Av. Eren Keskin
Türkiye’de resmi ideoloji ya da bilinen ismiyle Kemalizm iflas etmiştir. Kemalizm’in toplumsal sorunlara yönelik “çözümsüzlük politikaları” yenilgiye uğramıştır. Bu nedenle de Kemalizm’in yeni “ilah” ve “ilahelere” ihtiyacı vardır. İşte Türkan Saylan’ın cenazesinde yaşananlar, O’na yaşamının büyük bir bölümünde gösterilmeyen ilginin birden bir patlama noktasına gelmesi bana bunu düşündürdü. Evet, Türkan Saylan artık Kemalizm’in yeni “ilahe”sidir.
Saylan’ın dünya görüşü ile dünya görüşlerimiz çok farklı. Ancak, kendisinin inandığı düşünceler doğrultusunda ilkeli ve kararlı bir insan olduğuna inanıyorum. O ve kurmuş olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD)’nin İttihattı Terakki den bu yana kalan “Türkleştirme” politikasının kararlı savunucularıydılar.
2005 yılında Vatan gazetesinde yaptığım bir söyleşide “Baba beni okula gönder” gibi kampanyaların, aslında “sömürgeci” kampanyalar olduklarını belirtmiştim. Hala aynı düşüncedeyim.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açıklamaları bir yandan, PKK yöneticisi Murat Karayılan’ın açıklamaları diğer yandan, Kürt sorununda savaş politikası dışında bir yaklaşımın güç kazandığını kanıtlıyor.
Süreç, kimsenin beklemediği kadar hızla ilerliyor. Abdullah Gül, Suriye ziyareti sırasında, “Bu meselelere ne derseniz deyin, Güneydoğu meselesi deyin, Kürt meselesi deyin, terör deyin, ne derseniz deyin, çözüme gitmek durumundayız. Bir noktada sadece hükümetin sorumluluğu değil, siyasi partilerin sorumluluğu değil, entelektüellerin de sorumluluğu var. Ama bütün bu şeylerde ben çok ümitliyim. 10 yıldır devlet sisteminin içindeyim. Hiçbir dönemde olmadığı kadar, sivil, asker, tüm kesimler, ortak anlayış, işbirliği ve koordinasyon içinde” demişti. 

Sağlık Bakanlığı yeni bir yasa tasarısıyla sağlık emekçilerine tam gün çalışma zorunluluğu getirmek istiyor. Yasa doktorlara tam gün çalışma zorunluluğunun yanı sıra, üniversitelerde kısmi çalışma olanağını da ellerinden alıyor. Kamu hastaneleri özerkleşirken birer işletme mantığıyla çalışacak. Sağlık çalışanları iş güvencelerini kaybedecekler ve düşük ücretle çalışacaklar. Özel hastanelerle kamu arasında seçim yapmak zorunda kalacaklar. Tıp fakültesi hastaneleri araştırma görevleri yerine gelire ve performansa odaklanacak.

İşçi hareketi ayağa kalkıyor
Türkiye'nin bir dört bir yanından haksızlığa, sömürüye, sendikasızlaştırmaya, işten çıkarmalara karşı direniş haberleri geliyor. Türk-İş üyesi işçiler ayakta. Eğitim-Sen Ankara'ya yürüyor. Sendikasız işçiler ise işyeri işgali, oturma eylemleri ve iş bırakmalarla hakkını istiyor. Geçen yılın Eylül'ünde küresel kapitalizmin krizi patlak verdiğinden bu yana işçi hareketinde mücadeleci bir eğilimin öne çıktığı söylenebilir.
Dünyayla karşılaştırıldığında Türkiye'de krize karşı henüz kitlesel bir tepkinin açığa çıkmadığı söylenebilir. Henüz kitlesel bir tepki yok. Emekçiler politik olarak bölünmüş durumda. Sendikalar rekabet halinde. Sendikalı işçi sayısı 3 milyonu buluyor, ancak 20 milyon üyesi olan Türkiye işçi sınıfının çoğunluğu hâlâ sendikasız. Bu etkenler yüzünden henüz bir karşı koyuş yok. Ancak işçi-memur-sözleşmeli adı ne olursa olsun işçi sınıfının bütün sektörlerinde hoşnutsuzluk, öfke ve mücadele eğilimi var.

