Avi Haligua
Geçtiğimiz hafta Newyork'ta BM Genel Merkezi'nde düzenlenen zirveyle, Aralık ayında gerçekleşecek Kopenhag toplantıları öncesi ne yapılabileceğine karar vermek üzere pek çok başkan, başbakan ve cumhurbaşkanı bir araya geldi. Aciliyetin nedeni, bilim insanlarının çok yakında, endüstri öncesi döneme göre, 2 derece daha sıcak bir dünyada yaşayacağımızı bildirmesiydi. Zaten 2012'de sona ermek üzere tasarlanmış olan Kyoto Anlaşması'nın vadesi dolmadan rafa kaldırılıyor olmasının da sebebi buydu.
Maldivler gibi önümüzdeki 50 yılı çıkarma ihtimali hayli zayıf ülkeleri temsil eden liderlerinin neler söylediğine bu yazıda değinmeyeceğiz. Ancak aşağıda, tuzu kuruların söyledikleri üzerinden, neler söylemiş olabileceklerini tahmin etmek pek de zor değil.
Mesela ABD Başkanı Barack Obama'nın yaptığı harikulade konuşmadan kesitler verelim: "Yolumuz zorlu ve bu yolu gitmek üzere de çok az vaktimiz kaldı... Kuşağımızın iklim değişikliğine dair verdiği yanıtları tarih yargılayacak... Hepimizin başkentlerimize döndüğümüz zaman karşısına bazı zorluklar çıkacak. Ancak zorluklar yetersizlikleri anlatmak için bir sebep olarak kullanılamazlar... Dünya iklim değişikliğiyle nasıl başa çıkacağına şimdi karar vermeli. Aksi takdirde geri döndürülmesi imkansız bir felaketle yüzyüze kalacağız... Bugüne kadar pek çok devlet adımlar attı. Ancak buraya, ilerlemeyi kutlamak üzere toplanmadık. Buradayız çünkü, daha yapacak çok fazla iş var."
Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli Başkanı Rajendra Pachauri de Başkan Obama'yla aynı fikirdeydi. "Sıcak dalgaları, kuraklıklar, eriyen buzullar, Grönland'da buz tabakasının kaybolması ve başka pekçok tehlike hızla yaklaşıyor... Bilim, bize eylemsizliğin kabul edilemeyeceği bir noktada olduğumuzu gösteriyor."
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, 100'den fazla "dünya liderininin" bulundıuğu toplantıda, "iklim değişikliğiyle mücadele için bu yıl içinde bir anlaşma sağlayamazsak doğacak sonuçlar, ahlaken affedilemez olur.... Kopenhag'da geniş içerikli bir anlaşma imzalayamazsak, ekonomi darboğaza girecek ve politik sonuçları akılla hesaplanabilir olmayacak. Bilim bunu açıkça talep ediyor, üstelik dünya ekonomisinin buna ihtiyacı var" diyordu.
Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso da tehlikenin farkındaydı: "Tehlikeli bir biçimde çıkmaz sokağa doğru ilerliyoruz, sert bir çöküş yakında olabilir"
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da iklim değişikliğiyle ilgili önemli politik değişiklikler planladığını konuşmasından anlamak mümkündü. Başbakan, "Günümüzde, iklim değişikliği insanlığın karşısındaki en önemli tehdit. Biz de iklim değişikliği sebebiyle büyük tehdit altındayız" dedi.
Durumun ciddiyetini ve nasıl bir tehdit olduğunu anlatmak üzere artık, Obama ya da Erdoğan'dan alıntılar yapmak gayet keyifli ancak "acı gerçeği" değiştirmek üzere hiçbir adım atılmadığını, simgelere dayalı, "öneri ve tartışma" havasının devam ettiğini söylemek de maalesef boynumuzun borcu. Toplantılar sırasında, Hindistan, Çin gibi gelişmekte olan ülkelerin sorumlulukları olduğunu eğer Türkçe dışında bir dil biliyorsak bolca duyduk. Lakin Türkiye'de medya, bu haberleri neredeyse hiç vermedi. Herhalde iyi gazete okuyucularının aklında kalan yegane haber Obama'nın korumaları vs Erdoğan'ın korumaları olayı idi. Ancak toplantının sonunda Birleşmiş Milletler İklim Direktörü Yvo de Boer'in söylediklerini duymak için İngilizce yeterli değildi. Boer, "Çin ve Hindistan iklim değişikliğine karşı mücadele için hevesli ve umut veren önerilerde bulundular. Çin örneğinde gördüğümüz gibi, sundukları kısıtlama ve politika değişiklikleri hayata geçerse, Çin'in iklim değişikliğiyle ilgili temel aktör olduğunu görebiliriz. Büyük sorun ABD ile ilgili" diyordu. Dünyanın parasının sahibi G20 ülkeleri (birisi de Türkiye) iklim değişikliğini belli bir seviyede tutabilmek için tek şansımız olan karbon kısıtlarıyla ilgili herhangi bir rakam teleffuz etmedi. Konuşulanlar sadece niyetler ve uzlaşının gerekliliği üzerine kavramlardan ibaretti.
Kopenhag zirvesi dünya tarihinin önemli bir parçası olacak gibi görünse de, ciddi bir değişikliğe olan ihtiyacın bu zirve sonucunda oluşacağını düşünmek için geriye pek sebep kalmamış gibi görünüyor. Sert, hızlı ve kitlesel bir eylemlilik sürecini dünyanın dört bir yanında başlatamazsak ne olacağını Obama, Erdoğan ya da Pachauri'nin ağzından duymak mümkün. Ancak yaşarken bu isimler sanırım yanımızda olmayacaklar.
Örneğin, yoksul ülkelerin iklim değişikliğine uyumu ve gerekli enerji politikası değişiklikleri için fon sağlanmasıyla ilgili "kamu ve özel sektör, gelişmekte olan ülkelerin gerekli değişiklikler için hızla desteklenmesini sağlamalı" şeklinde ortak bildiri yayımlayan G20, bu konuyu görüşmek üzere Maliye Bakanları'nın acilen toplanmasına da karar verdi. Hatta toplantının tarihi bile belli: Önümüzdeki yıl...