Avi Haligua
Royal Caribbean Cruise Lines'a ait 4 bin 370 yatak kapasiteli lüks yolcu gemisi, Cuma günü Haiti'nin yaklaşık 90 km. uzağındaki bir koya demirledi. Bu gemiyi de 3 bin 100 yolcusuyla Florida'dan bir turizm şirketine ait gemi izledi. Yolcularının su sporları, barbekü ve alışveriş yapabilmesi için Haiti hükümetinden beş plajı bulunan Labadee Yarımadası kiralandı. Yolcuların güvenliği için özel güvenlik elemanları sağlandı. Bu arada Haiti'de yaklaşık bir hafta önce, tüm ülkeyi yerle bir eden bir de deprem gerçekleşmişti. Ölü sayısını tam olarak bilemesek de, Başkanlık Sarayı dahil, başkentte taş üstünde taş kalmadığını, ilk iki gün içinde 7 bin kişilik toplu mezarlar kazıldığını biliyoruz. Haiti Adası'nda depremde ölen herkesi gömecek yer olmadığından, ölüler başka ülkelere gömülmek üzere gönderiliyor. Üstelik yukarıdaki tatil-tatilci haberlerinde de bir gariplik yok. 2007 yılının sonunda Güneydoğu Asya'da gerçekleşen tsunami sonrası yüz binlerce insanın cesetlerinin yığınlar halinde yattığı plajlarda güneşlenen turistleri, suyun içinde şişmiş insan bedenleriyle yüzen tatilcileri "insani" sebeplerle eleştiren ana akım medya filmi hep "felaketle" başlattığından olsa gerek bu durumları çok yadırgıyor.
Yanlış anlaşılmasın, turistlerle, içecek su bile bulamayan milyonlarca insanın aynı adadaki densiz birlikteliğini olumluyor değiliz. Aksine bu duruma dair yaratılan duygusal havayla ilgili bir itirazımız var. 1 Mayıs'ta emekçileri sömürmeyen patronlara "iyi patron" diyemiyorsak, felaket zamanları sömürüyü rahatsız edici bulan hale de "sorumlu" diyemeyiz. Şirketin başkan yardımcısı John Weis bu durum için, "Birleşmiş Milletler özel temsilcisi ile yaptığımız görüşmelerde, bize düzenlenen turların Haitililer için yararlı olduğu söylendi" diyor. Serbest piyasada her şeyin parayla, para için, paraya göre döndüğünü bu şirketlerin turizm faaliyetleri olmadığı zamanlarda da anlamalıyız.
Aksi halde hislerimiz, davranışlarımız hep ikircikli, yüzümüzde şaşkın bir ifadeyle seyrederiz gittikçe vahşileşen dünyayı. Eski bir Fransız sömürgesi olan Haiti, Amerika kıtasında, Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra bağımsızlığını ilân eden ikinci ülkedir. Haiti'nin asıl yerli halkı Arawak (ya da Taíno)'lardır. Kristof Kolomb'un 1492'de ayak basmasından sonra adaya Hispaniola adı verilmişti. Hispaniola Adası, hızla Avrupa'dan gelip "yeni dünyayı fethedenler"in üslerinden biri haline geldi. Tüm yerli halk öldürüldükten sonra, Afrika'dan kaçırılan "köleler" verimli toprakların ve madenlerin işlenmesinde kullanıldılar. Ortalama üç yıl yaşayan bu insanlar, bugünkü Haiti'nin kurucularıdırlar. Haiti bağımsızlığına rağmen 1826'da Panama'da yapılan bağımsız Amerika ülkeleri toplantısına dahil edilmedi ve ABD tarafından 1862'ye kadar tanınmadı. I.Dünya Savaşı'nda 1915 yılından 1934'e kadar ABD Haiti'yi işgal ve kontrol altında tuttu. Haiti 20.yüzyıl boyunca da darbe, katliam ve iç savaşlardan kurtulamadı. Bugün Batı Yarımkürenin en fakir ülkesi konumundaki Haiti'de felaketin "deprem" olduğunu öne sürenlere en azından "ayıp ettiklerini" hatırlatmak gerekiyor. Kapitalizm, ağaçları, hayvanları, insanları, nehirleri ve dağları sadece "sermaye" olarak görüyor.
Depremin ardından ortada kalan 2 milyona yakın çocuğun kolay evlat edinilmesi için eski sömürgeciler ABD ve Fransa kolaylıklar sağlamış, her derde deva Amerikan askerleri adaya askeri helikopterleriyle intikal edip, düzen getiriyormuş. Dünya ülkeleri seferber olmuş, Haitililer'e yardım ediyormuş. Ada'nın fethinin görgü tanıklarından İspanyol rahip Bartolome de Las Casas, "(ben 1508'de vardığım zaman) 60 bin insan yaşıyordu, Kızılderililer de dahil olmak üzere. Ne var ki 1494'ten 1508'e kadar 3 milyonun üzerinde insan savaştan, kölelikten ve madenlerden dolayı yok olmuştu. Gelecek nesillerde buna kim inanacaktır?" diye sormuştu. Cevabı olan var mı?