Kapitalist sistem dünya çapında bir örgütlenmeyken, aynı zamanda ulusal sermayelerin güvenliğini sağlamak için ulus devletler temelinde yapılanmak zorunda. Sınırları belirlenmiş ulusal pazarlar ve devlet tarafından güvence altına alınan ticaret ile sanayi sermayesi, kapitalizmin her evresinde ulusal çelişkileri derinleştirir.
Sermaye, bir yandan ulus devletin sömürgeciliği nedeniyle öte yandan da aynı devlet sınırları içinde etnik ayrımcılığı körükleyerek ulusal sorunu yaratır. Ulus devletler, bir ya da bir kaç etnik kökenden burjuvazinin gelişimiyle örgütlendiğinden, özünde dışlayıcılık, hegemonya ve ayrımclık olan örgütlenmelerdir.
Milliyetçiliği merkezi ideolojik odağı olarak kullanmayan ulus devlet yoktur. Bir başka ulusu ezmek, o ulusun varlığını yok saymak, haklarını yadsımak ya da o ulusları düşman ilan etmek milliyetçiliğin doğasında yatar.
Bu yüzdenbir ülkede mücadele eden sosyalistler, önce kendi ulusa devletleriyle, bu devletin bir komitesi olduğu egemen sınıflarıyla mücadele ederler. Başka bir bulusu ezen bir ulus özgür olamaz. Ezen ulusun milliyetçiliğine karşı çıkılmadan ve ezilen ulusun mücadelesi koşulsuz bir şekilde desteklenmeden işçileri ulusal temellerde bölen egemen sınıfların hegemonyası kırılamaz.