Marksizm Sohbetleri: Ce-he-pe
CHP grup başkanvekili, her nedense başka bir gazeteciyi değil ama Radikal'den Murat Yetkin'i arayarak, CHP'nin ordu ile yollarını 12 Mart 1971'de ayırdığını söylemiş.
Son seçimlerde dürüstlüğün, adaletin ve bomba evrakların simgesi olarak yıldızı parlatılan Kılıçdaroğlu, CHP'nin orduyla bir ilişkisi olamayacağını kanıtlamak için, 12 Eylül'ün CHP'yi kapattığını vurguluyor.
12 Eylül mağdurlarının tümü ordudan ve bir darbeden umut kesmiş olsalardı, son otuz yılda darbeden, darbe girişimlerinden söz edilemezdi zaten. CHP'nin 12 Eylül'de kapatılmış olması, Baykal'ın ordunun müdahalelerinden medet ummadığını kanıtlamıyor bu yüzden.
Baykal, Doğu Perinçek Ergenekon davasından göz altına alındığında, "Doğu Perinçek'e de ortaya atılan iddia ve ithamların hiç birinin çıkmayacağını belirterek geçmiş olsun diyorum" demişti.
Ergenekon çetesiyle ilgili de şunları söylemişti 2008 yılında: "Önce Ümraniye'de bir tablo ortaya çıktı. Bazı kişilerin silahla örgütlendiği ortaya çıktı… Türkiye'de daima çeteleşme olayları olmuştur. Ortaya çıkan bu olayın birdenbire çok özel bir olay gibi sahiplenildiğini gördük. Ergenekon soruşturması bir bombadır. Kime yönelecek göreceğiz."
Baykal, hiç vakit kaybetmeden İlhan Selçuk'un bir yazısına da övgüler düzmüştü. İlhan Selçuk övülen yazısında, "Bu dava geniş çaplı bir dava, ciheti askeriyeye yönelen bir tarafı da var. Benim kaygım şu: Türkiye'de yargının ve ordunun içine uzanan bir operasyonun hazırlığı yapılıyor" demişti.
Ergenekon soruşturmasını "ciheti askeriyeye" yönelen bir komplo olarak gören İlhan Selçuk en çok övgüyü, bekleneceği gibi, Baykal'dan aldı.
CHP, 2002 yılında gerçekleşen genel seçimlerde AKP'nin çok gerisinde kaldı. Bu tarih, darbeci güçlerin de düğmeye bastığı ve AKP'yi bitirme, devirme planlarının yapılmaya başlandığı, darbeci askerlerin günlükler tutmaya hazırlandığı dönemin başlangıcı oldu. CHP 2004 yılında, bariz bir biçimde milliyetçi, statükocu bir parti olarak tabanını da şekillendirmeye başladı.
Hangi siyasal konu başlığı olursa olsun, CHP özgürlüklere karşı Cumhuriyetin değerlerini korumak için hareket etti. Kıbrıs sorununda da, başörtüsü sorununda da, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de, Kürt sorununda da.
Dağlıca baskınından sonra ordunun kara harekâtına başlaması için avazı çıktığı kadar bağıran da, ordu kısa sürede harekâttan geri dönünce, "Bir kere girdin mi sonuna kadar gideceksin, bu işi bitireceksin" diyerek Kürt sorununda MHP'den bile şahin açıklamalar yapan da CHP ve başkanı Deniz Baykal oldu.
Baykal sadece orduculuğuyla, CHP sadece şahinliği ve milliyetçiliğiyle ünlenmedi bu dönemde. Bir de 12 Eylül'ün tüm kurumlarına yaslanarak, özgürlük alanının kısıtlanması için elinden geleni ardına koymadı. 27 Nisan 2007'de ordu bir muhtıra yayınladı. Genelkurmay esas olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale etti. Mecliste yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunda asker zihniyetli yargı mensuplarıyla CHP el ele vererek, toplantı yeter sayısının 367 olduğu ve bu sayıya ulaşılamadığı gerekçesiyle CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı başvuruyla seçim iptal edildi.
CHP'nin sadece orduyla sıkı fıkılığını değil, cellatlık mesleğine duyduğu özlemi ise Deniz Baykal'ın başörtüsünün yükseköğretimde serbest bırakılması için meclis içindeki girişimi değerlendirdiği ve idam tehditleri savurduğu konuşmasında tümüyle belirgin hale geliyor. Meclis'in bu eğiliminin yeni bir anayasa yapmak anlamına geldiğini söyledikten sonra, "Anayasa yeniden yapılamaz mı?" diye soruyor ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun belli ki duymadığı şu yanıtı veriyor: "Elbette yapılır. Düşmanı atarsın, devleti yeniden kurarsın. Bayrağı dikersin. Parayı bastırırsın. Yapanlar yapmış... İhtilali yaparsın. İdamı göze alırsın... Anayasa toptan yenilenir." İdamı göze alırsın diyor Baykal. Kim idam edecek? Kendisini 12 Eylül Anayasası'nı savunmakla yükümlü gören, zaten 12 Eylül Anayasasını yazdıran askerlere havale etmeye niyetliydi bu işi.
CHP ve başkanı 301. madde konusunda da sabıkalıdır, Hrant Dink suikastinde de. Darbeci, ırkçı bir iklimin yaratılmasında ana muhalefet partisi olarak değil, statükocu, milliyetçi, özgürlük düşmanı bir parti olarak işlev gördü. Baykal, Ergenekon çetesinin avukatı olduğunu da açıkladı. Zaten biliyorduk ama bu açıklamayla, ezilenlerin demokrasi, değişim ve özgürlük isteğini parlamenter alana hapseden, işçi sınıfının her günkü hareketinin ortalama siyasi ifadesi olan reformizmle, Marksist sosyal demokrasi tarifiyle hiçbir ilgisi yoktur. Kılıçdaroğlu'nun belgeciliği, CHP'yi kurtaramaz.