Meltem Oral
20. yüzyılın ilk yarısı boyunca savaşlar ve ekonomik krizlerin tetiklediği devrimci durumlarla mütemadiyen karşılaşıldı. 21. yüzyılda da durum böyle. Neredeyse dünyanın her ülkesinde savaş politikalarına veya neoliberal ekonomik politikalara karşı kitleler sokaklara döküldü, dökülüyor. Şu son birkaç yıl içinde bile Tunus, Mısır, Bahreyn, Suriye, Libya, Ürdün gibi Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin yanı sıra Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, İspanya, Portekiz, Brezilya, Türkiye ve daha nice ülkede hiç beklenmedik büyüklükteki kitleler sokaklara çıkıp yönetici sınıflara, kendi gelecekleri hakkında kendilerinin söz sahibi olduğunu hatırlattı. Bu mücadelelerin büyüklüğü karşısında, özellikle 2008’den bu yana dünyanın üzerinde bir hayalet dolaştığını söylemek hiç de abartılı olmaz.
Ocak 2011’de Mısır’da başlayan, tüm dünyanın nefesini tutarak izlediği ve 18 günde diktatör Mübarek’i deviren süreç, hem çağımızda devrimlerin hâlâ güncel olduğunu anlamak hem de dünyanın dört bir tarafında süren farklı mücadelelerin kaderinin birbirine bağlı olduğunu kavramak açısından oldukça önemli. Kısacası Mısır devriminin kaderi hepimizin geleceğini belirleyecek.
Suudi Kralı, Mısır ordusunun geçen aylarda gerçekleştirdiği darbeye sahip çıkmak için, “Arapların ve Müslümanların tarihinin ön safında duran bir ülkeyi istikrarsızlaştırmaya yönelik girişimlere karşı tek yürek durmaya davet ediyorum” sözlerini sarf ederken hem bu coğrafyadaki diktatörlük rejimlerinin ve onların on yıllardır müttefiki olan emperyalist güçlerin korkuları hem de tüm dünyadaki ezilenlerin umutları açısından Mısır’ın ne kadar kritik önemde olduğunu gösteriyor.
25 Ocak devriminin ardından yapılan Mısır’ın ilk özgür seçimlerinde Müslüman Kardeşler lideri Mursi cumhurbaşkanı olmuş, geçen bir yılın ardındansa Mübarek’e karşı sokağa çıkan milyonların taleplerini gerçekleştirmek bir yana, İsrail ve ABD ile ilişkileri koruyan, Mübarek gibi neoliberal ekonomik politikaları uygulamak adına IMF ile anlaşan, kısaca devrimin yarattığı özlemlerin karşısında adımlar atan Mursi’ye karşı öfke giderek büyümüştü. Mursi’nin oyları büyük oranda düşmüş hatta 30 Haziran 2013’te seçimlerde aldığı oyun belki de iki katından daha fazla insan istifası talebiyle Tahrir’i doldurmuştu. Ülke tarihinin en kitlesel protestolarının yaşandığı süreçte Mısır ordusunun darbesiyle Mursi devrildi ve ardından Müslüman Kardeşler liderleri tutuklandı, destekçilerine karşı katliamlar başladı. Müslüman Kardeşler örgütünün yasaklanması gündemde. Mübarek ev hapsine çıktı. Mısır’da şimdi tıpkı Mübarek dönemindeki gibi olağan üstü hal yasaları uygulanıyor.
Mısır darbesi General El-Sisi tarafından Mursi’ye karşı sokağa çıkan milyonların isteğini yerine getiren, devrimden yana bir adımmış gibi sunuldu. Ancak darbenin hareketi kontrol etmek, sokaktaki milyonları evine göndermek ve Mısır ekonomisinin yüzde 20- 40’ını kontrol eden ordunun gücünü sağlama almak için yapıldığı çok açık.
Mısır ordusunun rolü
ABD tarafından her yıl 1.3 milyar dolarlık destek alan Mısır ordusu mensupları, Mübarek rejimi, hatta öncesinden beri sayısız ayrıcalıklara sahip. Milyonların kendi kaderini tayin etmek için sürekli sokakta olduğu ve etkili grevlerin yaşandığı bir atmosfer ordunun “denetlenemeyen” yüksek gelirlerini, petrol, inşaat, finans, turizm gibi birçok sektördeki yatırımlarını, askeri teçhizattan çamaşır makinesine kadar geniş yelpazede üretim yapan şirketlerini ve gündelik yaşamda sahip oldukları tüm ayrıcalıkları tehlikeye atıyor. Üç yıl içinde ikinci kez cumhurbaşkanını devirebilecek bir hareketin iktidar olarak kendisini örgütlemesi riskine karşı Mısır egemen sınıfının en güçlü aracı olan ordu devreye sokuldu ve Mısır’da karşı devrimci süreç başladı.
Karşı devrim işçi sınıfını eziyor
Mısır’daki darbeyi ordunun sadece Müslüman Kardeşlere karşı bir hamlesi olarak okumakla yetinme kolaycılığı, darbenin üç yıldır devam eden devrim süreci karşısındaki en büyük tehlike olduğu gerçeğini görmezlikten geliyor. Ordunun Temmuz ayından bugüne dek yaptığı açıklamalardaki söyleminden darbenin ardındaki esas derdi anlamak mümkün. Yönetime el konulduğu gün El Sisi tarafından verilen beyanatta, “halkın refahı ve özgürlük taleplerini yerine getirme” iddiası yer alırken bugün, darbeye karşı sokağa çıkanlara askerin ateş açarak bin kişiyi öldürdüğü katliamı meşrulaşturmak için tanıdık gelen “teröristler milli birliği tehdit ediyor” argümanına sığınılıyor. Mısır egemen sınıfı ve onun çıkarlarını korumakla görevli Mısır ordusu için ‘birliği tehdit eden teröristler’ tanımının sadece Müslüman Kardeşler ve destekçileriyle sınırlı olduğunu veya olacağını zannetmek büyük bir yanılgı. Temmuz’da Mursi’ye destek gösterilerindeki halka doğrultulan namlular bir ay sonrasında Süveyş’te greve çıkan çelik işçilerine çevrildi. Fabrika askerler tarafından kuşatıldı ve işçilerin bir kısmı göz altına alındı. Süveyş bölgesi Mısır ekonomisi için büyük öneme sahip.