KESK’LE DAYANIŞMAYA!
28 Mayıs günü, sabah 04.00’ten itibaren İzmir, Ankara, Van ve Manisa illerinde  Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun 35 yönetici ve üyesi gözaltına alındı. KESK Genel Merkezi jandarma ve polis tarafından basıldı. Yapılan aramalarda KESK’in kadın çalışmalarına ilişkin belgelere, sendika içi yazışmalara, Başbakanlık ve Çalışma Bakanlığıyla yapılan yazışmalara, takvimlere, dergilere ve kişisel fotoğraflara el konuldu.
Gözaltına alınanlar arasında KESK Kadın sekreteri Songül Morsümbül, Eğitim-Sen Kadın Sekreteri Gülçin İsbert, KESK eski Genel Sekreteri Abdurrahman Daşdemir, Eğitim-Sen eski Kadın Sekreteri Elif Akgül Ateş ve birçok şube yöneticisi vardı. KESK’e yönelik operasyon İzmir’de yoğunlaştı. İzmir Eğitim-Sen 1 ve 2 No’lu Şubelerinin yönetici ve üyesi 28 kişiden 14’ü tutuklandı. Yüksel Mutlu, Lami Özgen, Hasan Soysal, Hasan Umar, Abdurrahman Daşdemir, Aydın Güngörmez, Mehmet Hanifi Kuriş, Sakine Esenyılmaz, Nihat Keni, Haydar Demir, Mustafa Beyazbal, Harun Gündeş, Şermin Güneş ve Elif Akgül Ateş şimdi hapiste.

Roni Margulies
Bir babanın, çocukları için neyi, nasıl, niye, neler hissettiğini ancak zihinsel bir düzeyde tahmin edebiliyorum. Babam benim gibiydi çünkü, çocuk sahibi olmamalıydı. Ben ona benzemeye başladığım yaşa gelince, rakı masasında dost olduk. Ama baba olmayı beceremedi hiç. Bir babanın hisleri nelerdir, gözlemleyemedim dolayısıyla. Tahmin edebildim ancak. Tahmin başka, his başka.
Bir annenin oğlu için neler hissedebildiğini ise, çok doğrudan, çok yoğun, çok boğucu bir şekilde deneyimledim, iyi biliyorum.
Türkiye’de değil ama, dünya literatüründe “Yahudi anne” tiplemesi vardır. Bazen trajik, ama çok zaman komik edebiyata konu olmuşur, sayısız fıkranın kahramanıdır. Oğluna düşkünlüğü, oğlunun ulvi önemine duyduğu inancın sarsılmazlığı, oğluyla ilgili evhamlılığı akıl durdurucu düzeylere ulaşır.
Benim anneme kıyasla, literatürdeki bu Yahudi anne tipi solda sıfır kalır!

MARKSİZM 2009’da en çok yeni sol konuşuldu
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi tarafından düzenlenen Marksizm 2009 tartışma toplantıları dizisi 22-23-24 Mayıs günlerinde İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde gerçekleşti. 3 günde 17 ayrı toplantıda dünyanın ve Türkiye'nin sorunları ile sosyalizm konuşuldu. En yüksek katılımlı toplantı 'Kitlesel ve yeni bir sol' forumu oldu. Forumda DSİP Genel Başkanı Doğan Tarkan, Mor ve Ötesi'nden Kerem Kabadayı, ÖDP içindeki Özgürlükçü Sol Platform'dan Saruhan Oluç ve Seluloz-İş Sendikası avukatı Murat Özveri konuştu. Konuşmacıların ortak vurgusu geleneksel soldan ayrılan ve geniş kesimleri birleştiren bir siyasal odağın inşa edilmesinin gerekliliğiydi.

