Hasret Saygı ve Ozan Tekin, Esad ve IŞİD’in şiddetinden kaçmak zorunda kalan mültecilerle dayanışmanın gerekliliğini yazdı...

Suriye’de Esad’ın bombardımanları ve iç savaş, Rojava’da IŞİD’in saldırıları, Irak’ta IŞİD’in ilerleyişi ve karşılığında ABD bombardımanı ile Ortadoğu halkları bir kez daha savaşla boğuşuyor. Suriyelilerden sonra Rojava’da yaşayan Kürtler de Türkiye’ye göçüyor. Savaş derinleştiği takdirde Irak’tan da birçok insanın gelmesi söz konusu.

Bu ortamda, mülksüzleştirilen ve itibarsızlaştırılan aileler, hayatlarını idame ettirebilecekleri tüm koşullar ortadan kalkınca göç etmeye zorlanıyorlar.

Meltem Oral

Geçen hafta İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılıp bağımsız bir devlet olup olmayacağına dair bir referandum gerçekleştirildi. İskoçya’daki halk oylamasından hemen bir gün sonraysa İspanya’nın özerk Katalonya bölgesindeki yönetim parlamentosu 9 Kasım’da bağımsızlık referandumu yapılmasına dair yerel bir yasayı kabul etti.

İskoçya referandumu, ulusal sorun ve bağımsızlık meselesini tartışmak, ulusların kendi kaderini tayin hakkının önemini hatırlatmak açısından iyi bir vesileydi. Maalesef bizde İskoçya’nın bağımsızlığı hususu, daha çok bir sosyal medya mezesi olarak gündeme geldi. Gene de Türkiye’de İskoçya’nın bağımsızlığına desteğin yoğun olduğunu söylemek mümkün. İnsan şu soruyu sormadan edemiyor: Ya Kürdistan’ın bağımsızlığı?

Bugün savaş, mezhep çatışması, darbe ve katliamlarla anılan Ortadoğu’da üç yıl önce yaşanan ayaklanmalar ve devrimler, dünyanın işçilerine ve ezilenlerine umut olmuştu. Onlarca yıldır baskıyla yöneten ve Batı emperyalizminin kuklası olan diktatörleri deviren devrimler, egemen sınıfın şiddetiyle yerlerini karşı devrimin atağına bıraktı. Arap Baharı’nın yenilmesinin bedelini Filistinliler, Suriyeliler, Rojavalılar ve Iraklılar ödüyor.

Türkiye’de Ortadoğu hakkındaki egemen fikirler, Kemalist eğitim sistemi ve egemen medya tarafından şekillendirilmiştir.

Okullarda öğrencilere Arapların sırtımızdan hançerleyen hainler olduğu öğretilir. Geçen yüzyılın başında, Osmanlı İmparatorluğu tarihe karışırken hakimiyeti altındaki birçok halk gibi onlar da ayaklandığı için.

Bugün Araplara karşı ırkçı ve ayrımcı bakış açısının merkezinde kendini diğer tüm halklardan üstün gören Türk milliyetçiliği var. Bu, Türk burjuvazisinin dünya görüşüdür.

2008 - İran

12 Haziran: Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ertesinde protesto gösterileri başladı. Seçimlere hile karıştırıldığını ileri süren muhalefetin büyük protesto gösterilerine rejim sertçe saldırdı ve ayaklanma ezildi.

2010 - Tunus

17 Aralık: Genç bir seyyar satıcı Muhammed Buazizi, zabıtanın mallarına el koyması üzerine kendini yaktı. Bunun üzerine Tunus’ta hayat pahalılığı ve işsizliğe karşı ayaklanma başladı.

Roni Margulies

Çok zor bir konu değil gibi sanki. En azından, olmaması gerek.

Amerika dünyanın çeşitli yerlerini bombalama hakkına sahip midir?

Bombaladığı zaman, niye bombalar? Atlas Okyanusu’nda sivilce kadar bir ada; Ortadoğu’da veya Balkanlar’da küçük bir ülke; Asya’nın tam göbeğinde geri, yoksul, dağlık bir memleket... Bunlar Amerika’nın nesini tehdit ediyor? Amerika için nasıl bir tehlike oluşturuyor da, dünyanın bir ucundan kalkıp öbür ucunda bir yeri bombalama ihtiyacı duyuyor Amerika?

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un daveti üzerine New York’ta iklim zirvesinde buluşacak olan dünya liderleri, 20-21 Eylül’de tüm dünyada protesto edildi. Başta New York’taki eylem olmak üzere yüz binlerce insan harekete geçti, 160 ülkede 3000 noktada eylemler yapıldı.

