Can Irmak Özinanır
1917 yılının 8 Mart'ında Rusya'da işçiler kendiliğinden harekete geçerek sonunda çarlığı devirecek ve işçi demokrasisinin özyönetim organları olan sovyetlerin yeniden ortaya çıkmasını sağlayacak bir devrimci hareketi başlattılar. Rusya'da kullanılan Julyen takvimine göre 23 Şubat'ta başlayan bu hareket Şubat Devrimi olarak tarihe geçti.
Bugün demokrasi tartışmalarınıntam ortasında Şubat Devrimi, demokrasinin en üst biçimi konusunda hâlâ yol gösteriyor.
1905 provası
Aslında Şubat Devrimi'nde ortaya çıkan sovyet aygıtının bir geçmişi vardı. 1905 yılında Rusya'da ortaya çıkan işçi konseyi (sovyet), demokrasinin bu gelişkin biçiminin kendisini ilk gösterişiydi.
1905'te, St. Petersburg'da Kışlık Saray'ın önünde işçiler Çar Baba'dan ekmek istiyorlardı, ta ki Çar tarafından görevlendirilen askerler barışçıl kalabalığın üzerine ateş açana kadar. Tarihe Kanlı Pazar olarak geçen bu olay büyük bir devrimci ayaklanmanın da fitilini ateşledi. Kitle hareketi en üst noktasına geldiğinde artık kendi demokratik aygıtını yaratmıştı: St. Petersburg Sovyeti.
St.Peterburg Sovyeti ilk olarak politik bir genel grev örgütlemek için bir araya gelen işçi delegeleri tarafından kuruldu. Bu delegasyonun kuruluş motivasyonu, bütünüyle işçilerin talepleri için bir kitle örgütü kurulması isteğiydi. Yani işçi sınıfının bizzat kendi eyleminin bir sonucuydu. Troçki, sovyet hakkında şöyle söylüyordu:
"Kendisini yaratan politik grevin bir sonucu olarak Sovyet, devrimci kitlelerin öz yönetim organından başka hiçbir şey değildi: bir iktidar organı. O bütünün iradesiyle bütünün parçaları üzerinde egemenlik kurdu. O, gönüllü olarak tâbi olunan demokratik bir iktidardı."
Sovyet politik kitle grevlerinin hem sonucu hem de yönetici organıydı. 1905 devrimi yenilgiye uğradı ama işçilerin zihninde artık kendi iktidarlarını sürdürecekleri bir aygıt yer etmişti.
Kendiliğinden hareket
Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Rusya hâlen tarıma dayalı bir toplumdu. 120 milyonluk nüfusun ancak 10 milyonu işçi sınıfından oluşuyordu. Savaş yıllarında özellikle St. Petersburg'da sanayi çok yoğunlaştı. Bu aynı zamanda, işçi sınıfının da sayısal olarak büyümesi anlamına geliyordu.
1914'te sosyal demokrat partilerin savaştan yana tavır alması ile Avrupa'da işçi sınıfı saflarına sızan yurtsever hava, Rusya'da uzun süre yaşayamadı. Savaş 1914-16 yılları arasında işçi sınıfı açısından ciddi bir yıkıma yol açmıştı. Savaştaki yenilgiler ve giderek artmaya başlayan yoksulluk işçi sınıfı saflarında öfkeye yol açmıştı. Bu yıllar arasında pek çok grev yapıldı. İşçi sınıfının hareketinin merkezi, sanayinin yoğunlaştığı, adı artık Petrograd olarak değişmiş St.Petersburg'du. İşçi sınıfı saflarında militanlık giderek yükseliyordu.
1917 yılında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamaları sırasında (Rus takvimine göre 23 Şubat) kadın işçiler ekmek talebiyle bir grev hareketi başlattı. Grev hareketi kısa süre içinde büyüdü, erkek işçiler ve öğrenciler de harekete katıldılar. Hareketin büyümesindeki en büyük etkenlerden bir tanesi, greve başlayan Putilov fabrikası işçileriydi. Kısa zamanda Petrograd'da işçilerin yarısı grevdeydi.
"Ekmek İstiyoruz" sloganı da hareketin genişlemesiyle birlikte değişime uğramaya başlamıştı. "Kahrolsun Savaş" ve "Kahrolsun Çarlık" sloganları, ekonomik taleplerin hızla politik taleplere dönüştüğünün göstergesiydi.
25 Şubat günü genel grev ilan edildi. 10 binlerce işçi sokaklardaydı. Çarlığın gösteri yapan işçilerin üzerine askerleri göndermesi de fayda etmedi. Subayların emirlerine aldırış etmeyen pek çok asker göstericilerle birleşmeye başladı. Ordu bölünmüştü.
26 Şubat'ta Çar, göstericilere ateş edilmesi emrini verdiyse de ordu içindeki bölünmeleri engelleyemedi. Askerler kitleler hâlinde göstericilere katılıyor, katılmayanlar ise kitleye ateş açmayı reddediyordu. Bunun üzerine polis kuvvetleri devreye girdi, çatılara kurulan mitralyözlerle işçilere ateş açıldı. Bu ateş, Çarlığın kendi kendisine sıktığı son kurşun oldu. Sokak çatışmaları başladı. Ele geçirilen polis ajanları öldürüldü. Silahlanan işçiler, mitralyözleri de ele geçirdiler.
27 Şubat sabahı geldiğinde 100 binlerce işçi Nikolayevski Garı meydanında toplandılar. İşçiler, kendi saflarına geçen on binlerce askere önderlik ederek Kışlık Saray'a doğru yürüyüşe geçtiler. Duma (Parlamento) kuşatıldı.
Kısa bir süre önce yıkılması çok mümkün gözükmeyen Çarlık, işçi sınıfının kendiliğinden eylemi ile birkaç gün içinde yerle bir olmuştu. Bolşevikler de dahil olmak üzere işçi sınıfı partilerinin hiçbirinin önderlik edemediği devrim, çarlığı yıktı.
İkili İktidar
Şubat Devrimi iki türlü iktidar aygıtının ortaya çıkmasına yol açtı. Bunlardan bir tanesi işçi sınıfının kendi öz örgütlülüğü olan sovyetti. 1905 yılının St. Petersburg Sovyeti, 1917'de Petrograd Sovyeti olarak yeniden ortaya çıktı. Diğer iktidar aygıtı ise 1 Mart'ta Sovyet'in de desteği ile kurulan Geçici Hükümet'ti.
Geçici Hükümet, asıl olarak burjuva unsurları içeriyordu. Kısa bir süre sonra Geçici Hükümet gerçek yüzünü ortaya koydu. Savaşın devamlılığından yana tavır aldığı gibi yoksulluk sorununa da hiçbir sorun bulamıyordu.
Diğer tarafta, sovyetler içinde temsil edilen partilerin büyük bir çoğunluğu Geçici Hükümet'in desteklenmesinden yanaydı. Menşevikler bu tavrın en açık destekleyicileri olarak öne çıkıyordu. Ancak Bolşevikler içinde de Stalin'in içinde olduğu bir grup merkez komite yöneticisi, "aşamalı devrim" fikrini savunarak işçilerin iktidarı almasına karşı çıkıyordu.
Oysa iki iktidarın aynı anda yaşama şansı yoktu. İşçi sınıfı ya kendi yönetim organları olan Sovyetler aracılığı ile iktidara el koyacak ya da burjuva hükümetin altında sömürülmeye devam edeceklerdi.
Bütün İktidar Sovyetlere
İki iktidar aygıtının bir arada bulunamayacağı yönündeki en net formülasyon Lenin'den geldi. Şubat Devrimi'ni doğru bir şekilde değerlendiren Lenin, sürgünden döndüğünde ünlü Nisan Tezleri'ni formüle etti.
"Bütün İktidar Sovyetlere" sloganını yükselten Lenin'i başta kendi yoldaşları bile ciddiye almadı. İşçi sınıfına dönen Lenin, partinin geri kalanını kazanmayı başardı ve Ekim ayında işçi sınıfı iktidarı ele geçirdi.
Şubat Devrimi, Ekim'e giden yolda işçilerin demokratik aygıtının yeniden doğuşunu temsil ediyordu. Sovyet, demokrasinin en üst biçimiydi ve o günden bugüne daha üst bir demokratik biçim ortaya çıkmadı.