Cengiz Alğan
Milliyetçilik bir tür çocukluk hastalığıdır bence. İlacı toplumun ve bireyin olgunlaşmasıdır. Bu hastalığın belirli derecelerine belirli bazı isimler verilir: ulusalcılık, vatanseverlik, yurtseverlik, (bizde bir de) Atatürk milliyetçiliği gibi… En güçlü ve kalabalık ve dolayısıyla azgın milliyetin sahibi insan grubunun saldırgan milliyetçiliği, diğer başka milliyetçilikleri neredeyse doğa yasası gereği tetikleyeceğine göre, ilk durdurulması gereken de bu en güçlü milliyetçiliktir. Yani egemen milliyetçilik. Bünyeye daha fazla yerleşmesine izin vermeden bir an önce müdahale edilmesi gereken asıl hastalık odur. O yayıldıkça o güne dek uyanmamış çeşitli milliyetçilikler de baş göstermeye başlar. Her yeri milliyetçilik kaplar. Akıllı bir milliyetçi (sayıları azdır) işi buraya vardırmaz mesela.
Elbette bütün milliyetçilikler 'kötü'dür. Mutlaka kendi ulusunu başka uluslardan (hepsinden değilse bile) üstün görmeyi gerektirir çünkü. İronik olarak, bazı durumlarda, bir kısmı ile de eşit olabilme arzusunu barındırır. Nihayetinde büyük bir insan grubunu bir arada tutmanın en elverişli yollarından biridir. Bu kanıtlanmıştır. Milliyetçiliğin siyasal getirisinin olmadığı bir ülke örneği göstermek zordur.
Tabii 'kullandığınız' milliyetçiliğin gücü ve etkisi onu 'kullandığınız' yere ve zamana göre değişir. Mesela Las Vegas'ta Türk milliyetçiliği yapmaya kalksanız sivrisinek vızıltısı kadar bile rahatsızlık vermezsiniz. Berlin'de biraz ses çıkartırsınız belki. Azerbaycan'da epey destek görürsünüz. Ama Türkiye'de kral sizsinizdir. Bütün kuralları siz koyarsınız. Bütün diğer milliyetler size tabidir (Misak-ı Milli sınırları içindekiler tabii…).
Bir ülkedeki (bütün bir iş dünyasının ve onun yaratacağı tüm toplumsal hayatın yanı sıra; yasama, yürütme, yargı erklerinin tamamına - ve Türkiye örneğinde eklemek zorundayız; orduya) egemen etnik grubun diğerlerini bastıran milliyetçiliği karşısında doğan ve o zeminde gelişmek zorunda olan bir başka etnik grubun milliyetçiliği de genel hastalığın bir tezahürüdür. Ama uyanışındaki en temel neden bir başka milliyetçiliktir.
En güçlü milliyetçiliği dizginlediğinizde habis 'ur'un ana gövdesini kontrol altına almış olursunuz. Bünyenin çeşitli noktalarında başka 'arıza'lar çıkmasını engellemenin en kestirme yolu budur. Bunun bünyede uzun zamandan bu yana yarattığı tahribatı gidermek için de zaman gerekecektir elbette. Diğer milliyetçilikler de zamanla tedavi olacaktır. Böyle bir yazıda tuhaf kaçacak ama 'Kızılderilileri püskürtmek için şeflerini vurmak' gibi bir şey. Üstelik milliyetçiliklerin bünyeye verecekleri zarar büyüklükleriyle doğru orantıdadır.
Sadece pragmatik nedenlerle bile olsa, kaçınılmaz olarak, öncelikle egemen milliyetçiliği dizginlemeye gayret etmek gerekir. Mikro milliyetçiliklerin, hoş görülebilir demeyelim ama tolere edilebilir çok yanları vardır. Her biri üstelik, nihayetinde, 'sonuç'tur. Acil tehdidi oluşturamazlar. Hatta neredeyse daima savunma konumunda oldukları için, 'direnen' diğer güçlerle de dirsek teması içindedirler. Bu da bu gibi grupların, milliyetçiliğin umduğundan daha kapsamlı bir amaç uğruna mücadele eden gruplarla, 'genel mücadele' içerisinde birleşmesini bile getirir. Örneği çoktur. Mesela Türkiye'de Kürt hareketinin Türk solu içinde temas etmediği grup yok gibidir. Oysa egemen milliyetçiliğin 'demokrat güçler'in yanında yer aldığı, tarihimize bakarak, pek söylenemez.
Mesela Türk milliyetçiliği açıkça faşizmi savunan parti ve başka örgütlenmeler üretmiştir. Ama mesela Kürt siyasi tarihi içinde faşist partiye rastlanmaz. Kürt hareketi içinde en sağda sayabileceğimiz isimler bile, en fazla bugünün AKP'si içinde, Kürt sorununa çözüm üretme arayışı içindedirler. Öyle olmayan Kürtler de vardır. Ama zaten bunlar Kürt siyasal hareketinin içinde yer almazlar. Sadece objektif kimlik olarak Kürttürler. (Burada devlete bir öneride bulunmak istiyorum: Kürt, Kürtçe gibi kelimelerin ilk harflerinin, herhangi bir neşriyatta, büyük harfle yazılmasını yasaklasınlar. Bundan güzel aşağılama olmaz bence. Bütünüyle asimile edip kendi okullarınızda, zorla, kendi müfredatınızı ezberlettikten sonra, bir okul çocuğuna, kendi etnik kimliğinin kitap sayfalarının arasında bile harfler aracılığıyla küçültüldüğünü hissettirmekten daha büyük bir 'zevk' olabilir mi?)
(...)
Neredeyse her saniye Türk milliyetçiliğinin kuşatması altındayız. 'Yerel yönetim'lerin birbiriyle 'en büyük Türk bayrağı' dikme yarışı yaptığı bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülkenin 'uzak' bir şehrinde, Diyarbakır'da insanlar karşıdan karşıya mavi ışıkta geçti bu memlekette…
Bayrak dikme, satma, alma, sallama, asma, örtme, katlama vb. konularında Türk'iye'de başka hiçbir grup Türk milliyetçiliğiyle boy ölçüşemez. Elbette bu ülkenin en büyük milliyetçi insan toplulukları Türk milliyetçilerinden oluşmaktadır. Başka milliyetçilikleri savunan insanların nüfusa oranı bu insan topluluklarınınki yanında tamamen görmezden gelinebilecek kadar azdır. Umarım, mesela sayıları iki bine kadar indirilmiş Rumların arasından çıkacak milliyetçilik ile bunun karşısında heyula gibi kalan Türk milliyetçiliği arasındaki bir sorunda, ikisine de aynı mesafede durmaya çalışanların sayısı da bu oranda azdır.