Özden Dönmez
MGK yine eski hamam eski tas. Geçen hafta ateşkesin üstüne yaptığı toplantıdan teröre taviz vermeyeceğiz kararı çıktı. Bu karar Türkiye’de halkların tercihine göre değil, devletin tercihine göre verilmiş bir karar. Oysa Türkiye’de halklar barış istediğini daha nasıl ifade edebilir ki?
Tabii ki savaşın devam ettiği bir ülkede askerlerin sözünün geçmesi normal, askerlerin sözünün geçtiği bir ülkede de savaşın devam etmesi normal.
Bu içinden çıkılmaz gibi görünen manzaradan çıkmak aslında çok kolay. Tartışılan herhangi bir konu değil ki bir halkın kaderi, bir halkın istekleri. Bu halk kendisini ifade etmek için çeşitli araçlar geliştirmiş, bu araçlarla kendisini ifade ediyor. 30 yıldır devlet, Kürt halkının değil Türk devletinin isteklerini sıraladı. Tabi ki çözüm olmadı, olamaz da. Bugün Kürt halkının isteklerini dinlemek, onları yerine getirmek, barışın garantisidir.
Devlet terörünü itiraf ettiler
1993 yılındaki İçişleri Bakanı İsmet Sezgin “İstesek bunları bir araya toplar, öldürür, sonra da intihar ettiler deriz” diye itiraf etmiş devletin Kürt sorununa bakışını.
Üstelik yapmadıkları şey de değil. Belli ki Sezgin’in “bunlar” diye ifade ettiği bir avuç kendini bilmez değil, bir halkın temsilcileri. Bu halkın temsilcisini tanımaz, isteklerine kulak vermezsek bu savaş sürecek. Çünkü Sezgin’in küçümseyerek hepsini toplayacağız dedikleri milyonlarla ifade edilen bir halk. Ve o halkın kendini ifade etmek için araçları var.
Bu araçlardan biri MGK’nın, yine, bıkmadan usanmadan terör örgütü diye ifade ettiği PKK. PKK Ağustos 2010’da 7. kez ateşkes ilan etti. Beğendik mi? Hepimiz beğendik.
Ama tabii ki savaş olduğu zaman eğer derdiniz ezmek ve yok etmek değilse diğer tarafın da tavizler vermesi gerekiyor. Hem de sıradan basit, insani tavizler vermesi gerekiyor.
Kürt halkının kendini ifade etmek için kurduğu son parti olan BDP’den de sürekli barış sesleri yükseliyor.
Bugün PKK’nin ateşkes ilan ettiği günlerde barış için yeniden el uzatan Kürt halkının elini tutmak o kadar da güç değil.
Ölümlerin kısa bir süre için durması Kürt halkının isteklerinin, sorunlarının bittiği anlamına gelmiyor. Kürt halkının isteklerine kulak vermek basit bir demokrasi sorunudur, insanlık sorunudur.
Oysa barışın mümkün olduğu bugünlerde Başbakan Tayyip Erdoğan, yardımcısı Cemil Çiçek adeta sorun çözülmesin diye konuşuyor. Cemil Çiçek ırkçılık yapıyor, Tayyip Kürt halkının isteklerini kendisinden başka bilen olamazmış gibi BDP’nin açıkça uzattığı eli itiyor. Kürt hareketini terörist olarak niteleyip, isteklerini önemsemiyor.
Savaşın bitmesi için hükümet adım atmalı
Savaş bitsin isteniyorsa, muhatap bellidir. Bugün egemen sınıfın çeşitli kurumları tarafından bile utangaçça ya da saldırganca dile getirildiği gibi. Muhatap İmralı’dır. Abdullah Öcalan’la konuşulmalıdır.
Hem kurduğu yasal, siyasi partileri hiç durmadan kapatarak, hem de Kürt halkının temsilcilerini beğenmeyerek barış olamaz. Savaşı sürdürmek isteyen, oyunu demokrasiden yana kullanmayan Türk devleti. Bu sorunun çözümü için Türk devletinin bu soruna bakışını değiştirmesi gerekiyor.
Oysa Kürt halkı barış için defalarca adım attı. Hükümetin “demokratik açılım”ına güvendi, Habur’dan giriş yaptı. Eylemlerini durdurdu.
Kürt hareketinin bu adımına verilen karşılık aralarında BDP üyesi ve belediye başkanlarının da bulunduğu 1700 Kürt siyasetçi ve Habur'dan giriş yapan barış elçileri tutuklandı. Tutuklular hızla serbest bırakılmalıdır.
Bunlar zor mu geliyor? Daha basit istekleri de var Kürt hareketinin: Kürt kimliği anayasaya girsin, Kürt dili anayasaya girsin. Kürt halkı, Anayasa’nın sadece askerler tarafından değil, siviller, halklar tarafından da değiştirilebileceğine ikna olsun.
“Bakın Kürdistan diyebiliyoruz, Kürt diyebiliyoruz” demekle Kürt sorununun çözüldüğü iddia edilemez. Üstelik bu adımların atılmasının sebebi bir türlü kimsenin beğenmediği Kürt hareketinin kazanımıdır.
Ama yetmez, Kürt halkının hakları Anayasal güvenceye alınmalıdır. Sadece egemenlerin değil, sıradan insanların da kendilerini ifade etmesi Anayasal güvence altına alınmalıdır.
Çözümü Kürt halkından başka yerde aramayın
Barışın sıkça konuşulduğu günler aynı zamanda savaşın da çok konuşulduğu günlerdir. Savaşın bitmesi samimi bir şekilde isteniyorsa, halkın taleplerini yerine getirmek için önce dinlemeye başlanmalıdır.
CHP yine “bölge”ye heyet gönderip inceleme yapacakmış. Daha basit ve ucuz bir yöntemi var. “Bölge”de yıllardır yaşayan, yıllardır “bölge”deki halkın taleplerini dile getiren muhataplar var. Kürt halkının sorununu ekonomiktir, baraj yaparsak, yol yaparsak, fabrika açarsak bu sorun çözülür gibi siyasi hakları küçümseyen bir çizgiyle o “bölge”de barışı getirmek mümkün değil. Kürt halkı kimliğini istiyor, anadilini istiyor, Anayasal güvence istiyor.
AKP “Diyarbakır’ı alacağız” demişti. 29 Mart 2009 seçimlerinde cevabı Kürt halkı verdi. Bu da bir kez daha gösterdi ki bu sorunun çözümü için Kürt halkına bakmak en doğru tercihtir.
Batıdaki ses önemli
Ekim 2009’da Ceylan için yapılan eylem, ölen asker ailelerinden çıkan sesler, 1 Eylül eylemleri…
Keşke Türkiye’de sol Kürt hareketine hiç durmadan akıl vermek, ve dahası sizi zaten emperyalistler yönetiyor diye ipe sapa gelmez sözler etmek yerine Kürt halkının mücadelesine destek verip önce ama en önce kendi egemen fikirleriyle, devletiyle hesaplaşmayı becerseydi. Bugün Habur’dan giriş yapıldığında batıda milyonlar hoş geldiniz gösterisi yapar, Kürt halkına bir umut, ulusalcılara gözdağı verirdik. Olmadı.
1 Eylül 2010 bunun için yeni bir fırsat. Bu fırsatı Türkiye’de barış isteyenlerin sesi yapalım. Operasyonları durdurması, Kürt halkına talepleri her ne olursa olsun Kürt halkına vermesi için devlete baskı yapalım.