Darbeler cumhuriyeti
Son andıçın gösterdiği en önemli ve basit gerçek ordunun darbecilikten vazgeçmemiş olduğudur. İttihat ve Terakki'nin askeri kanadının iktidara el koymasından beri ordu kendisini bu ülkenin yegâne sahibi, kalan herkesi de cahil, geri kalmış ve güdülmesi gereken yığınlar olarak görüyor. Bu yüzden 1913'teki Bab-ı Alî baskınından beri bu ülke askeri darbelerle, muhtıralarla yönetiliyor.
Türkiye'de derin devlet denilen şey devletin içine sızmış bir takım çetelerden ibaret değildir. Bizzat kendisi çeteleşmiş bir devletin yeraltındaki kolunun adıdır derin devlet. Bu kol sürekli fırsat kollar. Uygun şartlar oluştuğunda yeterli görürse muhtıra verir, bunun yetmeyeceğini düşünürse de tankları sokağa çıkarır. Meclisi kuşatır, TRT'yi basar. Ve "derin devlet (bizzat Demirel'in sözleriyle) ordudur".
"Yetki kimde" tartışması
Andıçın hedefi ne? AKP ve Gülen Hareketi'ni "bitirmek". Bunun için köylerdeki imamlara kadar izleme ve fişleme yapılması ve bunların AKP iktidarıyla bağının kurulması öneriliyor. Yani hukukun koruması altındaki bir siyasi partiyi ve onun içinden çıkan hükümeti ortadan kaldırmak, görevini kısmen veya tamamen yapamaz hale getirmek için yasadışı planlar ve çalışmalar yapılıyor.
Bu askerî bir suç mudur? Kesinlikle hayır! Öyle olsaydı Askerî Ceza Kanunu'nda açıkça tanımlanmış olması gerekirdi ama tanımlanmamış. Oysa TCK'da bu suçun tanımı ve cezası belli. Demek ki bu konuda yargılama yetkisi askerî savcılıkta değil sivil savcılıktadır.
Ama Ergenekon savcıları andıçta imzası bulunan subayı ifade vermeye çağırdığında askerî bir savcı üşenmeden sivil savcılara gidip üç saat görüşüyor ve subayın ifadesi alınmaktan vazgeçiliyor. Sonra bizden askerî yargının bağımsızlığına güvenmemiz isteniyor. Sanık asker, savcı asker, savcının sicil amiri asker, soruşturma için "emir veren" de asker. Emirle soruşturma açan bir asker-savcı ne kadar bağımsız olabilir? Sivil savcıya soruşturma açması için emir verilebilir mi? Tayyip böyle bir emir verse ortalık yıkılmaz mı?
AKP yetkinin sivillerde olduğunu göstermek için savcılığa suç duyurusunda bulundu. Aslında bu bile askerden korkunun ne kadar büyük olduğunu sergiliyor. Hükümetin görevi bu andıç ortaya çıkar çıkmaz ilgilileri görevden almak, hiç değilse müfettişlerin incelemesi bitene kadar açığa almak olmalıdır. İkinci iş konuyu derhal meclise (savcılığa değil) taşımak ve orada çözüm üretmektir. Yetkinin ve gücün sivillerde olduğu böyle gösterilir.
Baykal'ın sevinci
Belgenin ortaya çıkmasıyla önce sessiz kalan Baykal aklına gelen bir cinlikle buradan kendisine bir mutluluk kaynağı çıkardı. Şöyle diyor hazret:
"Belge sahte ise Ergenekon çöker. O durumda emniyetinden bakanlıklara kadar Gülen örgütlenmesinin ne işlere karıştığı ortaya çıkar. Ergenekon belgelerinin ne amaçla üretildiği anlaşılır".
Diyelim ki belge sahte çıktı. Peki, gerçek olduğu mahkemece kanıtlanmış Özden Örnek günlükleri, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven planları, Cumhuriyet Çalışma Grubu belgeleri, yeraltından saçılan silah (ve mühimmat), bunların yerini gösteren krokiler, Hilmi Özkök'ün beyanları, Büyükanıt hakkında tutulan gizli belge- ler… Bunları nereye koyacağız? Ama Baykal'ın derdi başka tabii. O, son andıçta da hedeflendiği gibi, Ergenekon sanığı subayları savunmak, suçsuz göstermek istiyor. Sonunda yanlarına gidene kadar da bundan vazgeçmeyecek gibi görünüyor. Ne diyelim: Allah sevdiklerine kavuştursun!