Neden iş-iklim-adalet?
Savaşa, yeni-liberal politikalara, iklim değişikliğine ve ırkçılığa karşı kampanyalarda mücadele eden aktivistler şimdi yeni bir kampanyaya hazırlanıyor: İş-İklim-Adalet.
Kasım 1999'da ABD'nin Seattle kentinde Dünya Ticaret Örgütü'nün anti-kapitalistler, sendikalar, sosyal hareketler tarafından engellenmesi bir dönüm noktasıydı. Küresel sermaye 1970'lerin ortasından itibaren tüm dünyaya özelleştirme politikasını dayatmıştı. Kamu sektörü şirketlere kâr alanı olarak açılırken, 6,5 milyar insanın hayatı piyasa ekonomisinin insafına terk edilmişti. Küresel kapitalizmin mağdurları Seattle'da yan yana gelerek artık yeter dedi.
Seattle'dan yükselen çığlık dünyanın tüm sokaklarına yayıldı. Küresel eylemler başladı. Dünya Ticaret Örgütü protestolarını IMF, Dünya Bankası, Dünya Ekonomik Forumu ve G8 zirvelerinin basılması takip etti. Dünya Sosyal Forumu dört kıtada birden tüm ezilenleri ve sosyal hareketleri birleşti- rerek ayağa kalktı.
Milyonlarca insanın desteğini kazanan küresel eylemleri gerçekleştiren aktivistler bu gelişmeler üzerine mücadele stratejisini değiştirdi. "Küresel düşün, yerel davran" dendi. Tüm ülkelerde kampanyalar ve sosyal hareketler inşa edilmeye başlandı.
11 Eylül 2001'de İkiz Kuleler'e yönelik saldırının ardından Bush, Amerika'nın dünyanın yoksullarına açtığı savaşı ilan etti. Antikapitalist hareket hızla savaş karşıtı harekete dönüştü. Afganistan işgal edildi. Irak hedef haline getirildi. Afganistan'ın işgalinden ders çıkartan küresel savaş karşıtı hareket, Irak savaşına karşı kampanyaya başladı. İlk kez bir savaş gerçekleşmeden engellenmek istendi. 2003'te Irak'ın işgal edilmesine karşı milyonlarca insan sokağa çıktı ve işgal boyunca oradan hiç ayrılmadı.
DSİP, Seattle'ı doğru okudu. Hemen küresel direnişin bir parçası oldu. IMF'ye, Dünya Bankası'na, G8'e karşı ilk antikapitalist kampanyaları başlattık. 11 Eylül'den hemen sonra Savaşa Hayır Platformu'nu kurduk. Aralıksız kam- panya yürüterek tüm savaş karşıtlarını birleştirdik. 1 Mart 2003'te meclise sunulan Irak savaşına giriş tezkeresi bu hareket tarafından durduruldu. Türkiye'nin tek savaş ve işgal karşıtı kampanya örgütlenmesi Küresel BAK bu mücadeleden doğdu. Küresel BAK sadece Bush'un politikalarına karşı binlerce insanı birleştirmekle kalmadı. Türkiye'deki muhalefet biçimlerini de değiştirdi. Kapitalizmin yarattığı sorunlara karşı kampanyaların doğmasını ve güçlenmesini sağladı.
Tüm bu dönem boyunca dünya ekonomisi yavaş da olsa büyüyordu. ABD ve Avrupa ekonomilerinin büyümesi devam ediyordu. Bu süreç boyunca kapitalizmin mağdurlarını ayağa kalkmasını sağlamaya ve birleştirmeye çalıştık. On binlerce örgütsüz muhalif eylemlerimize katıldı.
Ve birlikte yıkma çağrısı yaptığımız küresel kapitalizm geçen yılın Eylül'ünde derin bir krize girdi. Finans sektöründeki kriz, sanayi sektörüne sıçradı. Devasa şirketler iflas etmeye başladı. O ana kadar devletin ekonomi üzerinde herhangi bir denetimi olmaması gerektiğini vaaz eden hükümetler bir anda korumacı kesildi. İflas eden şirketler piyasanın insafına bırakılmadı, kurtarıldı. Ancak açlık, yoksulluk, savaş ve baskı altındaki milyonlarca insanı kurtaran yoktu.
Artık tüm dünyada istikrasızlık ve belirsizlik hakim. Tüm ülkelerde yeni bir politizasyon süreci başladı. Herkes Karl Marx'ı hatırladı. Kapitalistlerin krize yanıtı işten çıkarmalar, ücretleri düşürme ve hakları gasp etmek oldu. Bu saldırı olanca hızıyla sürüyor ve kriz derinleştikçe daha da artacak. Avrupa kıtasında uzun bir aradan sonra grev hareketi ve işyeri işgalleri başladı. Yunanistan'da ve Fransa'da liseli ve üniversiteli öğrenciler okullarını işgal etti.
Kapitalizmin krizi 1930'lardaki Büyük Bunalım'la karşılaştırılıyor. 1930'lar kitlesel işsizlik, açlık, silahlanma, faşizm, sosyal patlamalarla tarihe geçti.
Troçki 1938'de kriz dönemini şöyle değerlendirmişti: "İnsanlığın tarihsel bunalımı devrimci önderliğin bunalımına indirgenmiştir."
Milyonlarca insan radikalleşmişti. Troçki, işsiz kalan, aç kalan milyonlarca insanın ekonomik talepleriyle siyasal talepleri birleştirmeyi önerdi. Devrimciler reformlar için mücadele etmeliydi. Kriz içerisindeki kapitalizmin işsizlere iş, açlara aş vermesi mümkün değildi. En basit reformların gerçekleşmesi bile bir devrim sorunu haline gelecekti.
Troçki, bu politikaya Geçiş Talepleri adını verdi. 1917 Ekim Devrimi'nin derslerinden yola çıkarak bu düşünceye ulaştı. 1917'nin başında işçi sınıfı ve yoksullar üç yıldır süren savaştan dolayı açlıkla karşı karşıyaydı. Bolşevikler ekmek talep etti. Emperyalist savaşın cephelerine emekçi çocukları sürüldü. Bolşevikler barış talep etti. Rusya'da demokrasi yoktu, baskı rejimi vardı, uluslar, dinsel topluluklar ve azınlıklar eziliyordu. Bolşevikler özgürlük talep etti. Bu talepleri yerine getirebilecek işçi sınıfından başka bir güç yoktu, o güç de 1917'nin Ekim'inde iktidara geldi. Ekmek-barış-özgürlük sloganı yeni bir topluma geçişi sağladı.
Bugün çifte bir kriz yaşıyoruz. Kapitalizm iflas etti. Kapitalizmin sanayileşme politikaları sonucu iklim değişikliği gerçekleşiyor. Milyonlarca insan ise işsiz, aç, baskı altında. En önemli kaynaklar silahlanmaya aktarılıyor ve bir 3. Dünya Savaşı'nın koşulları hızla hazırlanıyor.
Milyonlarca işsiz için iş istiyoruz. Şirketleri kurtaran hükümetlere karşı tüm canlı yaşamını savunuyoruz, iklim diyoruz. Milyonlarca insanın açlık, yoksulluk, ayrımcılık, baskı, savaş ve işgal altında yaşamasına karşı çıkıyoruz. Adalet istiyoruz.
Ayrı ayrı yürüyen kampanyalar, sosyal hareketler ve aktivistler güçlerini iş-iklim-adalet için birleştirmeli. Hem yaşam koşullarımızı iyileştirmek, hem de yeni bir dünya yaratmak için.