Başbakan Erdoğan Soma’da yaşanan katliamın ardından yaptığı açıklamada “Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında, fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok.” demiş, yüzlerce işçinin ölümünü olağan bir olay olarak göstermeye çalışmıştı. 1862-1960 yılları arasından örnekler veren Erdoğan tarihte aynı zamanda kendi partisi gibi pek çok sağ partiyi deviren işçi hareketlerinin olduğunu unutuyor.
Literatürde bunlar da var
1972 İngiltere: Ülke çapındaki madenciler grevine 300.000 işçi katıldı. 30.000 mühendis dayanışma grevine gitti. Pentonville’de tutuklanan 5 işçi için yapılan grev işçilerin sebest bırakılmasını sağladı. Kitlesel işçi hareketi Muhafazakâr Heath hükümetinin sonu oldu.
2012 Yunanistan: İşçi sınıfının mücadelesi hükümetlerin özelleştirme planlarını askıya almalarına neden oldu. Kamu çalışanları haftalar boyunca grev yaptılar. İki yılda iki hükümet devrildi.
Ayrıca çok uzağa gitmeye gerek yok. Türkiye’de işçi hareketi bügünkü AKP hükümeti gibi azgın hükümetlerin işini bitirmişti.
1991: Türkiye’de neoliberal dönemi başlatan isim olan Turgut Özal’ın kurduğu sağcı ANAP, 1983’te 45.14, 1987’de 36.81 oy alarak tek başına hükümet olmuştu. O günlerde kime sorsanız Özal’ı durduracak bir alternatif yoktu. 12 Eylül darbesinin hedefi olan Türkiye işçi sınıfı 1984’te gerçekleşen ilk grevle mücadeleye başlamıştı. 1984-1988 arası grevler artarken işçiler her birinden kazanımla çıkıyordu. 1989 baharında kamu sektöründe başlayan grevler ve yaygın sokak eylemleri büyük bir sosyal patlamaya dönüştü. 1991 Ekim’ine gelindiğinde işçi sınıfı ücret artışı başta olmak üzere bir çok kazanım elde etmiş, ANAP’ın oyları yüzde 12.30 düşmüş ve tek başına hükümet kuracak gücü yitirmişti. Özal, işçilerin öfkesini kazanmış ve bizzat onlar tarafından yenilmiş bir lider olarak hayata veda etti. 1983-1991 yılları arasında iktidarda bulunan ANAP ise bugün yok.
1995: 1991’de ANAP’ın tek başına dönemi kapanırken DYP ve SHP koalisyonlar dönemini başlatmıştı. Süleyman Demirel’in sağcı DYP’sinin yüzde 27.03’ü, Erdal İnönü liderliğindeki sosyal demokrat SHP 20.75’i ile toplamda 47,78 kurulan koalisyon, iş başına gelir gelmez işçi sınıfının taleplerine sırtını döndü, özelleştirmelere devam dedi ve neoliberal politikaları aynen uygulmaya başladı. 1993’te Özal’ın ölümü ile Demirel’e Çankaya yolu açılırken, DYP’nin başına Tansu Çiller geçti. DYP-SHP koalisyonu bir savaş hükümetiydi. 40 binden fazla insanın ölümüne yol açan Kürtlere karşı kirli savaşın koordinasyonunu üstlenen koalisyonu 1995’te büyük bir yenilgi bekliyordu.
Fırat’ın doğusunda Kürtler ayaklanırken, kamudaki toplu sözleşmeler anlaşmazlıkla sonuçlandı. Tüm ekonomik kaynakları silaha ve savaşa akıtan Çiller, işçilere sıfır zam öneriyordu. Grevler adım adım yayıldı. 1995 Ağustos’una gelindiğinde grevdeki işçi sayısı 300 bini aşmıştı. İşçi sınıfının yeni bileşeni olan kamu emekçileri ise 1989’dan bu yana tüm yasaklara rağmen sendikal örgütlenmelerini inşa ederken, 16-17 Haziran 1995’te Kızılay’ı işgal etti. Talepleri grevli toplu sözleşmeli sendika yasası, sadaka değil insanca yaşayacak bir ücret idi. DYP-SHP koalisyonu aşağıdan gelen bu basınca dayanamadı ve kendi içinde parçalandı. 20 Eylül’de Çiller koaliyon hükümetinin istifasını Demirel’e sundu ve 5 Ekim’de DYP azınlık hükümetini kurdu.
Ancak 15 Ekim’de meclisten güven oyu alamayarak çöktü. Ardından tekrar DYP-CHP (SHP CHP’ye katıldı) koalisyonu kuruldu. 24 Aralık’ta yapılan genel seçimlerde DYP yüzde 7.8 oy kaybetmişti. Fakat en büyük kaybeden SHP-CHP birliği oldu. 1991’de SHP yüzde 20.75 oy alırken, 1995 yılı sonunda Baykal liderliğindeki CHP yüzde 10.7 oy alabildi. İşçi sınıfına saldıran bir neoliberal koalisyon daha işçi sınıfı tarafından yenildi.
1991 ve 1995’te sağcı, zorba, baskıcı hükümetleri yenen işçi sınıfı birliğini sağlamıştı. Ortak talepler etrafında harekete geçen, tüm sendikaların içinde yer aldığı bir Emek Platformu vardı.
Son katliam bardağı taşıracak mı?
Başbakanın, bakanların, şirket yöneticilerinin açıklamaları, maden işçilerine ve yakınlarına yönelik polis şiddeti şüphesiz öfkeyi arttırıyor. Bu öfkenin birleşik bir işçi hareketine dönüşeceğini söylemek için erken olabilir. Ancak, maden işçilerinin hissiyatı hakkında daha kesin konuşabiliriz. 1991 büyük grevi ile ANAP hükümetini deviren, 1995 ve 1999 yılındaki büyük işçi hareketlerinin öncü gücü olan Zonguldaklı maden işçileri öfkeli! 15 Mayıs grevine 10,000 kişi ile katılan Genel Maden İş Sendikasında örgütlü işçiler yeniden Türkiye İşçi Sınıfının öncülüğünü üstlenmeye hazır olduklarını gösterdiler. Tabandan bu mesajı alan GMİS Başkanı Eyüp Alabaş çok net konuştu:
“Maden İşçileri hafife alınmaya gelmez! Bunu da herkes bilmeli!”
Taleplerimiz:
- Soma Holding yöneticileri derhal tutuklansın. Tazminat için holdinge ait mal varlıklarına el konsun
- Sorumlu Bakanlar istifa etsin
- Rekabet etmek amacıyla işçi güvenliğini maliyet olarak gören özel madenler işletmeleri derhal devletleştirilsin
- Güvencesiz, örgütsüz ve düşük ücret anlamına gelen taşeronluk sistemi tüm iş kollarında yasaklansın.
- Enerji politikaları değiştirilsin. Termik santraller, HES’ler ve nükleer santraller yerine güneş ve rüzgâr enerjisine yatırım yapılsın. Kömür ocakları zamanla kapatılsın
- Ölen işçilerin ailelerine gelir bağlansın. Çocukların okul masrafları devlet tarafından karşılansın. Çocuklarıyla baş başa kalan kadınlara kira yardımı yapılsın.