Marksizm Sohbetleri: İşçi sınıfının devrimciliği
İşçiler kapitalistlerden daha akıllı, köylülerden daha okumuş ve gençlerden daha ciddi olduğu için devrimci değildir. İşçilerin devrimciliği tümüyle kapitalist sistemin doğasından kaynaklanır.
Kapitalist sistem tarihin akışını şaşırtıcı şekilde hızlandırır, üretici güçlerde öngörülemez bir gelişim ve patlama yaratırken, kârı nasıl daha fazla artıracağı, bu artışı nasıl sürekli hale getireceği sorusuna da çoktan yanıtını vermişti: Mülksüzleştirme!
Kapitalizm zenginliği hayal gücünün de ötesinde bir performansla sürekli şişirirken, çelişkili bir biçimde bu zenginlik ancak yaygın ve derin bir yoksulluğun, bu yoksulluğun toplumsal temeli olan mülksüzleşmenin üzerinde yükseldi.
Bir toplumsal ilişki olarak sermaye birikimi, bu iki karşıt dinamiğin aynı anda var olmasına bağlı. Karl Marks'ın ısrarla altını çizdiği gibi, kapitalizm sermaye birikimi demek. Üretimin, parçalanmış sermaye grupları arasındaki keskin rekabete bağlı olması, tüm toplumsal yapıların, siyasi kurumların, ticari anlaşmaların, ahlaki değerlerin, aile örgütlenmesinin, devletin, devletlerarası ilişkilerin, daha fazla biriktiremezse yok olacağının farkında olan sermaye gruplarının birikim ihtiyacına göre örgütlenmesi eğilimini yarattı. Ama ne yazık ki bu birikimin tek bir kaynağı var. Ne sistem ne de tek tek kapitalistlerin kaçınabileceği, bir sanayi kompleksini insanın üretici emek gücü olmadan bütünüyle idare edecek robotlar dünyası ütopyası, bu acı gerçeği en azından ideolojik dünyada görmezden gelme eğiliminden kaynaklanıyor.
Sermaye birikimi patronlar sınıfının kendi özel tüketimleri dışındaki tüm gelirlerinin yeniden üretim sürecine aktarılarak daha fazla kâr elde etmek için yatırıma aktarılması ve bu yatırımdan elde edilen gelirin de yeniden üretim sürecine aktarılması döngüsüdür. İşte acı olan da bu. Çünkü bu koskocaman döngüde, kapitalistlerin kâr elde edebileceği tek bir mal var. Yatırım yapan bir kapitalist ne makinelerden ne de hammaddeden kâr elde edebilir. Sermayenin bu değişmeyen kısmına yaptığı harcama, ne eksik ne fazla ürüne zaten aktarılmış olur. O zaman, Marks'ın sorduğu soru, anlamını daha da artırıyor: Öyle bir mal olmalı ki, kapitalistin üretim sürecinin çalışması için kendisine ödediği değerden daha fazla değer yaratabilsin. İşte bu mal, emek gücünden başka bir şey değil. Kârın tek kaynağı, sermaye birikimi döngüsünün üzerinde yükseldiği mekanizma, yaşamak için emek gücünden başka hiçbir aracı, yeteneği olmayan ve sattığı emek gücünün değerinden daha fazlasını kapitalizmin doğal kontratıyla, bir toplumsal sözleşmeyle patronlara bırakan mülksüzleştirilmiş işçilerdir.
İşçilerin devrimciliğinin tarihsel ve güncel kökeni, işçi sınıfının mülksüz olmasındadır. Bir yandan yaşamak için emek gücünden başka hiçbir üretim aracına sahip olmamasında, koruyacak bir özel mülkiyeti, gezegeni ve başka toplumsal güçleri baskı altına almak özel için mülkiyete dayalı bir sınıf çıkarı olmamasında, ama aynı zamanda sistemin işleyişini sağlar ve değerleri üretirken sahip olduğu kolektif üretme, kolektif düşünme ve kolektif harekete geçme yeteneğindedir.