Muhip Tezcan
Kuzey Kore, ABD'nin Japonya'da kullandığı atom bombalarıyla eşit güce sahip nükleer başlıkları ve Japonya'yı vurabilecek menzilde roketleri deneyerek bir kez daha dünyayı ayağa kaldırdı.
Nükleer silahların dünya için çok büyük bir tehdit olduğu ve nükleer silahlanmanın son bulması gerektiği şüphesiz doğru, ancak büyük güçlerin bu olaya verdikleri tepkilerdeki ikiyüzlülük de dikkat çekici. Zira nükleer silahsızlanma söz konusu olduğunda ilk adım atması gereken ülkeler ABD ve Rusya. Ancak bu yönde hiçbir adım atmadıkları gibi, Kuzey Kore'ye ilk tepkileri verenler ve "sert önlemler almakla" tehdit edenler de bu ülkeler oluyor. Onlar açısından sorunun nükleer silah sorunu değil, bir çıkar çatışması olduğu açık. Zira aynı ABD, İsrail'in uluslararası anlaşmalara aykırı olduğu halde bulundurduğu nükleer silahlara ses etmiyor. Kendisi de dünyanın en büyük nükleer gücü ve her geçen gün kapasitesini arttırıyor. Ayrıca ABD, 2007'de Kuzey Kore'nin silahlanmasını durdurması karşılığı ülkeye yardım yapacağını açıklamış, bunun üzerine Kuzey Kore nükleer programını durdurma sözü vermişti. Ancak ABD yardım programını iptal edince ve diplomatik ilişkilere başlamayınca her şey başa döndü.

sosyalist isci 364Sosyalist İşçi - Eğitim-Sen Ankara’ya yürüyor Şimdi yola çıkma zamanıdır
KESK’İ DEĞİL SİLAHLARI SUSTURUN!
Eğitim-Sen 3-6 Haziran’da Ankara’ya yürüyor. “Toplu Sözleşme İçin Alanlardayız, Ankara’dayız” sloganıyla düzenlenecek yürüyüşün bir dizi talebi var. Eğitim işkolundaki tüm çalışanların iş güvenceli ve kadrolu çalışmasından, bilimsel ve kamusal eğitim hakkının garanti altına alınmasına, ek ders yönetmeliğinin yeniden düzenlenmesinden vergide adalete kadar bir dizi talep, toplu sözleşme için gerçekleşecek yürüyüşün sloganları arasında.
Geçtiğimiz haftalarda ilan edilen Eğitim-Sen yürüyüşünün önemi sadece bu talepleri savunmasına değil. Yürüyüş, KESK’e yönelik operasyonlarla da çakıştı.
Operasyonlar sonucunda gözaltına alınan on sekiz kamu çalışanı tutuklandı. Eğitim-Sen yürüyüşü dört koldan düzenleniyor ve bu kollar arasında Kürt emekçilerin yoğun olarak yaşadığı iller de var doğal olarak. Bu, 6 Haziran Ankara mitinginin ve öncesindeki yürüyüşlerin aynı zamanda barış yürüyüşü de olacağını gösteriyor.

Selim Işık
Türkiye ile Suriye ve Irak sınırındaki mayınların temizlenmesi geçen haftanın en hararetli tartışmasıydı. Dört tarafı düşmanlarla çevrili Türkiye'nin sınırları 984 bin 313 mayınla doldurulmuştu. Bunların yarısından fazlası 1956-1959 yılları arasında Suriye sınırına gömülmüştü. Bölgede yaşayan yüzlerce insan mayınlara bastı, kolunu, bacağını ya da hayatını kaybetti.
Şimdi Türkiye'nin önümüzdeki 5 yılda mayınları temizlemesi gerekiyor. 'Kim onları gömdüyse şimdi çıkarır' diye düşünmek doğaldır.
Dünyanın 4. büyük ordusuna sahip olan bir devletin nasıl gömdüyse öyle çıkarması ve bu utanca son vermesi beklenir. Ancak mayınları gömenler şimdi 'biz çıkartamıyoruz' diyor.

Volkan Akyıldırım
Darbeci örgütlenme Atatürkçü Düşünce Derneği miting yapmış, tiyatrocular yürümüş, 19 Mayıs'a denk gelen Türkan Saylan'ın cenazesi Ergenekon yanlısı bir gösteriye dönüşmüştü. Ergenekon korosu, soruşturmanın durdurulmasını ve darbecilerin özgür kalmasını istiyordu. Ergenekon operasyonunun 12. dalgasının yarattığı velvele bir anda çöktü ve gerçekler birer birer ortaya döküldü.
Sosyalist İşçi başından beri durumu doğru olarak tespit etti: Bu büyük bir yarılmaydı ve herkes bir tarafta duru- yordu. Ya darbecilerden yanasınız ya halktan ve demokrasiden yana. Saylan sever Kemalist solun "ne şeriat ne darbe" sözlerinin bir yalan olduğu açıkça görüldü. Onlar "şeriata" karşıydı, darbeyi açıkça destekleyenler gibi, ama arkadaşımız Hrant'ı arkasından vuran Ergenekoncu katillere karşı değillerdi. Katillere karşı suskun kalmayı tercih ettiler.

