Meltem Oral
“Batıda yetmez ama evet, Kürdistan’da boykot!”
Sosyalist İşçi’nin bu özel ekinde, ‘aşağıdan mücadele’ vurgusunun gazetenin 500 sayılık serüveninin vazgeçilmezlerinden olduğunu aktaran pek çok yazı yer alıyor. Bu durum gazetenin dünyanın temel çelişkisini nasıl açıkladığıyla ilgili bir mesele. Temel yarılmanın ezen ve ezilenler arasında olduğu kapitalizmde Sosyalist İşçi’nin pusulası her zaman işçi sınıfı oldu.
Bu yüzden Sosyalist İşçi sayfaları için işçi sınıfının ekonomik, politik haklarını genişleten her türlü mücadele çok önemli oldu. Kürt halkının özgürlüğünü savunmak da iş güvencesi için mücadele de bir ve aynı şeye hizmet eden politik tutumlar oldu. Yani işçi sınıfı mücadelesinin gelişmesinin sadece ekonomik taleplerin kazanılmasından ibaret olmadığını politik kazanımların da mücadelenin ayrılmaz bir parçası olduğunu savunan bir yayın çizgisi izledi.
Bu hattın savunulduğu bir yayında darbecilerden hesap sorulması ve Ergenekon’un dağıtılması gibi taleplerin işçi sınıfının mücadelesiyle bağını kurmak doğal olandı. Nitekim Sosyalist İşçi darbelere karşı mücadelenin de megafonu oldu.
2008’de başlayan Ergenekon soruşturmaları aynı zamanda büyük bir darbe karşıtı hareketin sokağa çıkmasının da fişekleyicisi oldu. Askerin siyasete müdahalesinden bezmiş olanlar güncel darbe tehditlerine karşı çıkmakla yetinmeyip 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat gibi bütün ‘demokrasiye balans ayarları’ çekenlerden hesap sormayı hedefledi. Bu hareketin dönüm noktası 2010’daki anayasa referandumu oldu. Referanduma sunulan anayasa değişikliği paketi birçok açıdan yetersizdi ama uğruna mücadele edilen maddeleri de kapsıyordu. Sosyalist İşçi referandumda “Yetmez Ama Evet” diyenlerin platformu oldu. 12 Eylül anayasasından darbecileri koruyan maddelerin çıkartılmasının önemli olduğunu ama AKP’nin demokrasi mücadelesinin bayrağını taşıyamayacağını anlattı Sosyalist İşçi. Bu yüzden yolsuzluk sürecinde Sosyalist İşçi’nin tavrı kendi yolsuzluğunun üzerini örtmek için darbecileri sokağa salan AKP’ye karşı ‘yetti artık’ demek oldu.
Ama gazetenin politikasının bir diğer unsuru, bir yandan “yetmez ama evet” derken, aynı anda, “Kürdistan’da boykot” tutumunu benimemiş olmasıydı. Çünkü, Kürdistan’da referandumda ya da her hangi bir gelişmede nasıl bir tutum alacağına, Kürt hareketi kendisi karar verir. Batıda yaşayanlar, bu kararı desteklemek, karara dair eleştirileri varsa bu eleştirileri de Kürt hareketinin kendisine yapmak durumundadır.
Bu çerçevede Sosyalist İşçi 2010 referandumunda, ‘Bize yeni, demokratik, özgürlükçü bir anayasa gerek dedi’ ama geçici 15. maddenin kaldırılmasını küçümsemedi. Ergenekon davaları önemlidir dedi ancak darbelerle gerçek bir hesaplaşmanın ancak toplumsal bir gücün AKP’ye basıncıyla mümkün olduğunu anlattı.
458. sayısında yayınlanan ‘Başbakan’a açık mektup’ta şöyle sesleniyordu Sosyalist İşçi: Darbe tehdidiyle hesabınızın, hükümetinize yönelip yönelmediğiyle belirlendiğini de en başından beri biliyoruz. Devletle anlaştığınızı, hatta bizzat devlet haline geldiğinizi düşünüyor olabilirsiniz. Tehdit size yöneldiğinde demokrat, sizin de tehdit olarak görüdüklerinize yöneldiğinde baskıcı uygulamaları bir politik enstrüman olarak kullanacak kadar nobran olduğunuzu da biliyoruz. Darbecilerle mücadelenin size havale edilemeyecek kadar ciddi bir iş olduğunu da biliyoruz. Bu yüzden, Balyozcular hakkında suç duyurusunda bulunduk. Bu yüzden, 12 Eylül referandumunda “Yetmez ama Evet” dedik ve bu yüzden, darbelere, Ergenekon’a, cuntacılara, Hrant’ın katillerini besleyen derin karanlığa karşı sokaklara çıktık.
Sosyalist İşçi için referandumun sonucunun Türkiye’deki ekonomik, politik, demokratik sorunların çözümü için bir sihirli değnek işlevi görmeyeceği açıktı. Bu yüzden önemli olan paketin yetersiz bulunan kısımları için yani daha fazla demokratik reform talebini kazanmak için mücadeleye devam etmekti. Kürt halkının özgürlüğü, işçi sınıfının hakları, kadınların özgürlüğü, nefret suçlarının önlenmesi, Ermeni soykırımının tanınması gibi bir dizi başlıkta 12 Eylül 2010’da oylanan paket ‘yetmezdi’. Haftanın en önemli politik gelişmesine gazetenin bakışını aktaran ‘Sosyalist İşçi Diyor Ki’ köşesindeki analiz gazetenin Yetmez Ama Evet kampanyasına nasıl bir misyon biçtiğini ve işçi sınıfının mücadelesinde nereye konumlandırdığını gayet net açıklıyor. “Bu ne referandum sonrası yeryüzü cennetine ulaşacağımız anlamına geliyordu ne de AKP’nin oylanması. Bir reform kazanıldığında, yeni reformları kazanmak için mücadele etmek, hem elde edilen reformları kalıcı hale getirmenin hem de özgürlüklerimizi kendi mücadelemizle kazanabileceğimiz bilincinin gelişmesi anlamına gelir.”
Yetmez Ama Evet kampanyası etrafında birçok tartışma yürütüldü. Sosyalist İşçi bu tartışmalardaki rolünü önemsiz görmedi, kendini demokrasi mücadelesinin bir mevzisi olarak konumlandırdı. Özgürlükleri savunurken tutarlı olmanın başka bir yolu da yok zaten. Kampanyaya saldıranların Ergenekoncular, ulusalcılar ve ulusalcı sosyalistler olması, yolsuzluk dosyalarının açığa çıkmasından sonra Erdoğan’ın derhal yetmez ama evet kampanyasıyla elde edilen kazanımları gasp etmek için düğmeye basması, 2010 kampanyasının ne kadar doğru ve yaşamsal bir öneme sahip olduğunu da gösteriyor.