12 Eylül’de gerçekleşecek anayasa değişikliği referandumu, solda uzun bir süre önce başlayan yarılmayı daha da hızlandırdı. Artık yol ayrımı çok daha netleşti.
Darbelere geçit yok!
Bugüne kadar daha tarihsel, teorik, zaman zaman da politik tartışmalarda yaşanan sol içi farklılıklar, bir süredir, özellikle 2006-2007 yıllarından itibaren tümüyle somut politik konularda derinleşmeye başladı. Dananın kuyruğu, 2007 yılında koptu! Hrant Dink cinayetinin ardından Türkiye’de hiçbir şeyin, sol da dahil hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, eskisi gibi yaşanamayacağı kesinleşti. Cumhuriyet mitingleri de Hrant Dink’in ölümünden birkaç ay sonra örgütlenmeye, darbeci güçler kollarını sıvamaya başladı. Ergenekon davası da aynı yıl başladı. Anayasa Mahkemesi meclisi cumhurbaşkanlığı seçiminde tıkadığı için erken genel seçimler ilan edildi.
Seçimler sol içinde yeni bir bölünmenin başladığını gösterdi.
Bir yanda darbe girişimlerine, çetelere karşı çıkan, gururla, “Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz!” sloganını savunan, yeni liberalizme karşı da Kürtler üzerindeki baskılara karşı da aynı anda ses çıkartan bir seçim kampanyası tüm seçim kampanyaları arasında öne çıktı. Kürt illerinde bağımsız aday kampanyasıyla, İstanbul’da Baskın Oran ve Ufuk Uras seçim kampanyaları binlerce aktivisti harekete geçiren, daha önce savaşlara, milliyetçiliğe, yeni liberal politikalara karşı yapılan kampanyaların üzerinde yükselen politik hareketler olarak belirleyici oldular.
İstanbul’daki kampanyaların en önemli vurgusu, darbe karşıtlığı, askeri vesayete karşı demokrasiyi ve özgürlükleri savunmasıydı.
Solun bir kesimi ise her seferinde olduğu gibi alttan alta CHP yandaşlığı yapar, bir başka kesimi her zaman olduğu gibi en keskin ama en gereksiz sloganlarla kendisine oy isterken, yani sekter ve milyonlarca insanı ilgilendirmeyen sloganlarla seçim kampanyası yaparken, başka bazı kesimlerde ise ulusalcı vurgular yükselmeye başlamıştı.
Bir bölen de Ergenekon oldu
2007 yılında başlayan Ergenekon davası, solda başlayan saflaşmayı daha da derinleştirdi. Solun bir kesimi, Ergenekon’u fasa fiso olarak değerlendirdi, bir başka kesim ise Ergenekon davasını sola karşı, anti emperyalistlere karşı sürüyor diyerek suçladı. Solda bir başka apolitik görüş ise, “Yesinler birbirini” sloganında özetlendi.
Devrimci ve özgürlükçü sol ise Ergenekon çetesinin tümüyle dağıtılması için mücadele etmeye başladı. Darbelere karşı kurulan koalisyonla ilk kez Türkiye’de darbe karşıtı kalıcı ve geniş bir birlik kurulmuş oldu ve bu koalisyon eylemlere, mitinglere başladı.
Bir yandan da arka arkaya, özellikle Taraf gazetesinde darbe girişimlerinin açığa çıkmasıyla toplumda da genel bir tepki şekillenmeye başladı.
AKP düğümü
Kısa süre içinde tartışmanın, AKP’nin nasıl bir parti olduğunda düğümlenmeye başladığı açığa çıktı. Özellikle 12 Eylül’de gerçekleşecek anayasa değişikliği referandumunda sol içinde alınan tutum farklılıklarında, tartışmanın AKP’nin karakteri etrafında illüzyonlarla dolu bir hal alarak düğümlendiğini kanıtladı.
Bu tartışma, giderek, solun, yıllardan beri savunduğu bir dizi politik talebe, neden sadece AKP’nin hükümet olduğu dönemde gerçekleşme ihtimaline sahip olduğu için arkasını döndüğünü de anlamamıza yardımcı oldu.
Solun genişçe bir kesimi AKP’ye sahip olmadığı bir misyonu biçti. AKP’nin kitlelerden oy almayı başaran bir burjuva partisi olduğu gerçeği (bir partiye burjuva demenin yeteri kadar büyük bir suçlama olduğunu kavramaktan uzak bir tür sol beğenmezler de var bu arada) yerine, AKP’nin gizli ajandası olan, şeriat gibi eğilimlerini zamanı gelinceye kadar gizleyen ABD uşağı bir yobazlar partisi olarak değerlendirdi. Başka bir açıdan, faşist MHP bile cumhuriyet değerlerinin bir partisiyken, darbeler yapan TSK bile cumhuriyet kazanımları zemininde daha makul bir düşmanken, AKP bu düşmanların hepsinden daha farklı bir düşmandır!
AKP konusundaki bu saçmalıklar furyasına rağmen, bir dizi politik gelişme karşısında tutum alınmak zorunda kalındığı için, politik saflaşma da artık somut politik talepler etrafında sürüyor. Bugüne kadar, farklılıklar, işçi sınıfının mücadele tarihinin farklı yorumlanış biçimlerindeki farklılıklar olarak yaşanıyordu. Artık çok somut yaşanıyor. “Anayasa değişikliği paketine ne diyorsunuz, evet mi, hayır mı?”.
“Ergenekon davasına ne diyorsunuz, sonuna kadar gitsin mi gitmesin mi?”
“Darbelere karşı birlikte mücadele edebilecek miyiz?”
“Kürt halkının kendi kaderini kendisinin belirlemesine ne diyorsunuz?”
Sorular artırılabilir. Ama saflaşma, solun bir kesimi tarafından kimlik politikaları olarak aşağılanan bu sorulara verdiği yanıtlara bağlı olarak şekilleniyor.
Yol ayrımı artık çok belirgin. Milliyetçi sapaktan devam edenlere tavsiyemiz, arkalarına baksınlar, belki sapağı hala görebilme, geriye dönebilme şansları vardır.
Binlerce aktivist ise devrimci, kitlesel ve enternasyonalist bir solu şekillendirmek için yoluna devam ediyor.