Ekim’in Savunusu, John Rees,
Sosyalist İşçi Yayınları, 2009 Mayıs
1989-1991 yıllarında önce Doğu Bloku rejimleri, arkasından SSCB yıkıldı. Bu çöküş, sosyalistlerin yanıtlaması gereken çok sayıda soru üretti. Bu soruların yanıtlanması kaçınılmazdı, zira SSCB daha çökmeden sağdan şiddetli bir ideolojik saldırı başladı. “SSCB yıkıldığına göre, sosyalizm kapitalizm karşısında tarihsel mağlubiyetini ilan etmiş oluyordu.” SSCB’yi bir çeşit sosyalizm olarak algılayan bütün sol akımlar, çöküşle birlikte ideolojik ve politik bir çöküş yaşadılar. Çünkü, eğer gerçekten de SSCB eksiklerine rağmen sosyalist bir rejimse, işte, bütün Doğu Bloku ülkeleriyle birlikte yıkılmıştı.
Sol saflar, SSCB’nin sosyalist olamayabileceğini bir an bile düşünmeden, sosyalizmin yenilgisinin nedenlerini araştırmaya başladılar ve bu arayış küresel bir tartışmayla birlikte gerçekleşti. Neden arayışı yerini hızla sorumlu arayışına bıraktı. Stalin’in berbat bir diktatör olduğu konusunda bir görüş birliği oluşmuştu oluşmasına da, Stalin rejimine nasıl varılmıştı? Akla ışık hızıyla Lenin geldi. Lenin deyince de Ekim devrimi.
Kısa ama kesinlikle bilimsel olmayan bir tartışmanın üzerinden Lenin ve Ekim devrimi stalinizmin sorumlusu olarak görüldü. Tesadüfî olmayan bir şekilde aynı dönem, küreselleşme tartışmalarının da soldan sendikalara ve merkez medyaya kadar tüm alanlarda tartışılmaya başladı.
İşte bu ay basılan John Rees’in Ekim’in Savunusu broşürü, henüz bu tartışmalar yapılırken Lenin’i ve Ekim devrimini savunan, stalinizmin leninizmle hiçbir ilgisi olmadığını anlatan bir broşür.
John Rees bir yandan 1917 Ekim devrimine yönelik saldırıların temelsizliğini ortaya koyar, Ekim’in bir işçi devrimi olduğunu anlatırken, bir yandan da devrimin tek ülkede sıkışmasıyla, işçilerin iç savaşta imha olmasıyla, sanayinin çöküşü ve Kızıl Ordu’nun yükselişinin bir süre sonra sınıflar mücadelesini belirlemesiyle bolşevizmin gerilediğini anlatıyor. NEP, Kronstad, İç Savaş, Kızıl Terör, 1917 devrimi ve demokrasi, enternasyonalizm, çoğulculuk, işçi sınıfı sovyetlerinin geçirdiği dönüşüm gibi çok sayıda başlık, broşürde tartışılıyor.
1990’lı yıllarda Ekim devrimine yönelik saldırların yeni olmadığını, bu tür eleştirilerin Ekim devrimi günlerinde de sosyal demokratlardan dünya burjuvalarına, anarşistlerden liberallere kadar bir dizi cepheden üretildiğini anlatıyor.
Ekim’in Savunusu, bugün de önemini koruyor. Bugün de 1989-1991’de ne olduğunu açıklayabilmeliyiz. Stalinizmin Rus işçilerinin tüm devrimci mirasını yağmalayarak ve marksizmi çarpıtarak nasıl yükseldiğini ve basbayağı devlet kapitalisti bir toplumsal yapının sosyalizm olduğu yanılgısının ağırlığı altında ezilen geçmiş kuşak devrimcilerinin kendilerini aklamak için marksizme saldırdığını kavrayabilirsek, Ekim’i savunmanın önemi bir kez daha açığa çıkar.
Rıfat Solmaz
SİNEMA - DVD - Savaştan kim kârlı çıkar?
Amerika’nın Irak’taki askeri gücünü Afganistan’a doğru kaydırmaya hazırlandığı günlerde tam olarak kazanılamayan bir savaştan kimin kârlı çıktığı sorusu insanın aklına takılıyor. İşgalin 6. yılı geride kalmışken Irak savaşı üzerine yapılmış belgesellerden ‘Satılık Irak’ı hatırlamak belki de hangi şirketlerin, ne şekilde bu işgalden kâr sağladıklarını göz önüne getirmek için önemli görünüyor. ‘Satılık Irak’ internet üzerinden ücretsiz olarak seyredilebiliyor.
Belgesel özellikle 4 şirket üzerine kurulmuş, kiralık koruma hizmeti veren Blackwater, kiralık çevirmen ve sorgu elemanı hizmeti veren Titan ve Caci, son olarak da yakıt, inşaat ve lojistik hizmetlerinde çalışan Halliburton. Şirketlerin tümü seçim kampanyalarına yaptıkları milyon dolarlık yardımlar gibi sıkı lobi faaliyetleri sayesinde Irak’taki konumlarını öncelikle sağlama alıyorlar. Sonra da bir şirket nasıl kâr etmeyi sağlıyorsa o şekilde çalışmaya devam ediyorlar.
Belgesel bu dört şirketi tek tek mercek altına alarak aslında yaptıkları anlaşmalara uymayarak para kazandıklarının kanıtlarını sunuyor. Blackwater korumaların eksik teşhizat ve yetersiz bilgiyle ölmelerine sebep oluyor. Titan ve Caci kalifiye olmayan çevirmenlerle bilgi alınmasını imkansız hale getiriyor ve toparlama sorgu elemanlarıyla Ebu Garip gibi skandallara imza atıyor. Halliburton boş tırlarını koruma olmaksızın Irak’ta oradan oraya yolluyor, ucuza gelmesi için Pakistan ve Çin’den getirdiği şöförlerin hayatını tehlikeye sokuyor. İşin sonunda ölen bir kaç Amerikalı örtbas edilerek görev tamamlanıyor. Şirketlerin varolmayan kitle imha silahlarını nasıl olsa bulamayacakları için zaten bilgi toplamaya ihtiyacı yok. Onların ihtiyacı para kazanmaya devam edecekleri yeni savaş pazarları bulmak. Bu konuda çalışmaya devam ediyorlar.
Orhan Göztepe