Bahan Gönce

Bileşenlerinden olduğumuz Çözüme Evet Koalisyonu olarak gerçekleştirdiğimiz Bûka Baranê gösteriminin ardından Hakikat Adalet Hafıza Merkezi’nden Emrah Gürsel ile film ve çözüm süreci hakkında konuştuk.

 

“Hakikat Adalet Hafıza Merkezi” neyi amaçlıyor?

Adımızdan da anlaşıldığı gibi, geçmişle yüzleşme üzerine çalışıyoruz daha çok. Yeni bir kuruluş. 2011 yılında kuruldu. Amacımız, geçmişte yaşanan ağır insan hakları ihlallerinin belgelenmesi ve bunlarla ilgili hakikatlerin ortaya çıkarılması. Aynı zamanda sorumluların yargılanmasını ve toplumun gerçeklerle ilgili bilgi sahibi olmasını sağlamak ve bununla ilgili mekanizmaları desteklemek. Bu kapsamda yaklaşık bir buçuk yıldır gözaltında zorla kaybetme suçunun belgelenmesi üzerine çalışıyoruz. Tanıklıklar ve dokümanlar topluyoruz. Yine bu suçun ve benzer devlet terörü kaynaklı suçların toplum tarafından bilinmesi yönünde çalışmalar yapıyoruz. Bûka Baranê de bu çalışmalar kapsamında çektiğimiz bir belgesel.

Bûka Baranê savaşın en yoğun yaşandığı dönemden başlıyor ve günümüze uzanıyor. 90’lardan baktığımızda bugün neredeyiz?

90’larda ben de çocuktum aslında. O fotoğraftaki, sınıftaki çocukların yaşadığı şeylere benzer bir şey yaşamadım. Ülkenin batısında büyüdüm. Bugün içinse şunu söyleyebilirim. Tabi ki o dönemdeki şiddet bugünden çok daha vahimdi. Bugün en azından politik anlamda barış dönemi başladı. Filmi çekmeye başladığımız dönemde, 2011’de, savaş devam ediyordu. Açlık grevleri devam ediyordu ve bölgede sıcak çatışma vardı. Teklif götürdüğümüz bazı insanlar oraya gelmek bile istemedi. O anlamda biz filmi çektikten sonra sanki “ilahi bir dokunuş gibi”, barış süreci başladı ve bu anlamda önemli bir döneme denk geldi. O dönemden bu döneme insanların umutla baktığı bir süreç var bugün. Birçok eksiğine rağmen, en azından savaşın durma ihtimali belirdi. Bu anlamda fark var elbette.

Asıl işimiz silahlar sustuktan sonra başlayacak

Çözüm süreci uzun bir yolun, barışın ilk somut adımları. Hakikatleri açığa çıkarıp yüzleşmeyi sağlamak için daha neler yapılabilir?

Öncelikle çözüm sürecinin sadece masa başındaki müzakerelerden, silahların susmasından ibaret olmadığını düşünüyorum. O anlamda, tarafların görüşmeleri elbette önemli ama bu savaştan birebir etkilenen mağdurlar, bu savaşa sessiz kalan, ortak olan veya haberi olmayan insanların kalıcı bir barış için yaşananları öğrenmesi, o yaşananlardan ders çıkarması gerekiyor. Bu anlamda sadece silahların susması, operasyonların durması, hatta silah bırakmak bile yeterli değil. Barış için barış kültürünün, insan hakları kültürünün yerleşmesi, aynı zamanda işlenen savaş suçlarının, insanlığa karşı suçların yargılanması ve bu yaşananların genç kuşaklar tarafından öğrenilmesi ve hafızanın inşa edilmesi önemli. Bu anlamda süreç yeni başlıyor, çok kolay değil. Dünyadaki benzer süreçleri yaşayan hiçbir ülkede barış bir anda tesis edilmedi. O yüzden işimiz asıl silahların susmasından sonra başlayacak.

Peki, hakikatlerin ortaya çıkarılması sürecinin neresindeyiz? Çözüm sürecinin buna katkısı ne olabilir?