Hatırlayalım, 25 Ocak 2011’de başlayan süreçte Süveyş’teki çelik ve tekstil işçilerinin başlattığı grev, birkaç gün içinde ulaşım ve sağlık gibi sektörlere yayılarak, Mübarek’in devrilmesini sağlayan on binlerce işçinin katıldığı grev dalgasının fitilini ateşlemişti. Mısır ordusunun El-Sisi liderliğinde gerçekleştirdiği darbe, sadece Müslüman Kardeşleri iktidardan uzaklaştırmak değil, Mısır’daki devrim sürecinin işçi sınıfı ve sosyalistler dahil tüm etkin aktörlerini tasfiye edecek bir karşı devrim hedefini taşıyor. Mübarek rejimi altında kendisini tek kitlesel muhalefet olarak örgütleyen ve parlamento seçimlerini kazanan bir hareketin ‘terörist’ tehlike olduğu gerekçesiyle yasaklanmaya çalışılması bundan sonra askeri yönetimin tehlikeli gördüğü bütün yapılar için çanların çaldığı anlamına geliyor. Bu geleceğe dair sıradan bir kehanet değil. Ordu şimdiden tüm muhaliflerin hedefinde olduğunu göstermeye başladı.
İşçi hakları avukatı ve Devrimci Sosyalistler üyesi Heysem Muhammed, yukarıda bahsedilen, grevi ordu tarafından bastırılan Süveyş’teki işçi müvekkillerinin yanına giderken yolculuk ettiği otobüs askerler tarafından durduruldu ve tutuklandı. Heysem’e yöneltilen suçlamalar darbeci ordunun hedef listesini ne kadar geniş tuttuğunu gösteriyor: “Hükümet otoritesini reddeden ve toplum barışına zarar vermeyi hedefleyen illegal Devrimci Sosyalistler örgütünü kurmak, lideri ve üyesi olmak, terör ile yönetim biçimini değiştirmek, devlet düzenini bozmak.”
Devrim
Mısır işçi sınıfının devrimden sonra Mübarek rejiminin tüm kalıntılarını ‘temizleyecek’ ve kendi özgürlükçü potansiyellerini siyasi talepler etrafında bir araya getirecek araçlar hatta öz yönetim organları geliştirememiş olması, hem ordunun darbe yapmasının kolaylaşmasında hem de Tahrir’in bir kesimi için Mursi’ye karşı ordunun kurtarıcı olarak görülmesinde en büyük etkenlerden biriydi. Mübarek’in partisi NDP’nin, özel şirketlerin ve tüm devlet kurumlarının arasındaki köklü ve iç içe geçmiş ilişkilerin koparılması ve tüm kurumların NDP üyelerinden temizlenmesi, 2011 Ocak devriminin öne çıkan taleplerinden biriydi. Bu talep sadece diktatörün kuyruğundaki rejim bekçisi devlet adamlarını cezalandıracak ‘sembolik’ bir talep değildi. Eğer başarıyla gerçekleştirilebilseydi tüm egemen sınıf iktidarını çözecek ve devlet kurumlarını dağıtacak bir sürecin ilk adımı olabilirdi.
Ancak Mısır’da her şeyin bittiğini ve artık devrimin sona erdiğini söylemek için aceleci davranmak hata olur. Bu aceleci tavır, Mısır’da üç yıldır sokakta olan milyonlarca insanın kitlesel hareketini hesaba katmıyor. Milyonlar sokağa çıkıp diktatör devirdikten sonra evine dönen edilgen aktörler değil. Aksine kendi geleceğini kendi kararlarıyla inşa etmek isteyen, on yıllardır Mübarek rejimi altında başarılamayan demokratik örgütlenmeleri, bağımsız sendikaları, mahalle komitelerini inşa etmeye başlayan, bu süreçte sayısız deneyim ve özgüven biriktiren yaşayan özneler.
Mübarek rejimi devrildiğinden beri Mısır halkının kazandığı birçok şey gelecek için de önemli potansiyeller taşıyor. Mücadeleyle elde edilen bu kazanımlar gerekirse hayat pahasına kaybedilemeyecek kadar önemli. Mısır’da kimse Mübarek rejimi koşullarına bir daha geri dönmek istemiyor. Ne Müslüman Kardeşler liderliği, Adeviye’de darbeye karşı direnenlerin gerçek kurtarıcısı olabilir ne de ordu Mursi devrildiğinde onu selamlayan Tahrir’dekilerin. Mısır’da 2011’den beri yoksulluğa, ekonomik krize, devlet baskısına karşı direnen halkın önündeki tek seçenek kendi gücünü siyasi bir alternatif olarak iktidara örgütleyebilmek. Tüm baskılara rağmen iş yerlerinde direnişler sürdürülmeye çalışılıyor. Ancak işyeri direnişlerinin işçilerin kendi özyönetim organlarını geliştirebileceği mevziler haline gelmesinin karşısındaki en büyük engel olağanüstü hal yasalarıyla Mübarek dönemini yeniden tesis etmeye çalışan karşı devrimci ordu. Mısır’ın önündeki en büyük sınav orduyu defetmek.