece sanayide çalışan işçilerden ibaret olduğu ve günümüzde işçi sınıfının dünya çapında gücünü ve etkisini yitirdiği.
İkisi de yanlış. İşçi sınıfı sadece mavi yakalı diye tabir edilen kol emeği ile çalışan sanayi işçilerden oluşmaz.
İşçi, memur, sözleşmeli, taşeron, mavi ve beyaz yakalı gibi tanımlamalar egemen sınıfın yaptığı suni ayrımlardır.
İster sanayide ister hizmet sektöründe çalışsın, yaşamak için her gün emek gücünü ücret karşılığında satmak zorunda olan, yaptığı iş ve diğer çalışanlar üzerinde denetimi olmayan herkes işçidir.
İşsizler, yedek işgücü ordusu olarak, işçi sınıfının bir parçasıdır, kullanılmış ve dışlanmış emekliler de, tarım işçileri ve topraksız köylüler de.
Dünyada üçte biri sanayi sektöründe çalışan 700 milyon ücretli işçi var. Aileleri ile birlikte 2 milyar insan demektir bu. Yani dünya nüfusunun üçte biri. Buna tarım işçileri ve topraksız köylüler de eklendiğinde, işçi sınıfının sayısı dünya nüfusunun yarısı demektir.
Sayısal olarak gücünün yanı sıra işçi sınıfını özel kılan üretimde tuttuğu konum ve birlikte mücadele yeteneğidir.
İşçi sınıfı hayatı her gün yeniden ve yeniden üretir. Üretimi durduğu anda hayat durur. Grevler ve genel grevler kapitalizmi felç etme gücünü işçi sınıfına verir.
İşçiler ortak talepler için mücadeleye atıldıklarında, aralarındaki bölünmüşlüğü aşıp kolektif davranabilir. Çünkü her bir işçinin çıkarı, diğer sınıf kardeşleriyle rekabet etmekten değil, birleşmekten geçer.
İşçi sınıfı ekonomik talepler için, daha yüksek ücret ve daha iyi çalışma koşulları, kolektif olarak harekete geçtiğinde mücadele siyasallaşır. Bu kapitalist toplumun temelinde yürütülen sınıf kavgasının doğasından kaynaklanır.
İşçilerin yerini robotların aldığı, işçi sınıfının sayısının her geçen gün azaldığı ve önceki iki yüzyıldaki belirleyici devrimci gücünü bugün tamamen yitirdiği yönündeki görüşler maddi gerçeklikle uyuşmayan subjektif görüşlerdir.
Tunus, Mısır, Suriye ve Ortadoğu’daki devrimlerin öncülüğünü işçi aktivistler yaptı.
Avrupa Birliği’nde krize karşı grevler ve kitle gösterileriyle direnen her sektörden işçiler.
4 kıtada bugün kapitalizmin krizine isyan eden toplumsal hareketlerin tabanı ücretli emekçiler ve bu mücadeleler politik değişim taleplerini açıkça dile getiriyor.
21. yüzyılda insanlığın kaderi bir kez daha işçi sınıfının mücadelesinin kazanıp kazanmayacağı ikilemi tarafından belirleniyor.