Hakikatlerin ortaya çıkarılması konusunda yapılan güzel çalışmalar var; STK’ların yaptığı, bizim yapmaya çalıştığımız dokümantasyon çalışması var. Fakat tabii ki bunlar yeterli olmadı. Farklı engeller, sorunlar nedeniyle. Yaşananlar çok az ortaya çıkarılabildi. Bununla ilgili hafızayı inşa için belgeseller çekildi, kitaplar yazıldı. Barış sürecinin buna katkısı şöyle olabilir: bu tip süreçlerden sonra, savaştan etkilenen insanlar daha rahat konuşmaya başlayabilir, sorunlar üzerine cesurca adımlar atabilir. O anlamda bir avantajı, insanların kamusal alanda bu konuları daha fazla konuşması. İkinci avantajı da, devlet bu suçları tanırsa, ki bence bu olmak zorunda, devlet hatalarını kabul ederse, bununla ilgili özür diler, hatalarını telafi etmeye çalışırsa hakikatler daha rahat açığa çıkarılır. Süreç bizim açımızdan çok daha verimli, kolay bir süreç olur ama savaşın devam ettiği bir ortamda hakikatleri açığa çıkarmak da kolay olmayacaktır. Bu anlamda, silahların susması önemli bir adım.

POLİTİK TALEPLERLE HAFIZA ÇALIŞMALARI İÇ İÇEDİR.

Hafıza çalışmaları ile politik talepler arasındaki ilişki nasıldır sizce?

Makro düzeydeki çabaları hafıza çabaları da destekliyor, zorluyor. Cumartesi Anneleri’nin eylemleri bir hafıza eylemidir. Hem hafızayı hem adaleti hem de hakikati arayan ve zorlayan bir şey. Politik taleple iç içe gerçekleşen şeyler bunlar. Siyasetin, insan hakları örgütlerinin yaptıkları çalışmalar, bir yandan atılan siyasal adımları destekler. Elbette bu siyasal adımlar da hakikatin açığa çıkarılmasına destek olan, katalizör rolü oynayan adımlar oluyor. O anlamda, birini bırakıp diğerine yönelmek pek anlamlı sayılmaz. Sonuçta devletin resmi olarak tanımadığı, adımlar atmadığı bir süreç sürdürülebilir olmayacaktır. Yani sadece biz sivil toplum olarak kendi başımıza adımlar attığımızda savaş durmayacak. Devletin adım atmaya zorlanması gerekiyor. Aynı şekilde, sivil toplumun siyaseti de kitle örgütleriyle beraber takip etmesi ve uyanık olması gerekiyor.

BARIŞIN OLMADIĞI YERDE DEMOKRASİ OLMAZ

Barış ile demokrasi talepleri birbirinden ayrı ayrı düşünülebilir mi?

Bana açıkçası komik geliyor bunlar. “Barış mı demokrasi mi?” ayrımı komik. Tabi ki felsefi, teorik düzeyde bununla ilgili çok güzel retorik laflar edilebilir ama pratik anlamda ben demokrasinin olmadığı bir yerde barışın olamayacağını düşünüyorum. Ama bir yandan da barışı sağlamadan demokrasiyi tesis edemeyeceğinizi düşünüyorum. Dolayısıyla bunlar birbirini dışlayan kavramlar değil, bu ikilikler üzerine düşünmek yerine, ikisini nasıl tesis edebiliriz, nasıl demokratik bir barış inşa edebiliriz, buna bakmak lazım. Herhalde bunu diyen insanlar barışı sadece silahların susması olarak görüyorlar ki öyle olmadığını düşünüyorum.

BARIŞI İSTİYORSANIZ SÜRECİN DIŞINDA KALMAYIN

Teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Çözüm sürecine dair tüm kesimlerin soru işareti olabilir. Ama samimi olarak barışa inanıyorsanız, barış sürecinin dışında kalmamanız gerekir, adım atmanız gerekir. Bu sürecin içinde olmak, bu sürecin yürütücülerinin her siyasi adımını destekliyor olmak demek değildir. Ama eleştirel bakarak bir yandan da destek olmak muhalif olmaya zarar veren bir şey değildir. Tam tersine, bence siyasal olarak daha gerçekçi bir noktaya taşır.


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası