Bugün savaş, mezhep çatışması, darbe ve katliamlarla anılan Ortadoğu’da üç yıl önce yaşanan ayaklanmalar ve devrimler, dünyanın işçilerine ve ezilenlerine umut olmuştu. Onlarca yıldır baskıyla yöneten ve Batı emperyalizminin kuklası olan diktatörleri deviren devrimler, egemen sınıfın şiddetiyle yerlerini karşı devrimin atağına bıraktı. Arap Baharı’nın yenilmesinin bedelini Filistinliler, Suriyeliler, Rojavalılar ve Iraklılar ödüyor.

Türkiye’de Ortadoğu hakkındaki egemen fikirler, Kemalist eğitim sistemi ve egemen medya tarafından şekillendirilmiştir.

Okullarda öğrencilere Arapların sırtımızdan hançerleyen hainler olduğu öğretilir. Geçen yüzyılın başında, Osmanlı İmparatorluğu tarihe karışırken hakimiyeti altındaki birçok halk gibi onlar da ayaklandığı için.

Bugün Araplara karşı ırkçı ve ayrımcı bakış açısının merkezinde kendini diğer tüm halklardan üstün gören Türk milliyetçiliği var. Bu, Türk burjuvazisinin dünya görüşüdür.

Egemen medya, on yıllar boyunca Ortadoğu’ya Türk milliyetçiliğinin gözünden baktı ve “pis Araplar” etiketini yapıştırdı. 11 Eylül 2001’den sonra ise Türkiye’nin medya tekelleri Ortadoğu’yu ABD’nin “anti-terör” merceğinden geçirerek gösterdi. Batı’nın Doğu’dan tarihsel olarak üstün olduğunu ve dünyada bir medeniyetler çatışması yaşandığını ileri süren ABD emperyalizminin savunucularının görüşleri sanki gerçekmiş gibi aktarıldı. Ortadoğu toplumlarının yaşadığı problemlerin, bu toplumların dinî ve kültürel yapısından kaynaklandığını ileri süren emperyalist görüş, hakim fikir haline getirildi.

Bugün Türkiye’de, kendini solcu ve anti-emperyalist olarak tanımlayanların önemli bir bölümü de dahil, hakim fikirlerin şemsiyesi altında toplanan çok farklı ve zıt akımlar Ortadoğu’yu sadece bir sorun yumağı olarak görüyor.

Bugün yaşanan insanlık dışı birçok şeyin, fakirliğin ve adaletsizliğin nedenini bu toplumların kendisi olarak gösteriyor.

Ortadoğu’da sınıf mücadelesi

Türkiye’de geniş çevreler Arap Baharı’na destek olmak bir yana, Arap devrimlerine karşı çıktı. Ayaklanmadan değil Esad gibi diktatörlerden, İran gibi Yeşil Devrimi kanla bastıran baskıcı rejimlerden yana tutum aldılar.

Oysa Arap Baharı, “medeniyetler çatışması” gibi ABD çıkarlarını korumak için emperyalist müdahale ve savaşı meşrulaştıran “teorileri” de, bu toplumları diğerlerinden aşağıda gören ve kültürel olarak reddeden Türk milliyetçiliğinin Arap düşmanı fikirlerini de yerle bir etmişti.

Geri olduğu iddia edilen Ortadoğu’nun işçileri ve yoksulları yanlarına toplumun geniş kesimlerini çekerek, onlarca yıldır demir yumrukla yöneten diktatörlerin bir bölümünün sonunu getirdi, bir bölümüne de sonunun geldiğini gösterdi.

Arap ayaklanma ve devrimleri, her dinden, mezhepten ve halktan emekçilerin birleşmesi sonucu meydana geldi. Şii çoğunluğun Sünni azınlık tarafından yönetildiği Bahreyn’deki ayaklanma ve Suriye’deki ayaklanmanın Sünni, Şii, Kürt ve Hıristiyan fakir sınıfların olduğu bölgelerde eş zamanlı olarak kendini göstermesi buna kanıttır.

Emperyalizm kovuldu, devrimler başladı

Arap Baharı, 2008 küresel ekonomik krizinin bir sonucu, 2007-2008’deki kuraklığın gıda fiyatı artışlarında rekor kırdırması, baskıcı ve küçük bir azınlığın zenginleşmesine hizmet eden diktatörlere karşı demokrasi isteği ve zamanın ruhu olan özgürlüğü kazanma arzusu sonucu meydana geldi.

Arap ayaklanma ve devrimlerini mümkün kılan, 20. yüzyılın başından bu yana Ortadoğu’ya çöken, suni sınırlar çizen ve durmadan müdahale eden, 2001’den itibaren Afganistan’ı bombalayan ve işgal eden, 2003’te Irak’ı işgal edip dokuz yıldır yönetimi elinde tutan ABD emperyalizmi ve müttefiklerinin yenilmesiydi. Protestolara maruz kalan diktatörler onlarca yıldır emperyalizmin işbirlikçileriydi.

Ortadoğu’da olan bitenleri, dünyanın geri kalanında olduğu gibi sınıf mücadelesi belirliyor. Arap işçilerinin ve yoksullarının, diğer ülkelerin sınırları içine hapsedilmiş emekçilerden bir farkı yok. Onlar emekçi sınıfların kendi mücadeleleri ile en baskıcı ve katliamcı rejimleri yerle bir edeceklerini kanıtladılar. O yüzden Arap Baharı, ABD’den İspanya’ya birçok ülkedeki antikapitalist mücadelelere güç ve moral verdi. Yol gösterdi.

Karşıdevrimin atağı

Türk egemenleri tarafından “pis”, “geri”, “cahil” ve “kültürsüz” olarak anılan Arap işçi sınıflarının devrimci atılımının gücü hem Ortadoğu’nun krallarını, şeyhlerini, generallerini, kapitalistlerini hem de dünyanın efendisi emperyalist devletleri korkuttu. Bu yüzden şiddetli bir saldırı başlattılar.

Suriye’de Esad rejimi ayaklananlara karşı ağır bir savaş başlattı. Arap Baharı’nın başlangıcındaki demokratik barışçıl protestolar imkânsız hale geldi ve muhalafet silahlı mücadeleye zorlandı. Üç yıldır 200 binden fazla insanın öldüğü bir iç savaş yaşanıyor.

Mısır’da Mübarek’in devrilmesinden sonra işbaşına gelen Müslüman Kardeşler eski rejimin kalıntıları ile uzlaşıp devrimin taleplerine sırtını dönünce ikinci ayaklanma başladı. Mısır burjuvazisi, laik ve dindar olarak hareketi bölmeyi başarırken hükümet üyesi olan General Sisi darbe yaptı.

Libya’ya saldıran emperyalistler Kaddafi’yi devirerek, Arap Baharı’nı kirleterek halk kitlelerini böldü.

Irak’ta işgalci ABD’nin işbirlikçisi Maliki yönetimi, Sünnilere karşı ayrımcılığı doruğa çıkartarak mezhep çatışmasını kışkırttı. Suriye, Irak ve Lübnan’ın Sünni egemenleri, ABD’nin Şii egemenleriyle birlikte yönetimine karşı savaş başlattı. Irak ve Suriye’de rejime karşı mücadeleyi bölen, devrimcilere saldırıp katleden IŞİD, Ortadoğu devrimlerini boğmak isteyen Sünni egemenleri tarafından desteklendi. Diktatör Saddam Hüseyin’in taraftarları ile Irak El-Kaide’si IŞİD etrafından koalisyon kurarken, Ezidilere ve azınlıklara karşı katliama girişti.

Ve tüm bunların üzerine, IŞİD’i bahane ederek kovulduğu Ortadoğu’ya geri dönen ABD, yanına 40’tan fazla haydut devleti çekerek Irak ile Suriye’ye askerî müdahaleye hazırlanıyor.

Sorun kültürel değil siyasal

Ortadoğu ayaklanmaları ve devrimleri, Arap işçi sınıfının ve yoksullarının kültürel olarak geri olmasından, dindar olmasından değil, tıpkı Türkiye’deki gibi örgütsüz olmasından yenildi. Egemenler savaş, darbe ve mezhepçilik kartlarını oynarken, Ortadoğu işçilerini birleştirecek ve devrimin süreklileşmesine yardım edecek devrimci partiler yoktu. Muhalefet hareketlerinin liderliği kaçınılmaz olarak en hazır ve örgütlü durumdaki İslamî liderliklere kaldı. İslamcı hareketlerin burjuva liderlikleri devrimlerin devam etmesinden yana değil, kendilerinin egemen sınıflarla uzlaşarak yönetmesinden yana tutum aldı.

Arap Devrimleri sadece politik iktidarın devrilmesiyle sınırlı kaldığı için, Ortadoğu’nun kapitalistlerini mülksüzleştirmeye yönelmediği için ilk hamleleri sonrası yenildiler.

Ortadoğu’da devrim gibi karşıdevrim de bu toplumların “kendine özgü”, “kültürel ve dinî hassasiyetlerinden” değil sınıf mücadelesinin değişmez yasalarından kaynaklanıyor.

Yenilen devrimlerden çıkan ders

Bizler, Ortadoğu’ya baktığımızda, emperyalizmin başlıca sorumlusu olduğu geri kalmışlık ve barbarlığı değil dipten gelen özgürlük isteğini görüyoruz. DSİP bu yüzden Arap Baharı’nı destekledi. Batı ve Doğu emperyalizminin bölgeyi kana bulamasına, Mısır’da darbeye ve Suriye’de Esad rejiminin katliamlarına karşı çıktı.

Bugün olan biten bütün trajik olayların sorumlularından biri de Arap Baharı’nı “emperyalizmin oyunu” olarak gösteren sol etiketli ulusalcılar ve milliyetçilerdir. Dün Esad rejimini savunmak adına BM’nin Suriye’ye müdahalesine karşı çıkanlar, bugün IŞİD’e karşı ABD ve NATO bombardımanını savunuyor. “Gördünüz mü Müslümanlar böyle barbar” deyip milyonlarca emekçiyi egemen sınıfların örgütü IŞİD ile eşitliyor. Bu ilericilik falan değil, küresel kapitalizmin saldırgan ideolojilerinden biri olan “medeniyetler çatışması”na oynamaktır.

Arap Baharı, düzenin yerleşik güçleri tarafından bastırılmış olabilir. Ancak diktatörleri deviren ve dünyaya umut veren Arap işçileri bu deneyden ders çıkartacak, ikinci bir ayaklanmada işler eskisi gibi olmayacak. Hepimiz açısından ortak bir sonuç ise, mücadele ettiğimiz her ülkede devrimci partiler inşa etmek ve bu partileri işçi sınıfı içinde kökleştirmek.


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası