Roni Margulies
Ahh, İngiltere'de sosyalist olmak ne kadar kolay bir şey şu aralar!

Yeni ve zayıf bir koalisyon hükümeti var. Kriz sırasında batmaktan kurtarılan bankalara harcanan para ve bunun yarattığı dev bütçe açığı nedeniyle, hükümet harcamalarını kısmak zorunda, işçi sınıfına saldırmak zorunda.

İşçi sınıfı, uzun zamandır mücadele düzeyi düşük olmasına rağmen, büyük ölçüde örgütlü. Tek bir sendika konfederasyonu var. Hükümetin saldırılarına karşı direniş olacağının ufak tefek işaretleri gelmeye başladı bile. İngiliz Hava Yolları'nda, üniversitelerde grevler oluyor.

Egemen sınıfla işçi sınıfı arasında kıyasıya bir mücadele olma ihtimali çok yüksek.

Ve bu mücadelenin tek bir konusu var: Krizin faturasını kim ödeyecek?

Egemen sınıf kamu çalışanlarının ücretlerini dondurmaya çalışacak; özel sektörde grev yapmadan ücret artışı kazanmak olanaksızlaşacak; hükümet İkinci Dünya Savaşı'ndan beri bedava olan sağlık hizmetlerini paralı hale getirmek için uğraşacak ve tüm halkın tepkisini çekecek.

Grevler birbirini izleyecek, sosyalistler bir grevden diğerine koşturacak, grevdeki işçilerle dayanışma örgütlemek için yırtınacak, grevlerin yaygınlaşması için bütün güçlerini seferber edecek.

Tek düşman: Hükümet ve patronlar. Tek amaç: Hükümeti devirmek.

Ohh, gel keyfim gel! Her şey kitabına uygun, her şey kolay.

Kolay derken, zafere ulaşmak garanti değil elbet, ama yöntem belli, hedef belli.

Geçenlerde Adapazarı'nda bir toplantıda konuşmacıydım.

Anlattıklarım arasında şunlar vardı:

12 Eylül anayasasını değiştirmeye kalkışan muhafazakâr bir hükümet; hükümeti devirmeyi amaçlayan darbeciler ve Ergenekon ve Anayasa Mahkemesi; seçilmiş bir hükümetin hükümet olma hakkını değil de generallerin ve gizli örgütlerin hükümeti devirme hakkını koruyan bir "sosyal demokrat" muhalefet partisi; ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı, vs, vs.

Toplantıdan çıkışta iki kişi yanıma geldi. Şöyle dediler: "Söyledikleriniz iyi güzel, ama hep egemenlerin bize dayattığı gündemden söz ettiniz. Bizce komünistlerin bir araya gelip kendi gündemlerini yaratması gerekir. Ve gündemin merkezine işçi sınıfını koymak gerekir".

"İyi ama," dedim, "benim işçi sınıfıyla birlikte yaşadığım dünyada AKP diye bir olgu var, Ergenekon var, Kılıçdaroğlu var, PKK ve BDP var, halkın yarısının AKP'ye oy verdiği gerçeği var. Gündem bunlardan oluşuyor. Komünistler bunların dışında nasıl bir gündem oluşturacak? Biz toplumun dışında mı yaşıyoruz ki ayrı bir gündem oluşturalım?"

"Ben anlamam" dedi bir tanesi, "Komünistlerin gündemini komünistler yapar."

"Buyrun o zaman," dedim, "ıssız bir adaya çekilin, gerçek dünyanın sizi rahatsız etmeyeceği bir ortam bulun, komünistlerin gündemini oluşturun. Bana da haber verin."

Arkadaşların bu garip anlayışı nedeniyledir ki "komünistler" Türkiye'de zaten uzun zamandır ıssız bir adada yaşıyor. Kimse onların farkında bile değil. Farkında olmayanların başında da işçi sınıfı geliyor.

Arkadaşlar için bir mahzuru yoksa, ben hayalî bir işçi sınıfının hayalî "komunist" gündemiyle değil, Türkiye işçi sınıfının gerçek sorunlarıyla ilgilenmeye devam etmeyi tercih ediyorum.

İngiltere'de yaşıyormuşum gibi, AKP yokmuş, Ergenekon ve Kılıçdaroğlu yokmuş, PKK ve BDP yokmuş, halkın yarısı AKP'ye oy vermemiş gibi davranmanın pek bir anlamını göremiyorum.


Dijital sayı 27 - 11 Mayıs 2021 (pdf)

Dijital sayı 26 - 27 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 25 - 6 Nisan 2021 (pdf)

Dijital sayı 24 - 23 Mart 2021 (pdf)

Dijital sayı 23 - 16 Mart 2021 (pdf)

Abone olun

Dostlarımız

Marksist.org

Marksizm 2013

dsip
















Su Hakkı Kampanyası