Berke Malgaz
Neoliberal emek süreçlerinin işletilmesi ve yeniden üretiminde arzunun rolü nedir? Ücretli emekçilerin hizmetlerini işbölümüne dayalı finans ekonomisine sunmalarında arzularının paraya sabitlenmesi ne ölçüde etken? Fransız iktisatçı Fredéric Lordon, Metis yayınlarından çıkan kitabı ‘’Kapitalizm, Arzu ve Kölelik’’ isimli kitabında kapitalist yapılarda para ekonomisinin ve işgücünün arzu kavramıyla ilişkisini ele alıyor.
‘’Para denen arzu nesnesine olan bağımlılık, ücretli hizmetin zemini, bütün iş sözleşmelerinin art düşüncesi, hem işverenin hem de çalışanın farkında olduğu tehdidin temelidir. Kapitalist yapılar işverenleri yegane para tedarikçisi durumuna getirmiştir. Ücretli emekçilerin ‘’bedenlerini’’ hizmete koşma işi, conatus-arzu’nun para denen nesneye sabitlenmesinden alır gücünü. Şayet tahakkümün ilk anlamı, bir failin kendi arzusuna ulaşmak için başka bir faili aracı olarak kullanma ihtiyacıysa, o zaman ücretli emek ilişkisinin bir tahakküm ilişkisi olduğu aşikardır.’’
Para kavramının kapitalizm içindeki yerini bu cümlelerle açıklıyor Lordon. Günümüz neoliberal ekonomisinin bireylerin hayatlarını sistemin devamlılığı ve yeniden üretimi için kendisine tabi kılma süreçlerinin merkezine ise arzuyu yerleştiriyor.
Neoliberal şirket, çalışanların verimiliğini topyekün ele geçirmesinin koşulu olarak, kendisinin amaçlarıyla tamamen özdeşleşmelerini istediğinden, arzularını yeniden biçimlendirme işine girişir, bunun içinde tahakküm ilişkilerini kullanır. Gelgelelim tahakkümün genel görünümü, Marx’ın analiz ettiği iki kutuplu antagonizmanın ima ettiğinden daha girifttir. Zira mal sahibi bir patron ile birkaç ustabaşının gözetimi altındaki proleter kitlenin karşı karşıya olduğu durum yerini, işbölümünden ve dahili uzmanlaşmanın derinleşmesinden ötürü daha da katmanlı hale gelen şirket yapılarına bırakmıştır. Bu yapılarda hiyerarşi zinciri, gitgide daha çok ara seviye içermektedir ve birincil tahakküm ilişkisini parçalayarak bir yığın ikincil tahakküm ilişkisini meydana getirmiştir. Ayrıca bir ya da birkaç mütehakkimi tahakküm altındaki bir kitleyle karşı karşıya getiren kanonik ilişki biçimi, içiçe geçmiş bir bağımlılık hiyerarşisi şeklinde ortaya çıkıveriyor ve bu hiyerarşi adeta sürekli bir tahakküm yaratır.
Bu çerçevede Lordon, ‘’rıza üretimi’’, ’’arzu inşası’’, ‘’sevinçli arzu’’, ‘’habitus’’ ve ‘’conatus’’ gibi bir dizi kavram üzerinden, şirket içi tahakküm ilişkilerinin derinlikli bir analizine girişiyor. Buna göre bu ilişkiler içinde ‘’kapitalist efendinin arzusuyla’’ özdeşleşme üzerinden ücretli emeğin bir arzu nesnesi olarak paraya bağımlılığı sağlanmaktadır ve bu bağımlılık ilişkisinin üzeri arzu ve rıza üretimiyle örtülmektedir.
Kitabın ‘’Tahakküm ve özgürleşme’’ başlıklı son bölümünüde Lordon, ücretli emek ilişkisine özgü yapıların tasfiye edildiği kolektif girişimin ortaya çıkması için ne tür siyasal düzenlemelerin yapılması gerektiğine ilişkin bir düşünce deneyi yapıyor ve kapitalizme alternatifi oluşturacak olan itici gücü arzu kadar ilksel bir duygu olan “memnuniyetsizlik” kavramı olarak değerlendiriyor. Bu son bölümde Lordon, liberal çağın tavrını daha esaslı benimseyebilmek için Marksizm defterini bir an önce kapamaya can atan kimi sosyolojik yaklaşımların gayretkeşliğine rağmen, bireyler arasında belirli bir yargılama ve arzulama ortaklığı meydana getiren sınıf kavramının geçerliliği ve önemini vurguluyor. Halinden memnun bir ücretli emekçiler topluluğu yaratmak için tahakküm ilişkileri geliştiren kapitalizmin, bu çalışanlara hala görülmemiş ölçüde ve yoğunlukta kötü muamele ettiğin ve bundan kaynaklanan menuniyetsizliğin son kertede sınıf kavramının tekrar görünür kılmasına hizmet edeceği bir siyasal ortama doğru yol aldığımızı savlıyor:
"Kısacası artan memnuniyetsizlik ücretli emekçilerin en fazla tahakküm altında bulunan tabakalarından başlayarak-ki aslında sadece bu tabakalarla sınırlı kalması beklenir- adeta sınıf durumunun ‘’yeniden saflaşması’’ ve en baştaki görünümüne döndürülmesi gibi bir sonuç doğurur."
"Kapitalizm, Arzu ve Kölelik" giderek çetrefilleşen kapitalist şirket ekonomisini ve kapitalizmin alternatifinin nasıl inşa edileceği sorusunu arzu kavramı ışığında tekrar değerlendirmek isteyen okuyucu için ufuk açıcı bir çalışma.
Kapitalizm, Arzu ve Kölelik!
Marx ve Spinoza'nın İşbirliği
Frederic London
Metis Yayıncılık
İstanbul, 2013