İstanbul’da Küresel Eylem Grubu’nun (KEG) çağrısıyla gerçekleşen kalabalık ve coşkulu eylem, iklim değişimine karşı mücadeleyi kapitalizme karşı mücadeleye bağlaması açısından da çok önemliydi.

Arife Köse Meclis’in gündemine gelecek olan tezkere hakkında yazdı...

Bir yandan İslam Devleti’ne karşı “terörle mücadele” adı altında kurulan ABD önderliğindeki NATO ittifakı ve Türkiye’nin bu ittifaka nasıl dâhil olacağı tartışılırken, diğer yandan hükümet meclis açılır açılmaz ilk iş olarak Irak ve Suriye tezkerelerinin süresini yeniden uzatmaya hazırlanıyor.

AKP iktidarı döneminde gündeme gelen ilk tezkere 1 Mart tezkeresi olarak bilinen ve ABD’nin Türkiye üzerinden Irak’a girmesini sağlayacak olan tezkereydi. Savaş karşıtları 1 Mart 2003’te Ankara’ya yürüyerek tezkerenin meclisten geçmesini engelledi.

20 Mart 2003’te onaylanan ikinci tezkere ise, ABD’nin Türkiye toprakları üzerinden Irak’a girmesine ilişkin bir madde içermiyor, ancak ABD uçaklarının Irak’ı bombalamak için Türkiye hava sahasını kullanmasına izin veriyordu.

AKP’nin eski lideri Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı seçildikten sonra müjdeyi vermişti: artık yeni bir Türkiye vardı. Erdoğan’ın geçen hafta patronlar kulübü TÜSİAD’ın toplantısına katılması, bu Yeni Türkiye’yi en kestirmeden anlatan gelişme oldu.

AKP iktidarının başından beri Erdoğan ile TÜSİAD’ın arasının pek iyi olmadığı, bazen yükselse bazen alçalsa da, her daim bir gerilim olduğu malum. Erdoğan en son üç sene önce katılmıştı TÜSİAD toplantısına. O tarihten itibaren neredeyse ambargo uyguluyordu. Hele son bir sene içinde Gezi ve ardından 17 Aralık sürecinde TÜSİAD ve Koç ile Boyner gibi etkili TÜSİAD üyeleri Erdoğan’ın doğrudan hedefi olmuştu.

Birleşmiş Milletler’in yapacağı iklim zirvesi öncesi, dünyanın 160 ayrı ülkesinde üç binden fazla protesto eylemi gerçekleştirildi. Daha önceki 19 zirvede hiçbir somut adım atmayan dünya liderleri ile iklim değişikliğine sebep olan şirketlere karşı 600 bin kişi bu haftasonu sokaklardaydı. Avustralya’dan Fransa’ya, Hindistan’dan ABD’ye her yerde iklim aktivistleri “Laf değil eylem” dedi.

Türkiye’de Küresel Eylem Grubu (KEG) haftasonu bir karşı zirve düzenledi. Etkinlikte yerel hareketlerin iklim değişikliğiyle ilgili mücadeleleri ve BM zirvesinden talep edilenler tartışıldı.

Onur Devrim Üçbaş İskoçya’daki referandum hakkında yazdı...

İskoçya’da 18 Eylül’de yapılan bağımsızlık referandumundan %55 ‘hayır’, %45 ‘evet’ oyu çıktı. İskoçya, Birleşik Krallık’ın bir parçası olmaya devam edecek. Katılım oranının %85’e ulaştığı seçimlerde İskoçya Ulusal Partisi (SNP) dışındaki bütün ana akım partiler bağımsızlığa karşı çıktı. Birleşik Krallık’ın parçalanmasının ülkeyi zayıflatacağını anlatan İngiliz egemen sınıfı muazzam bir korku atmosferi oluşturarak bağımsızlığı engellemeye çalıştı. Patronların bağımsızlık durumunda yatırımların azalacağını söylemesine, medyanın çok büyük oranda bağımsızlığa karşı çıkmasına rağmen alınan bu yüksek ‘evet’ oyu milliyetçi bir tutumdan ziyade, kemer sıkma politikalarına olan bir karşı çıkışa işaret ediyor.

Can Irmak Özinanır marksist emperyalizm teorisi kullanılmadan günümüzün açıklanamayacağını anlatıyor...

1980’lerle başlayan ve 1990’larda ayyuka çıkan genel propagandaya göre artık dünyayı anlamak ve anlamlandırmak için büyük anlatılara (yani Marksizm gibi teorilere) ihtiyaç yoktu. Bu anlayış solda da yankısını buldu. Dünyada pek çok solcu emperyalizm kavramını modası geçmiş bir kavram olarak bir kenara bırakıyordu. Antonio Negri ve Michael Hardt tarafından yazılan İmparatorluk kitabı ulus-devletlerin ve onlara bağlı olarak emperyalizmin sona erdiğini anlatıyor, farklı mücadele yöntemleri öneriyordu. Oysa 1990’lar ABD’nin Irak Savaşı ile açılmıştı, ardından “insanî müdahale” tezleri ile NATO, Yugoslavya’yı bombaladı. ABD’de 2001’in 11 Eylül’ünde Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırılar sonrası ise emperyalizmin hiç de geçmişte kalmış bir hayalet olmadığı ortaya çıktı. ABD ve müttefiklerinin “teröre karşı savaş” gerekçesiyle başlattığı Afganistan ve Irak savaşlarında bir milyondan fazla insan hayatını kaybetti.

Faruk Sevim

Eğitim emekçileri 24 Eylül’de sosyal ve ekonomik koşullarının düzeltilmesi, özlük haklarının iyileştirilmesi, ayrımcılık yapılmaması ve diğer bir dizi sorunun çözümü için greve gidecek. Sekiz yüz elli bini öğretmen, bir milyon yetmiş bin kamu emekçisinin çalıştığı eğitim sistemindeki sorunlar yıllardır birikti ve içinden çıkılmaz hale geldi.

Bugüne kadar eğitimde esnek çalışma, performans değerlendirme, zorunlu rotasyon, sözlü sınav uygulamaları ile iş güvencesi doğrudan hedef haline getirildi. Erken emeklilik, yeni personel almama, taşeronlaştırma, geçici personel çalıştırma, ücretli öğretmenlik ve benzeri uygulamalarla güvencesiz istihdamda tam bir patlama oldu. Yetmiş bin öğretmen “ücretli öğretmen” adı altında kadrosuz, güvencesiz, düşük ücretlerle devlet okullarında çalıştırılmakta. Yine pek çok okul, sigortasız insanları hizmetli olarak çalıştırıyor.

Çağla Oflas metal işçilerinin toplu sözleşme mücadelesini ve Türk Metal’in işçilere ihanetini yazdı...

Yüz binlerce metal işçisini ilgilendiren 2014-2016 MESS grup toplu sözleşme süreci devam ederken, metal işçilerinden Türk Metal Sendikası’nın TİS (toplu iş sözleşmesi) taslağına tepkiler yükseliyor.

BELTAŞ işçilerinin 60 gündür devam eden direnişi kazanımla sona erdi. Beşiktaş Belediyesi’ne taleplerini kabul ettiren işçiler, toplu iş sözleşmesinin de imzalanmasını sağlayarak sendikal haklarını kazandı. BELTAŞ işçilerinin zaferi taşeronlaştırmaya karşı mücadele eden tüm işçilere örnek olacak.

CHP’li Beşiktaş Belediyesi’ne bağlı BELTAŞ A.Ş’de çalışan işçiler, toplu iş sözleşmesi öncesinde işten atılmışlardı. Önce direnişe, sonra greve çıkan 239 işçi, mücadelenin 60. gününün sonunda taleplerini kabul ettirdi. Genel-İş’te örgütlü BELTAŞ işçilerinin temsilcileri ile CHP’li Beşiktaş Belediye yönetiminin temsilcileri bir toplantı yaptı. Toplantının sonucu işten çıkarılan işçilerin geri alınması oldu ve toplu iş sözleşmesi imzalandı. Belediye hizmetlerinin taşeron şirkete verilmeyeceğine ve ihalenin üç ay sonra yeniden BELTAŞ ile imzalanacağına dair Belediye Başkanı Murat Hazinedar ile protokol imzalandı. İmzalanan toplu iş sözleşmesiyle işçilere iş güvencesi ve sendikal örgütlenme hakkı tanındığı bildirildi.

Volkan Akyıldırım

“İşçinin ulusu ne Fransız, ne İngiliz, ne de Alman’dır; Çalışmadır, ücret köleliğidir, kişinin kendini satmasıdır. Hükümeti ne Fransız ne İngiliz ne de Alman’dır, sermayedir. Onun esas atmosferi ne Fransız ne İngiliz ne de Alman toprağıdır, yeryüzünün birkaç santim altıdır.”

Geçen haftasonu dünya tarihinin en büyük iklim gösterisini küresel olarak gerçekleştirdik. Isınmanın ve iklim değişikliğinin başlıca sorumlularından biri olan ABD’de 500 bin insan, kendi hükümetlerini ve diğer hükümetleri sertçe uyardı. İstanbul’daki büyük yürüyüşün de içinde bulunduğu üç bin protesto gösterisine 600 bin kişi katıldı.

Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası