SİNEMA - Okuyucu: Bir SS’e Aşık Olmak
Film genç lise öğrenci olan Michael’ın kendinden yaşça büyük Hanna’yla olan ilişkisiyle başlıyor. Sevişerek ve Hanna’ya kitap okuyarak günlerini geçiren Michael, Hanna’nın aniden ortadan kaybolmasını anlam veremiyor. 20’li yaşlarda hukuk öğrencisiyken izlemeye gittiği davada sanıkların arasında Hanna’yı gören Michael onun 300 kişinin ölümünden sorumlu olan bir SS olduğunu öğreniyor. 40’lı yaşlarda Hanna’yı unutamamış olan Michael onunla tekrar yüzleşmeye karar veriyor.
Film üzerine yapılan tartışmalar ağırlıklı olarak Hanna karakterinin insancıllığı üzerine odaklanıyor. Okuma yazma bilmediği için sürekli bir korunma halinde olan, zayıf, hayatta kalmak için elinden geleni yapan bir çeşit saf cehaletle hareket ettiğini gördüğümüz Hanna kamptaki çalışmalara katılmış ve ölümlere sebebiyet vermiş olsa bile, film onun mahkemede okuma yazma bilmediğini söylemektense bütün suçu üstüne almış olmasına odaklanıyor. Bunun yanısıra Hanna’nın aslında ırkçı, faşist düşünceleri olmayan, sadece bir ödev bilinciyle davranarak soykırıma iştirak ettiğini ortaya koyuyor.
Yönetmenin 300 kişinin yanarak öldüğü sahneyi, Hanna karakterine karşı seyirci sempatisini kaybetmemek için filme koymadığını açıklamasıyla alevlenen tartışma, filmin bir diğer çatışmasını göz ardı etmemize yol açıyor: insanların ölümüne göz yuman biri, kampta seçtiği insanları gaz odasına gönderen biri, soykırıma katılan biri aynı zamanda nasıl bir sevgili olur. Pek çok hayat kurtarmış bir doktor, bir biliminsanı, özverili bir öğretmen, dürüstlüğüyle nam salmış bir yargıcın bir insanlık suçuna karışması ya da en azından göz yumması üzerine ortaya çıkan tezatlık sinema için oldukça verimli bir alan. En çok da bu insanların vicdanlarıyla yalnız kaldıkları anlar filmlerin vazgeçilmez sahneleri oluyor.
Orhan Göztepe