Doğan TARKAN
Darbeyi destekleyen “sol” kanat 27 Mayıs darbesini aklamak için yeni bir “açılım” buldu: 1974 Portekiz Devrimi.
İki darbeci yazar, CHP’den Bedri Baykam ve TKP’den Kemal Okuyan      27 Mayıs üzerine yazdıkları yazılarda darbenin devirdiği DP iktidarını “Hiçbir meşruiyeti kalmayan, halk düşmanı, gerici bir iktidar” (Kemal Okuyan) ve “27 Mayıs meşruiyetini tamamen kaybetmiş bir iktidara karşı yapılmıştı” (Bedri Baykam) diye tanımlayarak 27 Mayıs darbesini aklıyor. Kemal Okuyan “...devrimci dönüşümlerin bir yerinde mutlaka ‘27 Mayıscı’ bir damar olacak” diyerek daha da ileri gidiyor.

Şenol Karakaş
Bugünlerde Rosa Lüksemburg’un cesedinin yıllardır bir hastanenin morgunda olduğu ve mezardaki cesedin bir başkasına ait olduğu tartışılıyor.
Dönemin canilerinin Rosa Lüksemburg’un cesedinden bile kokrmuş olmaları muhtemel. Rosa Lüksemburg çünkü çağının en önemli devrimcisiydi. En önemli hatibi, en parlak ve üretken yazarıydı.
Ama hepsinden önemlisi en korkusuz devrimcisiydi.
Rosa Lüksemburg’un devrimci marksist geleneğe yaptığı katkılar neredeyse sınırsızdır. Daha lise yıllarında genç bir devrimciyken içine atıldığı işçi mücadelesinden bir kez bile kopmadan ölümüne kadar tarihin tekerleklerinin ezilenler lehine dönmesi için uğraştı.

Ekim’in Savunusu, John Rees,
Sosyalist İşçi Yayınları, 2009 Mayıs

1989-1991 yıllarında önce Doğu Bloku rejimleri, arkasından SSCB yıkıldı. Bu çöküş, sosyalistlerin yanıtlaması gereken çok sayıda soru üretti. Bu soruların yanıtlanması kaçınılmazdı, zira SSCB daha çökmeden sağdan şiddetli bir ideolojik saldırı başladı. “SSCB yıkıldığına göre, sosyalizm kapitalizm karşısında tarihsel mağlubiyetini ilan etmiş oluyordu.” SSCB’yi bir çeşit sosyalizm olarak algılayan bütün sol akımlar, çöküşle birlikte ideolojik ve politik bir çöküş yaşadılar. Çünkü, eğer gerçekten de SSCB eksiklerine rağmen sosyalist bir rejimse, işte, bütün Doğu Bloku ülkeleriyle birlikte yıkılmıştı.

Küresel BAK “Bölge halklarının düşmanı İncirlik Üssü kapatılsın” kampanyası çerçevesinde 28 Mayıs günü saat 12.00’da Galatasaray Lisesi önünde bir basın açıklaması yaptı. Küresel BAK adına basın açıklamasını yapan sanatçı aktivist Görkem Yeltan, “Bizler merak ediyoruz: Bakanlar Kurulu kararı 2009 yılı için de 1 yıl süre ile uzatıldı mı? Uzatılmadıysa, 1975 yılında ABD ile yapılan ikili anlaşmanın çok ötesinde işlevler üstlenen İncirlik Üssü, kamuoyu tarafından tam olarak bilinmeyen yükümlülükleri de getiren faaliyetini neye dayanarak sürdürmektedir? Bizler merak ediyoruz: Her yıl İncirlik Üssü’nü ABD’ye açan bu gizli kararname ile neyin pazarlığı yapılıyor?” sorularını sordu.

Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası